Haziran 2018

Genç Müslümanların Görevleri
Alemlerin Rabbi olan Allah 'a hamdolsun, salat ve selam peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) efendimizin üzerine olsun.

Genç dediğimizde aklımıza, yerinde duramayan, zihni ve bedeni sürekli hareketlilik halinde olan, bitmeyen tükenmeyen bir enerji ile lokomotifi andıran genç erkekler ve kızla gelir. Gençlik öylesine önemlidirki bugün, hemen hemen her mecra, bütün kampanyalarını gençlik üzerinden yapmaktadır. Sosyal medya, tv programları, giyim mağazaları, fastfood ürün sahipleri, avmler, hemen hemen her sektör yıllık planlarını genç nesiller üzerinden yapmaktadır. Böylesi, güç unsurları yıllık planlarını gençler üzerinden yapıyorsa, gençliğin büyük bir potansiyel oluşundandır kanısındayım.

Bu büyük projeler kapsamında, gençlerin İslam davası hususunda geri kalmaları elbette düşünülemez, öyleki şimdilerde lakırdısı çokca duyulan deizm düşüncesi ortalıkta dolaşırken, İslama gönül veren genç kardeşlerimizin vitesi bir tık yukarıya atması gereken bir zamandan geçiyoruz. Öncelikle, genç kardeşlerimizin zamanın fitnelerinden olan şucular yada bucular ekseninden çıkması ve tamamı ile ehli İslam sancağının altında toplanıp hareket etmeleri, günümüz gençliğin bilmesi gereken en önemli husus olduğuna inanıyorum. Daha sonra İslamın, gençliğin üzerinden bir çıkış yakalayacağını bilerek toplumcu bir hareket şeması içinde yer alıp çalışması, genç kardeşlerimizin bilmesini istediğim ikinci hususdur. Şimdi kısa kısa görevleri aktaralım;

1) MÜSLÜMANLIĞI KAVRAMAK 

Genç kardeşlerimizin, kainatın efendisi ve ebedi risalet davasının sahibi olan Peygamber efendimizin (sav) yoluna sıkaca sarılabilmesi ancak Müslümanlığı iyi bir şekilde kavramasıyla mümkün olabilir. Müslüman bir genç ALLAH c.c tarafından nimetlendirildiğini iyi bilmelidir.
 " Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. " (Maide-3) ayetini hayatının merkezine koyarak yaşamayı ile edinir.

2) DAVAYA CANI İLE BAĞLANMAK

"Onların haberini sana gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Onların hidayetini arttırmıştık. "(Kehf-13) ayetinde Rabbimiz değerli saydığı gençlerden bize haber verirken; o gençlerin,dönemin zorbalığına ( sosyal medya, tv, avm çılgınlığı, teog, yks gibi sınav baskısı, okul mobingleri, futbol maçları, arkadaş baskısı) karşı, risalet davası uğuruna, tüm bu yaşananlara rağmen davasını terk etmediklerinden ve samimi davranmalarından ötürü övgüyle söz etmesi, genç müslüman kardeşlerimizin unutmaması gereken ikinci kural.

3) ROL MODELLER EDİNMEK 

Önden gidenlerin, yaşamsal pratikleri her zaman çok önemli olmuştur.Buna bir nevi tedrisat diyebiliriz. Gençler kendilerine, Kurbanlık İsmail'i, Sadık Yusuf'u, El-Emin Hz. Muhammed'i (sav) Musab Bin Umeyr'i rol model olarak almak zorundadırlar. Bunların dışında edinilen her türlü rol model kayıştır. Bunların temelinde ise sırayla; teslimiyet, sadakat ve doğruluk,güvenilir ve ahlaklı olma, korkusuzluk ve cesaret yatmaktadır.

