Daha önceki yazılarımda, bu hususta yazmama rağmen, önemine binaen yeniden yazmam lüzum etmiştir. Çünkü, aziz milletimiz bu konuda bilgilendirilmediği için, her mes'elede olduğu bunda da milleti oyalama, kandırma, fuzuli meşguliyetlerle zaman kaybına sebep olduğumuza inanmaktayım.
Halbu ki, Kur'an'ı Kerim, okunacak yerde okunsaydı, okunmayacak yerde okunmasaydı sanırım daha faydalı, daha makbul bir iş yapmış olurduk. Yani, bir kısım gelenekçi alimlerin ilmihallerinde belirtmiş olduğu "Müstehap" kavramı, vacib ve sünnet hükmünde olan hükümlerin yerini almasaydı daha iyi olurdu.
"Biliniyor ki İslâm geleneğinde ölmek üzere olan bir müminin yanı başında, onun sevdiği ve kendisinden hoşnut olduğu salih bir insan oturur ve ona "La ilahe illallah" demesi telkininde bulunur. Bunu yaparken son derece hassas davranmak esastır. Çünkü o kişi, o anda, hem dünyadan ayrılmanın üzüntüsünü hem de can vermenin sıkıntısını birlikte yaşamaktadır. Telkinde bulunurken fazla ısrarcı olunmamalı ve telkin edilecek sözler, mutlaka kısık ve munis bir sesle söylenmelidir.
Bu telkinin ikincisi de kabirde yapılmaktadır. Ölüyü kabre defin işlemleri bittikten sonra imam ya da salih bir kimse orada kalır ve Münker Nekir adında iki melek gelip onu sorguya çektikleri zaman, hatırlaması maksadıyla ölüye telkinde bulunulur.
Çünkü Resûlullah ( s.a.v.) bir hadisinde, " Ölülerinize " La ilahe illallah demelerini telkin edin." buyurmuştur.
Hâlbuki tahkik ehli muhaddislerin kanaatine göre bu hadislerde geçen " ölüleriniz" sözüyle, ölmüş olanlar değil, " ölümü yaklaşmış kimse, ölmek üzere olanlar/muhtazar" kast edilmiştir. Asr-ı Saadette uygulama da bu şekilde olmuştur.
Nitekim Nevevî'nin de bu hadisi şerh ederken işaret ettiği gibi, Hz. Peyggamber'in, bununla maksadı, ölmüş olanlar değil, ölmek üzere, halet-i nez'de bulunanlardır. Çünkü Hz. Peygamber'in sözünün devamında: "Bir kimsenin son sözü "Lâ İlahe İllallah" olursa, o kimse cennete girer." hadisi bu manayı teyit etmektedir." (Nüzulünden günümüze Kur'an ve Müslümanlar, Prof. Dr. M. Zeki Duman, sayfa 216-217)
Maalesef, Resûlullah (sav)'in, bu fevkalade, müthiş tembihi terkedilmiş, telkin meselesini , sadece ölmüş mezarlarına okumaktayız. Hatta, ölü defnedilirken, orada toplanmış cemaatın orayı terketmesi, telkin okuyacak hoca efendinin ölü ile baş başa kalması lazımdır. Niçin ve neden?
Bu usul ve uygulama, ne Kur'an'ı Kerim'de, ne de Sünnette mevcuttur. Sadece, bir kısım ilmihal yazarı hoca efendilerin tasvib etmiş olduğu uygulamadır. Böylesi, bir iş ve yapılan işlem, ehl-i Kur'an insanları , hakikaten tedirgin etmekte, üzülmelerine, hayıflanmalarına sebebiyet vermektedir. Çünkü, bu işlem ve eylem, Kur'an, akıl ve mantık dışı bir işlevdir. Yani, ölmüş insana, mezara gömülmüş ölüye torpil yapma, kopya vermek demektir.
Keşke! muhtazar halde bulunan, can çekişmekte olan kişiye erkek olsun, kadın olsun bu telkin işi yapılmış olsaydı, ilmiyle amil, salih bir kişinin, toplumda, insanlar arasında sevilen, sayılan takva sahibi bir insanın, hastanın yanında böylesi bir telkini vermesi, ölmek üzere olana, yavaş yavaş, usul usul, kelime-i tevhidi, kelime-i şehadeti telkin yapmış olsaydı daha güzel olmaz mıydı?
