Ebu Kuhafe ve Selma Ümmü Hayr'ın oğullarıydı. Kureyşin ileri gelenlerinden olan ailesi ve içinde bulunduğu genişlik, onu hiçbir zaman kabilesinin kötü ve hayasız alışkanlık ve çirkinliklerine saptırmamış, fıtratından dolayı her zaman doğru sözlü ve yumuşak huylu olmuştu. Gençliğinde ve yetişkinliğinde şehirlere kervanlar götürüp ticaretle uğraşmıştı. Yaşı ilerledikçe kureyş içinde söz sahibi olmuş ve kabilesinin ileri gelenleri tarafından görüşüne danışılan biri haline gelmişti. Peygamber Efendimizi (s.a.v) küçüklüğünden beri tanırdı. Sık sık onunla sohbet eder ve birbirlerinin dertlerine ortak olurlardı.
Hz. Ebu Bekir birgün Yemene yaptığı bir ticaret seyatinden dönmüştü. Kureyş'in tanınan kişilerinden Ebu Cehil ve birkaç kişi Ebu Bekir Mekkeye gelir gelmez yanına vardılar. Ebu Bekir meraklanmıştı;
" Ne var " diye sordu onlara.
" Büyük bir sorun var Ya Ebu Bekir " dediler. Hz. Ebu Bekir iyice meraklanmıştı. Onlara tekrar ne olduğunu sordu.
" Ebu Talib oğlu, seninde dostun olan Muhammed, Peygamber olduğunu ilan etti. Bu iş büyümeden bir çözüm bulmamız lazım. Bizde senin bu olaya çare bulman için Yemenden dönüşünü bekledik, git konuş dostunla vazgeçsin söylediklerinden " dediler.
Ebu Bekir büyük bir merakla ve heyecanla koştu dostunun evine. Ve o mübarek kainat efendisinin yanına vardı.
" Ya Muhammed, atalarının dinini yalanlayıp kabilenden ayrıldığın doğrumu " diye sordu en değer verdiği dostuna. Peygamber efendimiz Ebu Bekire hafifçe gülümsedi ve ona şöyle dedi.
" Ya Ebu Bekir, ben sana ve tüm insanlara gönderilen Allah'ın Resulüyüm. İnsanları bir tek olan Allah'a davet ediyorum. Sende şahitlik et ve inan. " dedi.
Ebu Bekir, çok eskiden beri tanıdığı ve sözlerinde hiçbir zaman tek bir yanlışını bile görmediği dostu Hz. Muhammed'den bu sözleri duyunca içini derin düşünceler kapladı. Yıllardır kabilesinin taptığı şeyleri mantıklı bulmayan Ebu Bekir, en yakın ve sözlerine en güvendiği kişiden bunları duyunca hiç tereddüt etmeden oracıkta Şehadet etti. Daha sonra Ebu Bekir'in bu davranışı bize Peygamber efendimizin ağzından şu şekilde şereflenecekti. " Ebu Bekir'den başka imâna davet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslâmı anlattığım zaman ne durakladı ve ne de tereddüt etti."
Peygamber Efendimiz (s.a.v) en yakın dostunun İslamiyete girmesine sevindeiği kadar dünyalık başka birşeye sevinmemişti. Artık hem en yakın arkadaşı hem de Kureyşte söz sahibi olan biri yanındaydı. Bu olay İslamiyetin daha çok yayılması için bir sur açmasada gedik açmıştı müşriklerin kalesine.
İslamiyet gün geçtikçe yayılmaya başlamıştı. Artık gizli değil açık şekilde davet başlamıştı. İşte bu zamanlarda müşsrikler, müslümanlığı seçen o sahabelere türlü işkenceler ediyor ve yollarından döndürmeye çalışıyordu. Bu olayları tek bir cümleyle açıklamak mümkün değil fakat müslümanlar çok şiddetli işkencelere maruz kalıyorlardı. Artık bu çileye dayanamayan müslümanları Hz. Muhammed (s.a.v.) daha güvenli olan Medineye gitmelerini emretti. Bu durumu haber alan müşrikler, Müslümanların Şam ile Mekke arasında bulunan Medinede güçlenip ticaretlerine engel olacağı düşüncesinden dolayı büyük kaygı duymaya başladılar. Müşrikleriin ileri gelenleri bir toplantı yapıp bu duruma en kesin çözümün Hz. Muhammed'ın (sav) öldürülmesi kararını verdiler. Kureyşin en güçlü delikanlılarından bir çete oluşturup Efendimizi öldürmeleri için emir verdiler. Yüce Allah bu planları Resulüne bildirdi ve Medineye hicret etmesini emretti. Durumu Hz. Ebu Bekire bildiren efendimiz hazırlıklara başlayıp yola çıktılar. Allah'ın yardımıyla Sevr Dağına kadar geldiler. Buradaki irili ufaklı bulunan mağaralardan birinde mola verdiler. Çünkü arkalarından gelen müşrik çetelerine izlerini kaybettirmeleri gerekiyordu. Sevr dağında duraklamalarının bir nedeni de Âmir b. Füheyre'nin koyunlarını bu dağın eteklerinde otlatmasıydı. Bu sayede Füheyre sayesinde şehirde olup bitenlerden haberdar olacaklar hem de koyun sütleri sayesinde karınlarını doyuracaklardı.
Sevr mağarasında Ebu Bekir, Peygamber Efendimizin haşerat ve yılan, akrep gibi tehlikeli hayvanlardan zarar görmemesi için üzerindeki elbisenin bir kısmını parçalayarak mağaradaki delikleri kapattı. tek tük kalan bir kaç delik daha vardı ama onlardan büyük olanını kendi ayağıyla kapatarak, Peygamber Efendimizin mübarek başını dizine koyup uyumasını sağladı. Aradan bir süre geçtikten sonra Hz. Ebu Bekir'in ayağını yılan soktu. Fakat efendimizin uyanmaması için kendini sıkıyor, acısından gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Peygamber Efendimiz bir ara uyandı ve en yakın arkadaşının ağladığını gördü. Ne olduğunu sordu ve yılanın Ebu bekir'in ayağını soktuğunu öğrendi. Mübarek tükürüğünü yaralı bölgeye sürdü ve çok geçmeden yaralı olan yer iyileşti.
Birgün Peygamberimiz'in Mirac'a çıkmasının ardından gelip gördüklerini anlattığı bir sırada müşrikler onunla alay ediyorlardı. Hz. Muhammed'in yanından gelenler olayı Ebu Bekir'e anlattılar. " Ya Ebu Bekir, arkadaşın Hz. Muhammed bir gecede medineye gidip geldiğini ve oradan göğe yükseldiğini söylüyor, sen bu işe ne diyorsun." Ebu Bekir onlara şu muhteşem yanıtı vermişti. " Eğer Peygamber söylüyorsa doğru diyordur. " Bu yanıtın verildiğini duyan herkes şaşırıyordu. Ebu Bekir gibi önder biri nasıl olurda böyle birşeye inanıyordu. Efendimiz bu olay üzerine Ebu Bekir'e " Sıddık " ismini vermişti. Ve böylelikle adı Ebu Bekir-i Sıddık oldu.
Yorum Gönder