4) İSLAMI YAYMA GÖREVİ 

Genç müslümanların bilmesi gereken başka konu ise islamın karşılıklı münazaralarda üstünlük sağlamanın adı değil, aksine her alanda pratik sonuç elde etmek için, gayretli bir şekilde çalışma yapmanın adı olduğunu bilmeleri. Bu konuyla ilgili, "biz bu işlerden ne anlarız, islam bizim elimizde nasıl yüklenir? " tarzı sorular tamamen yersiz sorulardır. Çünkü islam dini hiç bir vakit alimlerin tek elinde olmuş ruhbancı bir din olmamıştır. Hatırlarsak, islamı en çok yayan kimselerin tüccarlar, iş adamları, zanaatkar ve sanatkar kimseler olduğu sonucu, tarihsel bir gerçeklik olarak hala durmaktadır.

Bu yola giren genç kardeşlerimizin ise uygulaması gereken metodu Rabbimiz bize şu şekilde açıklamıştır.
"(Ey Allah'ın Rasûlü) senin onlara yumuşak davranman Allah'ın rahmetinden idi. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurları) na bakma, onlar için mağfiret dile..." (Al-i İmran, 159)

Rabbim davasını bilen genç nesillerin kıymetini bilen Müslümanların sayısını artırsın.

Can Erdi

Çağımız Müslümanlarının Manevi Hastalıkları
Zamanın, algı ve imaj devri olduğu konusunda artık herkesimden insanların mutabık olduğunu görebiliriz. Öyle ya ekonomik krizin eşiğinden dönen ülkemizde ''bende çok para var!'' algısını yaratmak için borca girenlerin sayısı belkide milyonu aştı. Sızlanıp duranların cebindeki pahalı telefonların, imajlarını nedenli değiştirdiği konusunda bir şey konuşmaya gerek yok kanısındayım. Bu işin başını Müslüman kardeşlerimizin çekiyor olması da oldukça ilgi çekici bir konu. Bir tüketim çılgınlığıdır gidiyor vesselam, ama benim sözünü edeceğim konu bunlarla bağlantılı olarak; bu zamanda Müslüman kardeşlerim neyi kaybetti ve yakalandıkları manevi hastalıkların tanısı nedir onun üzerinden konuşmak.

Kaybedilen unsurun, kulluk bilinci olduğunu söylersem sanırım yanılmış olmam. Çünkü, bilinçli bir kul olmayı başarabilmiş olsaydı Müslüman kardeşlerimiz, zamanın getirdiği büyük veba olan sekülerizmin pençesine düşmemek için kendilerini korumayı başarabilirlerdi. Hastalığın tanısıda bu açıdan baktığımızda az çok belirmiş oldu. ''Seküler yaşam'' hummasına kapılan müslümanlar. Bu hastalığın getirdiği belli başlı ağır sonuçlar var ki bunlar müslümanların kodu ile oynamış durumda adeta;

1) Etkisinden Kurtulunamayan Cimrilik

Rabbimiz ayetinde ''Allah’a ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir." (Nisa 39) demesine rağmen müslüman kardeşlermizin etkisinde olduğu bu cimrilik vakası, ayetin gereğini yapmaktan imtina ettiriyor. Konu ile ilgi Rabbimizin diğer ayetlerinin hastalığımızın nedenli tehlikeli olduğunu gözler önüne serer nitelikte''.İman etmiş kullarıma söyle:
“Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.” (İbrahim 31) 
''İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler''. (Kasas 54) 
Rasullulah sav. efendimizin şu sözünü'de konunun pekişmesi açısından önemli görüyorum;Allah için vermekle mal eksilmez. Allah, affeden kulunun şerefini daha da artırır. Allah için tevazu göstereni, Allah daha da yükseltir.” (Müslim) hastalık belli tedavi belli.

