"O rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için meyvelerden/ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın." (Bakara sûresi, âyet 22)

"Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler vardır." (Bakara sûresi, âyet 164)

Asıl konuya girmeden önce, dikkatimi çeken bir iki hususa temas ederek başlamak istiyorum: Şöyleki, 2016 yılı, yılların içerisinde en kurak geçen, gökten yağışın, yağmurun düşmediği, güz döneminde ekinlerin aynen kuru topraklarda yağmur beklediğini biliyoruz.

Halkımız; bu sıkıntıdan kurtulmak için, mübarek cuma günlerinde, cami hocalarına baş vurduğu, onlardan toplu toplu cemaate dua yaptırmak için müracaat ettiklerini müşahede ettim. Gözler yukarılara dikiliyor, ha yağdı, ha yağacak misali, yağmur beklenilmektedir.

Ülkemizde, yeşile karşı, ağaç dikmeye, yetiştirmeye, ormana karşı lakayıtlık içerisinde olan halkımız, sebeplere sarılmadan hiç bir şeyin olmasının mümkün olmadığını bilmemektedir.

Tabii ki, su nimetini har vurup harman savururcasına tüketen halkımız, kuraklıktan, çekilen sıkıntıdan ibret olacak mıdır acaba? Çünkü; insanoğlu susuzluktan, kuraklıktan muzdarip olduğu gibi, bağ, bahçe, orman, yeşillikler, meralarda otlayan kuzu-koyun, dava sığır ve benzeri mahlukat bile  'su!' diye inlemektedir.
" Bu iki ayette dahi ciltlere sığmayacak bilgilerin özü vardır. Gök kelimesinin atmosfer olmadığını ikinci ayette rahat bir şekilde anlıyoruz çünkü gökten suyun inmesinden sonra bulutlardan da bahsetmektedir.

Atmosferden suyun inmesi gibi bir durumda söz konusu değil zaten. Şu an hayatta olan döngü bulutlarla sağlanıyor, eğer gök dünya dışı bir yer olarak anlatılıyor olmasaydı ayette sadece buluttan bahsederdi.

Kuyruklu yıldızlar buz ve kozmik toz karışımı toplardır. Anlaşılan şu ki dünyamız büyük bir kuyruklu yıldız saldırısına maruz kaldı ve su bu şekilde dünyamıza indi.

Bu ayetlerde dünyanın oluşuna bariz işaretler vardır. Önce gökler ve yer yaratıldı, sonra gece ile gündüz. Ve bundan sonra su dünyaya indirildi. Suyun inmesi sonucu hayat başladı. Bilimsel araştırmalar da bu yöndedir, tabi ki de en doğrusunu Allah bilir. Yaratılış ile ilgili ayetler bunlarla sınırlı değil tabi ki de.
" O ( Allah) ki, Gök"ten su indirdi. Onunla, her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık ve ondanda kümelenmiş taneler ve hurma ağacının tomurcuğundan sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen-benzemeyen, üzümler, zeytinler ve nardan bahçeler çıkarıyoruz. Onlar, olgunluğa erişip ürün verdiğinde, onlara bir bakın! Muhakkak, iman edecek bir kavim için, bunda ayetler vardır." ( En'am sûresi, âyet 99 )
Bu ayetle ilgili tek bir noktaya değinmek istiyorum. Aslında Allah'ın ayetleri Kur'an'dan ibaret değildir. Okuyabilene her şey Allah'ın ayetleridir. Burada bir konudan bahsedilmektedir. Kur'an dışındaki ayetleri batı okudu ve gelişti.