Hani, şu mezarlara, kabirlere taşımış olduğumuz Yasin'i şerif okumaları, ölmek üzere bulunan zatın yanında okunmuş olsaydı daha güzel olmaz mıydı? Tabii ki, daha güzel olur, bu dünyadan göçüp gitmekte olan Müslüman kardeşimize karşı arkadaşlık, dostluk, din kardeşliği, komşuluk , tanıdık, ahbablık ve akrabalık görevimizi yerine getirmiş olurduk.
Ne acı ki, gelenekçilik, atalardan görme, basit, klasik düşünce sahipleri, Sünneti engellemekte, Resul (as)'ın bu güzel tavsiyesinin yerine getirilmesine mani olmaktadırlar.
".. İbn Mace'nin naklettiği bir hadiste Allah Resûlu'nun " Ölülerinize " Lâ İlahe illallah" yani " Allah'tan başka ilah yoktur..." sözünü telkin edin, dediğinde, birileri dedi ki, ya Resûlallah, henüz ölmemiş olan kimselere nasıl telkinde bulunabiliriz? O da: " En iyi olur, en iyi olur.." ifadesini kullanmıştır.
Bundan, yani, " Ölülerinize lailahe illallah'ı telkin edin." hadisinden, ancak ölmek üzere olanlara telkinde bulunmak anlamı çıkar. Yoksa ölü kabre konulduktan sonra, mezarı başında durup şu anda yapılmakta olan işi yapmak, anlamını çıkartmak, bize göre de isabetli değildir.
Resûlullah'ın (s.a.v.), ölüm döşeğinde can vermek üzere olan amcası Ebu Talib'e telkinde bulunup: " Ya ammî gul lâ ilahe illallah" " Amca, Allah'tan başka ilah yoktur, de," dediği de bilinmektedir.
Ölüye Yasin okuma konusunda da Hz. Peygamber'in tavsiyesinden aynı şekilde bir sapma olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü Ahmed b. Hanbel, Hz. Peygamberin, " Ölünün yanında (Yasin) okuyun" hadisini naklettikten sonra, " Ölünün yanında Yasin okunursa, ruhun çıkması kolay olur; Allah ona can verme sıkıntısını hafifletir..." şeklinde yorumlandığını zikretmiştir." (a. g. e. sayfa 217)
Netice ve sonuç olarak;
Müslümanların, yapmış oldukları amellere dikkat etmesi, neyin ne olduğunu, sünnetmi, müstehap mi,kerahat mi olduğunu iyi kavraması lazımdır. Bilhassa, sünnet dışı, peygamber tarafından tavsiye edilmemiş, hatta, men edilmiş amellerin yapılması doğru değildir.
" Olabilir ki, Yasin suresindeki " Gir cennete , denildi... O kişi de: Ah n'olaydı, keşke benim kavmim Rabbi'min beni bağışladığını ve şu anda cennette ikram görmekte olanların arasına kattığını bilseydi!" veya " Hiç şüphe yok ki o gün cennetliler nimetler içerisinde safa sürerler..." gibi ayetlerle gitmekte olduğu daru'l-bakaya karşı bir özlem duyar veya zihni onlarla meşgul olur...
Kaldı ki, İbn Mace bu hadisi, " Ölmek üzere olan hastanın yanında konuşulacak şeyler" babında ve aynı anlamda nakletmiştir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki telkin ve Yasin ile ilgili hadisler, ölmüş olanlara değil, ölmek üzere olanlar için tavsiye edilmiştir!"
Son olarak, şunu demek istiyorum: Hoca efendiler, bu mes'elelere eğilmeli, işi hafife almamalıdırlar. Camii kürsülerine, mihrablarına, minberlerine getirerek, Müslümanları bilgi sahibi yapmalılar, Kur'an'a yönlendirmeleri gerekir. Rabbim!.. Bizlere, Kur'anî bilinç lütfetsin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Yorum Gönder