2) Nefsin İsteklerine Göre Yaşam Sürme Hevesi 

Kendi görüşünü beğenme hastalığı, müslüman kardeşlerimizi çağımızda oldukça dar bir kalıba sokmuştur.Dünya isteklerinin artması,mala mal katma isteği ile birleşince, müslümanın DNA'sı bozulmuş oldu. Nefsi hevaların peşinden gitmek, misyonu kaybolmuş müslümanların peydah olmasına yol açtı. Halbuki Allah c.c yol gösterici olarak, metod olarak sadece Kuranı göstermişken böylesine eksen kaymasının önüne geçememek neden? Bu durumu da Rabbimiz bize daha evvel haber vermiş ve devamında sorunun ne gibi bir sonuca yol açacağını beyan etmiş;
''Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.( Kasas - 50)
Zamanın, hastalıklarının neden tedavi olmadığını ayetin sonunda bize söylüyor Rabbimiz.

3) Sorumlulukdan Kaçma

İslam'ın Müslümanlara yüklediği misyonu benimseyemeyen kalplerin uyguladığı popüler bir hastalıktır.Namazdan,zekattan,oruçtan hacdan, infakdan,sadakadan,toplum bilincinden, İslam için birlik kurma hareketinden, mücadeleden, kaçar durur sürekli, bunun nedeni ise iman derecesnin zayıflığıdır dersek yanlışmış söylemiş olmayız sanırım.Çünkü Rabbimiz, konuya ilişkin;
''Bedeviler: «İman ettik.» dediler. De ki: «Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde «İslama girdik» deyin. Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir.» (Hucurat - 14) 
buyurarak, sorumluluk bilinci oluşmamış insanları, mümin insalardan ayırmaktadır.


Bu bakımdan çağımız Müslüman kardeşlerimizin ivedi bir şekilde, İslamın tedavi edici özelliğine teslim olmalarının zaruri olduğu bu çağda, bu direnişlerini kırıp, Allah c.c ve dinine intisap etmeleri oldukça mühim bir konudur. Öyle olsun ki, sonraki aşamalarda Rabbimizin bizden istediği Adilane bir düzen kurabilmek için, vahdet sancağını dikmek için birlikte, mutlu bir şekilde ve gayretle çalışalım.

Can Erdi

TEVHİDİN UNUTULAN MANASI
İslam inanç esaslarını göz önünde bulundurduğumuzda, Kelime-i Tevhidin yerinin ilk sırada yer aldığını görebiliriz. Öyle ki, manası açısından baktığımızda var oluş sonucumuzun tek sebebi olan Allah'ı (c.c) birlemek, ondan başka kulluk yapılacak bir varlığın kendisinin yerine kabul etmemek, dolayısı ile onun önüne gelebilecek her türlü sahte ilahlardan uzak durmak olarak tanımlayabiliriz. Konu ile alakalı olarak Rabbimizin Kelime-i Tevhidi nasıl tanımladığına bakalım;De ki:
"Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Ali- İmran 64)
Bu kısa ve öz tanımlamaya göre, gerçek gücün ALLAH olduğunu unutarak ve o yolda yapılan mücadelenin kutsallığından uzak hareketler sergileyerek, kendimize göre kutsallıklar oluşturduğumuz şu günlerde, Tevhid anlayışının tekrar gün yüzüne çıkarılmasında ve akıllara iyi bir şekilde kazınmasında fayda görüyorum.

Allah yolunda çalışıp kazanmaya ve harcamaya teşvik ettiğimiz kardeşlerimiz bu teşviklerin sonucunu hiçe sayıp, altını boşaltarak, enayilik olarak adlandırmaya başlamışken, ALLAH' dan başkasına güvenmeyen ilk neslin müminlerinin açtığı yoldan gidemeyip, türlü sistemlere ve güç saydığımız unsurlara güvenen kullara, hatta kendisine bile güvenmeyecek insanlara dönüştük. İnsanlar yaratılış amacının, kendisine verdiği kutsal misyonu unutarak, dünyanın türlü oyuncaklarına ve eğlencelerine kaydılar.