Bizler ise daha Kur'an'ı okuyamadik tam anlamıyla. Bilim ile Din zıt değildir, iç içedir. Bilim Kur'an'ı anlamak için çok güzel bir araçtır aslında. Bunu kavrayabilsek. Basit şeylerle uğraşmayı bıraksak, hurafelerden kurtulabilsek." (diniyazilar.com)
Yüce Rabbimiz, insanoğluna su gibi bir nimeti vermekle, onu her türlü pislikten, cünupluktan, taharetsizlikten ve bunun akabinde hastalıktan korumuştur. Vermiş olduğu su nimeti ile, insan oğlu güzel yaşadığı gibi, tüm canlılarda bu sayede dünyaya renk katmışlardır..

Ama maalesef, suyun, su nimetinin kadrini,kıymetini bilmemekteyiz. Açık bırakılan musluklar; tıpkı ekmek gibi, hava gibi hayatiyetimizi nakışa sunmaktadır. Kur'an ve Nebevi haberler dikkate alınmış olsaydı, abdest alırken bile suyu israf etmez, "bir gün tükenecektir" edasıyla, tavrıyla onu israf etmezdik.

Onun içindir ki, Batı ülkelerine ulaşamıyoruz.. Onlar; ağaca, yeşile, suya özen göstermekte ve önem vermektedirler..Suyun kirletilmemesine, poşet, şişe, vesair atıklarla suyu kirletmeye çalışanlar görüldüğü zaman resmiyetten önce, diğer insanlar o kişiye, tiksinircesine bakmaktadırlar.

Ülkemiz suları temiz değildir. Sahiller kaderine terkedilmiş, her tarafta, yukarıda arzedilen zerzevatlar harmanlanmış durumdadır. Niçin ve neden? Hal böyle iken, başımız dara gelince, cami hoca efendilerine koşuyoruz. Koşuyoruz da, bizler, müslümanlar olarak uhdemize düşen görevimizi yapabildik mi? Hayır. Ben, yaptığımız kanaatinde değilim.

Örneğin, bir su kenarına, dere kıyısına piknik yapmaya gideriz.. Yer, içer, zevkü safa yaparız. Akabinde de, oradan ayrılırken, geriye ne kadar atık madde kalmış ise, onu da ya orada rast gele bırakırız, yada derenin, ırmağın içerisine boca eder öylece döneriz.

Millet ve Müslümanlar olarak, içtiğimiz, kullandığımız suyun,bu güzel nimetin kıymetini bilelim. Sebeplere sarılmalıyız. Ondan sonra da, dua etmeliyiz. Sebeplere sarılmadan, görevimizi yapmadan yapılan ve yapılacak duanın işlevsiz olduğunu bilmeliyiz.

Netice olarak:

Milletçe nüfuz oranımız süratle artmaktadır. Buna rağmen, tedbir almayışımız, ağaçlandırmaya, yeşile özen göstermeyişimiz üzülecek, kahrolacak bir durumdur.

Şahit olmaktayız ki, yer altına vurulan kuyular, artık ses vermemektedir. 70-80-90-100 metre derinden çıkan su mecalsiz, tazyiksiz bir durumdadır. Zaten uzun ömürlü olmayıp, kısa süre sonra kendiliğinden tekrar çekilmektedir.

Bendeniz, göl ve nehirler bölgesinde yaşamış, büyümüş bir insanım. Her zaman sormadan edemiyorum: Ne oldu Afşin'in Hurman çayına, Ceyhan çayına?

İnsanımız, bundan yıllarca önce, en küçük bir dereye giderde, sepetle yığın yığın balık tutardı. Ya şimdi? Şimdiler de, büyük sularda bile balık kalmamıştır. Niçin?

Çünkü, yıllarca; dinamitle tüm balıkları büyüklü, küçüklü öldürdük ve neslini tükettikte onun için. Dinamit atmakla, nehirlerin içerisine zehir atmakla hem balıkları öldürdük hem de diğer canlıları.

Duamızın kabulü için, sesimizi yüce Allah'a ulaştırabilmemiz için, bize düşen görevlerimizi yapalım. Tedbir aldıktan sonra, takdiri Allah'a bırakalım. Selam ve dua ile..

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *