İnsanoğlu, yeryüzüne, öylesi gezsin, dolaşsın, yesin, içsin, hayatı yaşasın, gam alsın, neş'e duysun, zevkü-sefa yapsın, dünyayı istediği şekilde kullansın diye gönderilmiş bir varlık değildir.
İnsan gayeli bir varlıktır!.. Dünyada yaşadığı süre içerisinde, her alanda, her yerde büyük işler, ideal proğramlar yapsın, dünyayı dizayn etsin, diğer varlıkları, yaratılmışları, hayvanları, okyanusları, denizleri, göğü, yeryüzünü, kurdu, kuşu, gölü, ovayı yönetsin, hizmetinde kullansın ve son olarak da, işin başında ve sonunda Allah'a ubudiyette bulunsun, kıyama kalksın, ruküya varsın, secdeye kapansın diye yaratılmıştır.
Bir kere, insanoğlu, diğer varlıklar, yani, hayvanlar, bitkiler alemi gibi boş, anlamsız, düşüncesiz, düşünemeyen bir varlık değildir. Hayvanlar, iç güdüsel olarak yerler, içerler, cinsel iştihalarını tatmin ederler, doğarlar, doğururlar ve sonra da ölürler.
Ya insan? Aklıyla, düşüncesiyle, fikriyle, tefekkürü ile, tezekkürü ile, tedebbürü ile Allah'a ulaşan, Allah'ı bulan, ona kulluk görevinde bulunan, onun emirlerini bihakkın yerine getiren, ahiretin, ölümün, hesabın, mizanın, cennetin ve cehennemin var olduğuna iman eden insandır. Dolayısıyla, bu noktadan sonra, eleştirel bir alıntı ile konuya devam etmek istiyorum:
" Onlar bu kıyameti uzak görüyorlar, biz ise onu yakın görüyoruz.- O gün gök erimiş maden gibi olur- Dağlar ise atılmış yün gibi olur. - Onlar birbirlerine gösterilirler, suçlular o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye olarak vermek ister, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran sülalesini. Ve yeryüzünde bulunan herkesi, kendisini kurtarabilsin diye, - Asla! Şüphesiz o alev almıştır, deriyi yakıp kavurur, çağırır arkasını dönüp yüz çevireni. Her malını toplayıp yığanları. - İnsan aç gözlü yaratılmıştır." ( Mearic sûresi, 6-19)
Demek ki, tüm bunlardan anlıyoruz ki, insan, insanın varlığı, yaratılışı bir amaç içindir. Yaratılmış olduğu dünyayı anlamlı kılmak, dizayn etmek, imanının gereği olarak, kulluk görevlerini yerine getirerek, paylaşım, fedakârlık, cömertlik, infak, yardımlaşma, dayanışma içerisinde bulunarak, " ben kazandım, benimdir" aç gözlülüğünden ziyade, " ben kazandım ama, düşkünleri kalkındırmak için kazandım" düşüncesini hakim kılmaktır.
Bu perspektiften bakacak olursak, insanoğlu var olduğu günden buyana, insanlar içerisinde garibanlar, ezilmişler, müstaz'aflar bulunduğu gibi, yine insanların içerisinden çıkmış cebbar, baskıcı, gururlu, kibirli, ne oldum delisi, dünyaya hükmetmeye çalışan Kabil, Firavun, Nemrud, Haman, Karun vari insanlar da yaşamışlardır.
Hayatı anlamlandırmak işi hem kolay, hem de güç bir iştir.. Müslüman, mes'elenin takva tarafına yönelirse, hayatı baştan başa anlamlandırır, ibadet haline dönüştürebilir. Yok eğer, sözde Müslümanlık yaşanıyor ise, Kur'anî emirlere ciddiyetle sarılmıyor ise, böyle bir kişinin hayatı anlamlandırması, havada kalacak, tüm yaşamı sözden öteye bir şey ifade etmeyecektir.
Ne yazık ki, günümüz dünyasında parayı kutsallaştırma, paraya tapınma, maddeye perestiş alabildiğince, önü alınamayacak şekilde zirveye yükselmektedir. İnsanlar, kazanmak, harcamak için, güncel israfın içerisinde yerini almak nedeniyle bütün hile, yalan, dolan, sahte işlemlerin peşinden yürümekte, "kazanacağım", "kazanmam" lazım düşüncesiyle her türlü entrikanın izinde yürümektedir!..
Yukarıdan beri anlatılan, izah edilen gayesizlik, amaçsızlık, Allah'a niçin Kur'an'ın istediği şekilde kul olunamayışının sebepleri, İslamî perspektiften irdelenmeli, araştırılmalı, nerelerde başarılı olunduğu, hangi noktalarda mes'elenin savsaklandığı bilinmelidir.
Çünkü, günün Müslümanları, sahabe-i kiramın yaşayışını örnek almamakta, sadece dünyada maddi yönden başarılı olmak için, İslam dışı yön ve yöntemlere tenezzül edilmektedir.. Böylesi Müslümanlar da zaten, İslam'ı ve Müslümanlığı cumadan cumaya namaz, bayramdan bayrama camii, hayatta madde sahibi olmak için, Kur'an'ın zıddına, aksine yollar tercih edilmekte ve bu yollarda ömürler tüketilmektedir.
Fani dünya, kısa ömür, bu gün yaşayıp, yarın yok olunacağı hesaba katılmadan, dünyada ebedi kalacakmış gibi, tükenmez emeller içerisinde o yana, bu yana koşuşturmaktadır. Hayatı anlamlı, mühim, mübarek kılmak için, çevreyi aramalı, taramalı, dul, yetim, öksüz, kimsesiz, miskin, garip, gureba, gariban, hasta, şehit, gazi vb. düşkünler var mı, yok mu diye seferber olmalıdır.
Öyle olmalıdır ki, yetimle, öksüzle, dulla ağlamalı, acısı olanın acısını kendi bünyesinde hissetmeli, onlarla beraber göz yaşlarını ceyhun etmelidir.. Çünkü, göz yaşları, yarın uhrevi alemde cehennem ateşini söndürecektir!..
Rabbim, günün Müslümanlarını düşünce ve tefekkür sahibi eylesin. Selam ve dua ile.
Yorum Gönder