İnsanların yaşamlarında ahiret yaşantısına ait bir iz kalmamaya başladı. Seküler yaşam şartlarının pençesine düşen insanoğlunun, Tevhid temalı bir yaşam sürmesini isteyen Rabbimiz şu ayeti ile insanları ikaz ederken, bizlerinde bu ayetleri hatırlatmak için sürekli çalışmamız gerektiğini düşünmekteyim.
''Bu dünya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler''(Ankebut-64).
Kim suçlu peki? EMPERYALİST DÜNYA MI? KAPİTALİST DÜZEN Mİ? Elbette hayır. Her fikir görevini yaparken, Tevhidin manasını unutup ve yaşamda öylece hareket etmeye başlayan Müslümanların kendisini, bu konuda ilk suçlulardan olarak görebiliriz. Rabbimiz, tevhidin tanımını nitelerken, aynı zamanda siyasi olarak hayatının merkezine yerleştireceği bu kutsal duruşun peşinden giden müminleri de Kuran-ı Kerim'de şu şekilde açıklar;
''Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.''.(ENAM, 162-163)
Konuyla ilgili olarak, tevhidin siyasi bir şuur ile canlanmasının tek yolunu ise, insanları iyiliğe teşvik kötülük' den ise men etme teorisini pratiğe dönüştürerek başarabiliriz. Rasullulah (sav.) buyuruyor' ki;
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez." Ravi: Huzeyfe, Kaynak: Tirmizi, Fiten 9, (2170)
Bu bilgiler ışığın' da görülen o' ki İslam coğrafyalarında yaşanan zulümlerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin, nedenini; Tevhidin sadece bir söz olarak algılanıp, içinde barındırdığı derin siyasi duruşun farkında olmadan yaşayıp gitmek ve pratik olarak, dünya Müslümanlarının kendi içinde oluşturduğu kurtarıcıyı beklemelerinin neden olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
Can Erdi

Ramazan Ayını Doğru Algılamak
Ramazan ayı bilindiği üzere ben Müslümanlardanım diyen her mümin kulun, oruç tutmakla mükellef olduğu bir aydır.
'' (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz-sizin için daha hayırlıdır.'' (Bakara, 184)
Bu bakımdan, ramazanı doğru anlamak açısından baktığımızda, iman edenlerdenim diyen bir ferdin oruç tutmamasını anlayamayız.

Aynı zamanda, ramazan ayını şenlikler içinde geçirip, sünnet yolunun uzağında hareket ederek geçirilmesini' de anlayamayız. Ramazan ayının manevi ruhu, fuhuş içerikli reklamların ve TV programların önüne geçemiyorsa, faiz bazlı alış veriş mantığının önüne geçemiyorsa, kavgalarımızın ve dedikodularımızın önüne geçemiyorsa, daha fazla birlik ve beraberlik durumu gerektiren bir ortamda tefrikanın artmasının önüne geçemiyorsa, üzülerek söylüyorum' ki ramazan ayının doğru anlaşılmadığı ile alakalı bir sorunumuz var demektir.

Yine tüm bu olan bitenlere rağmen, ramazan ayını geçirip giden medya önünde boy gösteren, ''İslam Adamlarının'' isim analizleri ile vakit geçirmesini anlayamayız. Helal haram kavramlarının dikkatlice vurgulanıp, İslam'ın tebliğ açısından bir rahmet ayı olan ramazan ayının, insanlara iyi aktarılamamasını anlayamayız. Müslümanın kalitesi, yaptığı işle doğru orantılı iken, kalitesizliğin bu kadar artmasını kabul edemeyiz. Resulullah (sav.) buyurdu' ki;“Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de, malayani şeyleri terketmesidir.” Bu bakımdan, ümmetçe ramazan ayının doğru anlaşılması ile alakalı derdimizin olması gereken bir ramazan ayı geçiriyoruz.
 ''Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. (Müslim, Siyam 2, (1079)) 
Oysa biz bütün şeytanları davet eder gibi bir ramazan ayı geçiriyoruz. Karşılıklı rahmetin ve şefkat' in gelişmesi gereken ayda, birbirlerini darp etmiş, öldürmüş insanların varlığına şahit oluyoruz. Ramazanı ayını, kampanyalar ile donatılmış tatil köyü reklamlarına, şenlik adı altında geçen karnavala dönüştürülmüş konserlere feda ediyoruz. Oysa Rabbim cennetin kapılarını açarak kampanyayı daha evvel başlatmışken.
''Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler.'' (Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214))
Böylesine eşsiz bir kampanya dururken, farklı kampanya aramanın sebebi nedir? Böylesine bir kampanya bizi hareketlendirmiyorsa, sorulması gereken tek sorunun ve aranması gereken tek çözümün ''Ne olduk' da böyle olduk? sorusu üzerine olması gerekir.

Can Erdi

Temek Din Kültürü İle İlgili Soru ve Cevapları - 1
1- İnanç nedir?
Bir dine inanmak demektir.

2- İlk ezan okuyan kişi kimdir?
Bilal-i Habeşi"dir.

3- Putlara tapmayan,Allah"a inanan kişilere ne denir?
Hanefi denir.

4- Peygamberimizin kendinden büyük hanımının adı nedir?
Hz. Hatice"dir.

5- Son peygamber kimdir?
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed"dir.

6- İlk peygamber kimdir?
Hz. Ademdir.

7- Namaz ile ilgili hadis?
"Namaz dinin direğidir"*

8- Müslümanlar kimin ümmetindedir?
Hz.Muhammed"in ümmetiyiz.

9- Kaç yaşında namaza başlamalıyız?
Ergenlik çağına girdiğimiz zaman başlamalıyız.-7,-8,-9,-10....

10- Müslümanlıkla ilgili bir hadis yazınız.
Müslüman müslümanın kardeşidir...

11- Allah tarafindan gönderilen ve en eski din olarak kabul edilen ilahi din aşağıdakilerden hangisidir?

Yahudilik Allah tarafindan gönderilen ve en eski din olarak kabul edilen ilahi dindir.

12- Batıl inançlar nelerdir örneklendirin?

Batıl inançlar nelerdir? Kapsamlı olarak sizler için yararlı olanları yazacağım. :)

  • Sağ el iç avuc kısmı kaşıntı olduysa '' PARA '' geleceğine, sol el iç avuc kısmı kaşıntı olduysa '' KAVGA '' olacağına söylenir.
  • Siyah kedi uğursuzluk getirir.
  • Akşam akşam sakız çiğnenmez çünkü, ölü eti çiğnenir.
  •  Baykuş ötüyorsa yakın evlerden birisine o evden ölü kişi çıkacağını söylenir.
  • Yumurta kabuklarının üzerlerinden geçilmez.
  • Kurşun dökmek nazarı bozar. Bu ve bunun gibi birçok gerçeği yansıtmayan ve tamamen uydurma olan batıl inançlar vardır.
13- Oruç tutmanın faydaları nelerdir ?

Oruç vücudumuzu dinlendirir, iç organlarımız rahatlar, Nefsimizi terbiye ederiz. Oruç yalnız ac ve susuz kalmak değildir insan vücuduna sayısız faydalari vardir. Kandaki insülin düzeyini dengelemeye yardımcı olur. Metabolizmayi geliştirir ve düzenler.
Beyin fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olur. Oruc insana sabir verir nefsiyle nasil basa çıkacağını öğretir. Vücudun dinlenmesini sağlar rahat ve sağlıklı bir bedene sahip oluruz. İbadetlere olan şevki arttırır.


Oruçluyken Adet, Regl Olan Bir Kadının Orucu Bozulur mu ?
Oruçluyken Adet, Regl Olan Bir Kadının Orucu Bozulur mu ?

Cevap: Oruçluyken adet, regl olan bir kadının orucu bozulmuş olur ve ramazandan sonra bunu kaza etmesi gerekir. Diyelim bir kadın oruçluyken öğlen vakti regl oldu. Bu andan itibaren orucu bozulmuş olur. O gün adet olduğu andan itibaren yeme içmesinde bir sakınca yoktur. İftara 5 10 dakika kalmış olsa bile bu durum yaşandığında oruç bozulmuş olur. Orucu bozulduğu için dilediği gibi yemek yer ve içer. Dediğimiz gibi daha sonra bu günü kaza orucuyla telafi etmesi gerekmektedir.

Evlilik Vaadiyle Kandırmanın Vebali Günahı Nedir?
Birini sevmiştim ve evlilik planları yapıyorduk. Bana evleneceğiz bekle dedi, sonra hiç bir şey söylemeden benden ayrıldı yarı yolda bıraktı. Evlilik vaadiyle kandırmanın vebali günahı nedir? Bu kişi kul hakkı’na girmiş oluyor mu?

Cevap: Değerli ziyaretçimiz, kadın veya bir erkeğin birini evlilik vaadi ile kandırmasının vebali büyüktür ve kul hakkı yemiş olur. Fakat kandırma niyetiyle ilişkiye başlamayıp niyeti ciddiyse ve daha sonra kendine göre sunduğu nedenlere göre evlilikten vazgeçtiyse bunun bir sakıncası yoktur. Niyet burada çok önemlidir. Ne olursa olsun bu durumda bu kişi karşısından helallik istemelidir.
Hakkımızda neyin hayırlı olduğunu bilemeyiz. Belkide mutlaka olmasını istediğimiz bir şey için sonradan "keşke olmasydı" deme ihtimali vardı. Bu nedenle isterken hayırlısını istemek, olmazsa sabır ile beklemek en güzelidir.
“Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin.” (Maide; 1)

“Ahde (verilen söze) vefa edin; hiç şüphesiz ahitten (verilen sözlerden dolayı) hesap sorulacaktır.” (İsra, 34)

“Yapmayacağınız sözü söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.” (Saf, 3)

 “Onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere sahip çıkarlar.” (Mu’minun, 8)

Hz. Peygamber (sav) de bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey kimde bulunursa -oruç da tutsa, namaz da kılsa- o, münafıktır; – Konuştuğu zaman yalan söyleyen, – Verdiği sözden cayan ve – İtimat edildiği halde emanete ihanet eden.” (Buhari, Müslim)

Kurşun Döktürmek Nazarı, Göz Değmesini Bozar mı?
Kurşun döktürmenin nazarla hiç bir alakası yoktur. Kurşun döktürmek batıl olan düşüncelerden birisidir. Bid'attır ve hurafedir. İslam böyle şeylere karşıdır. İslam bunları onaylamaz. İslam dininde kurşun döktürmek veya dökülen kuşunun şeklinden yola çıkarak bazı yorumlar yapmak caiz değildir. Bir de işin kötüsü hatta daha da kötüsü kurşunu dökerken bazı yerlerde söylenen "bu el Hz. Fatıma ile Hz. Hatice'nin elidir" sözüdür. O iki sahabeyi, Hz. Muhammed'in kızı ve eşini bu hurafeye katarak istismar edilmesidir.

Peki nazar yada göz değmesi var ve bundan korunmak istiyoruz, ne yapabiliriz soru ve cevabı ? Tek cevap Allaha sığınmaktır. Peygamberimiz bu gibi durumlardan korunmak için şu duayı bizlere bırakmıştır.

"Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh".

Yöntem kurşun dökmek değil, yöntem Allah'a sığınmaktır.

Yapılan Dualara İcabetin Olmaması ya da Gecikmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;
‘... Bana dua edin, kabul edeyim...’ (Mü’min/60) vaadine güvenerek dua eder. Taktiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir. Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;

– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer.

Belki de yaptığı duaya pişman olur ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır. Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar. Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;

– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve; Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur... Ki bu akideye zarar verir. Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vazgeçmezler...

Çünkü bilirler ki;

‘... Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran/9) 

Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür; Resulullah (s.a.v.):

“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur...” buyurmuşlardır. (Buhari cilt: 13, s. 6272).

Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;

– Allah’ım! Sana dua ederek, dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz. 

Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin... Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin... Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz... Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız... Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;

 ‘... Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara/153) 

Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez. O yüzden her halukârda kaderine razı olur... Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler... Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür.

Sınavda Başarılı Olmak İçin Okunması Tavsiye Edilen Dualar
İnşirâh Sûresi, Gönlü rahatlatan bir suredir ve Duha'dan sonra gelir. İnşirah Suresi Duhâ‘dan sonra Mekke’de nâzil olmuştur ve 8 ayetten oluşur. Rasûl-i Ekrem gönül ferahlığına kavuşturulduğu için bu isim verilmiştir. Bol bol okunması gereken fazileti çok İnşirah Suresi ferahlık, kalbinin îman ile rahatlatılması, hikmet ve bilgi ile aydınlatılması ve günahlardan arındırılması için okunması tavsiye edilir. İnşirah Suresinin faziletleri ise; İnşirah Suresini okuyanın; rızkı bollaşır, tembellikten kurtulur, stresten uzaklaşır ferahlığa kavuşur, sinir bozukluğunu giderir ve hafızayı kuvvetlendirir, okuyanın içi rahatlar ve işleri kolaylaşır.

İnşirah Suresi Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Elem neşrah leke sadrek
2- Ve vada'na 'anke vizreke
3- Elleziy enkada zahreke
4- Ve refa'na leke zikreke
5- Feinne me'al'usri yüsren
6- İnne me'al'usri yüsren
7- Feiza ferağte fensab
8- Ve ila rabbike ferğab

İnşirah Suresi Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Senin için bağrını açmadık mı?
2- İndirmedik mi senden o yükünü?
3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü?
4- Senin şanını yüceltmedik mi?
5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var.
6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!
7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul!
8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!

Kuran'a Dokunmak veya Okumak İçin Abdest Şart mıdır ?
Kur’an-ı Kerim okumak, dinlemek veya ona dokunmak için abdest almak şart mıdır? Abdestin tarif edildiği Mâide suresi 6. ayete ve “sahih” hadislere göre abdest, Kur’an okumak veya ona dokunmak için değil; namaz kılmak için şarttır. Birçok fıkıh ve ilmihal kitabında yazan “Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz” hükmü “zayıf” rivayetlere dayanmaktadır.

Böylesine önemli bir konuda zayıf hadislerle amel edilerek helal veya haram belirlenemez. Kur’an okunacağı zaman ne yapılması gerektiği ile alakalı olarak Allah Teâlâ müstakil bir ayet indirmiş, şöyle buyurmuştur:

“Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş/taşlanmış şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl, 16/98)

Görüldüğü gibi Kur’an okunacağı zaman şeytandan Allah’a sığınmak haricinde herhangi bir emir bulunmamaktadır.

Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağını ileri sürenler “Ona tertemiz kılınanlardan başkası dokun(a)maz.” (Vâkıa, 56/79) ayetini delil getirir, tertemiz kılınanlar ifadesi ile de abdestli olanların kast edildiğini öne sürerler. Halbuki ayetin öncesi ve sonrası dikkatli bir şekilde okunduğunda orada Kur’an’a abdestsiz dokunulamayacağından değil, başka bir şeyden bahsedildiği görülmektedir. İlgili ayetler şöyledir:

“Hayır! O yıldızların mevkilerine (bulundukları yere) yemin ederim ki -eğer bilseniz bu pek büyük bir yemindir- şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. Ona tertemiz kılınanlardan başkası dokun(a)maz. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Vâkıa, 56/75-80)

Bağlamıyla birlikte okunduğunda 79. ayette şu an elimizde bulunan mushaflardan değil; müfessirlerden Fahreddîn er-Râzî’nin de isabetle belirttiği gibi Levh-i Mahfûz’da kayıtlı bulunan ana metinden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki ayetler de bunu göstermektedir:

“Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap, Levh-i Mahfûz’da bulunan şanlı bir Kur’an’dır.” (Burûc, 85/21-22)

Ayetlerde aslı Levh-i Mahfûz’da olduğu belirtilen Kur’an’a sadece tertemiz kılınanların yani meleklerin dokunabileceği belirtilmiştir ki sahabeden Abdullah İbn Abbâs, tâbîînden Said b. Cübeyr ve İkrime bu görüşte oldukları gibi İmam Mâturîdî de tefsirinde bu anlayışı tercih etmiştir. Zira ayette geçen “lâ yemessuhû” (لَا يَمَسُّهُ) ibaresi, “ona dokunmasın” anlamında bir nehiy yani yasaklama değil; “ona dokunamaz” anlamında nefiy yani olumsuzluk bildiren bir ifadedir.

Ayrıca Arap dili kurallarına göre eğer ifade nehiy cümlesi olsaydı i’râb, elimizdeki mushaflarda olduğu şekliyle “lâ yemessuhû” değil de lâ yemseshu (لَا يَمْسَسْهُ) veya lâ yemessehû (لَا يَمَسَّهُ) şeklinde olurdu.

Görüldüğü gibi ayetlerden gelenekte yaygın olarak söylenegeldiği gibi Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz hükmünü çıkarmak Arap dili kuralları açısından da mümkün değildir.

Meseleye rivayetler açısından bakıldığında da durum aslında bundan farklı değildir. Mesela Abdullah İbn Abbâs’tan gelen rivâyete göre, bir defasında Resûlullâh tuvalet ihtiyacını giderip gelmiş, tam kendisi için hazırlanan yemeğe oturacakken oradakiler: “Abdest almak için sana su getirelim mi Ya Resûlallâh?” demişler, bunun üzerine O şöyle buyurmuştur: “(Hayır!) Bana sadece namaza kalktığım zaman abdest almam emredildi!”

Peygamberimiz, “Bana sadece namaza kalktığım zaman abdest almam emredildi” sözüyle: “Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuklarınıza kadar…” (Mâide, 5/6) âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur. Eğer Kur’an’a dokunmak için de abdest alınması şart olsaydı O: “Bana sadece namaza kalkacağım ve Kur’an’a dokunacağım/okuyacağım zaman abdest almam emredildi” derdi.

Kolonya, Parfüm ve Nemlendirici Kremler Orucu Bozar mı ?
Milyonlarca Müslüman’ın heyecanla beklediği 11 ayın sultanı Ramazan geldi çattı. Vatandaşlar bu ayı en dolu şekilde ibadetle, oruçla geçirecek. Fakat en çok merak edilenler arasında kolonya, parfüm ve nemlendirici kremler orucu bozar mı sorusu yer alıyor. İşte yanıtı..

On bir ayın sultanı Ramazan her yıl büyük bir coşku ile karşılanıyor. Müslüman alemi için son derece öneme sahip Ramazan ayı sonunda geldi. Ramazan ayının gelmesi ile birlikte vatandaşlar tarafından merak edilen bazı sorular yer almaktadır. Bunların arasında en çok merak edilenlerden birisi de kolonya, parfüm ve kokulu krem orucu bozar mı sorusu yer alıyor. Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, ''Parfüm kolonya kokulu krem orucu bozar mı'' sorusunun yanıtı verdi.

PARFÜM, KOLONYA KOKULU KREM ORUCU BOZAR MI?

Orucun gerçeklerinden birisi bazı noktalarda zevklere karşı dikkatli olmaktır diyen Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun oruçluyken parfüm, kolonya gibi maddeleri koklamak orucu bozar mı sorusunu ‘’Bir kolonyayı ya da herhangi bir kokuyu fazlaca koklamak mekruhtur. Çünkü orucun gerekçelerinden biri zevklere karşı dikkatli olmaktır. Kokulu sabunla yıkayınca problem değildir. Aşırı aşırı koklamak iyi değildir’’ şeklinde açıklamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı ise ‘’Oruç tutanların deodorant, parfüm veya kolonya kullanmaları, bunları koklamaları caizdir. Bunlar yemek ve içmek sınıfına dahil olmadığı için orucu bozmazlar’’ ifadelerine yer verdi.

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *