Açarız nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz, ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.
( M. Âkif )
Osmanlının son döneminden bu yana, Türkiye Cumhuriyeti içerisinde, hakkında iyi veya kötü konuşulan, yazılan, kalem oynatılan, gündeme taşınan, övülen, sayılan, yerilen Akif gibi bir kişi daha olmamıştır.
Tabii ki, tüm bunlar, tam bundan 78 yıl önce ebedi aleme, hakka yürüyen Akif'in kemiklerini sızlatmak demektir. Âkif, aziz milletimiz için, onun aydınlanması, İslamî, Kur'ânî açıdan bilinçlenmesi için hayatını buna harcamış, bu uğurda kısacık ömrünü tamamlayarak, Allah'a teslim olmuştur.
Bilhassa, son zamanlarda, ateist kesimden ziyade, geleneksel Müslüman kesim Akif'e saldırır, hücum eder olmuştur. Niçin ve neden?
Çünkü, Âkif, geleneği, klasik İslami düşünceyi kabul etmeyen, reddeden, Kur'ân'ın çağdaş şekilde tatbik edilmesini, yaşanmasını isteyen bir alimdi. İşte, bu sebeple, gerici, bağnaz, tutucu, mutaassıp çevreler ve önde gelenler, alışık oldukları adetlerin, uydurmaların, hikaye müslümanlığının elden gitmemesi , milletin Kur'ân'ı anlamaması için, bu uğurda çalışan, emek veren, sa'yü gayret gösteren ilim, bilim, Kur'an adamlarına saldırmışlar ve hala da saldırıları devam etmektedir.
Geleneksel Halk Dindarlığı
Bu dindarlık tipi öteden beri köklenip, kalıplaşmış unsurlar halinde var olan, günümüze kadar yaşanarak gelen dindarlıktır. Gelenek ve geleneğe bağlılık, taklitçilik ve şekilcilik bu tipin aslî özelliklerindendir. M. Akif bu tipi iki kısma ayırır. Bunlardan birincisi sade Müslüman tipi diğeri ise hurafeye bağlı bir dindarlıktır.
Akif'in üzerinde durduğu sade dindar tipi, ibadetini düzenli yapmaya çalışan günlük dünya işleriyle ibadetlerini birlikte yürüten Müslüman tipidir. Akif " Fatih Camii"de cemaatle namaz kılan kendi babasından söz eder ve " Mehib yüzlü bir adam, kılar edeple namaz" (Safahat 1, s.7) derken, namazın edeple kılınmasını ve sade Müslümanların böyle kıldıklarını söylemekte ve diğer Müslümanlara da yol göstermektedir.
Başka bir yerde babasının mezarına annesiyle giden çocuğun "Tebareke" okuyuşu ve bu okuyuşu "Kemali vecd ile ezber tilavet eylemede" ( Safahat 1,s 38) diyerek izah edişi, toplumda kabirlerin ziyaret edilişine ve burada Kur'an okunuşuna işaret etmektedir. Bu durum halkın benimsediği sade ve güzel Müslüman yaşantıya bir örnektir.
O halk dindarlığına örnek olarak bir çok yerde cemaatin camilerde toplandığını ve birlikte namaz kıldıklarını ifade etmektedir. Bunlara örnek olarak: " Akşam olmaz mı, fakat toplar ahaliyi ezan" ( Safahat VI,s. 316) ve " Öğle olmaz mı, cemaatle kılarlar namazı" ( Safahat VI. s.318). İfadeleri, onun Müslüman köylerini tasvir ederken kullandığı ifadelerdir. Burada şair, özellikle kırsal kesimlerde sade halk dindarlığının en güzel örneklerini sunmaktadır.
İkincisi ise hurafeye bağlı bir Müslümanlıktır. Buna örnek verirken M. Akif: " Yılancık ( mikrobik deri hastalığı) hastalığına yakalanmış bir çocuğun tedavisinden bahsederken; aktardan alınmış zencefil için " okunmuş olmalı ha" ve konuşmanın devamında " Hanım geçer nefes ettir... Geçer mi/ İnşallah" ( Safahat 1,s.50) ifadelerini kullanmaktadır. Burada şair, hastalığın okuyup üflemekle geçeceğini zanneden Müslümanların varlığını gönderme yapmaktadır.
Akif bir vaazında " Bir zamanlar kolera gibi, veba gibi hastalık gelince hafızlar tutulup, memleketin etrafı devr ettirilirdi. " dedikten sonra " Evet öyle bir usul vardı. Lâkin hiç bir vakit dindarâne değildi." ( M. Akif " Koleraya Dair", SM. S:115,s.178-179) demektedir.
Başka bir yerde yine; " Ay tutulmuş, Kovalım şeytanı kalkın" diyerek, dümbelek çalmada binlerce kadın, kız, erkek" ( Safahat II, s.142) ifadesiyle de batıl inançlara saplanmış bir Müslüman topluluğunu ele almaktadır. Burada ayın tutulmasını şeytana bağlama ve bundan kurtulmak için dümbelek çalmak gibi İslam'a ters düşen bir inanış sergilenmektedir. Yine İslam adına uydurma hadislerin kullanılmasından dolayı " Hurafeler bürümüş en temiz Menabi'ni" ( Safahat IV.s. 221) demektedir Akif bu konuda:" ( mehmetakifarastirmalari.com )
Akif; yukarıda zikredilen hususlardan dolayı gelenekçi İslam'a, İslam anlayışına karşı olmuştur. Bu karşı oluşu da hayatı boyunca hiç inkıta uğramadan, her hangi bir dur durak bilmeden devam etmiştir.
Akif, iyi bir milletsever, vatansever, kuvvacı, çağdaş bir Müslüman aydın idi. Zaten, " Çanakkale şiiri"ni, " İstiklal Marşı"nı, ve topluca Safahat isimli meşhur eserini bu hislerle, bu duygularla dile getirmiş, insanımızın aydınlanmasına sunmuştur.
Akif'in, Mısır'a gitmesini , oraya sürgün edilmesi şeklinde değerlendiren bir kısım mutaassıp çevreler, bu düşünceyi, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı sevgisizliklerini izhar etmek için uydurmuşlardır. Çünkü, mutaassıp çevreler, hanedancı, saltanatçı, kralcı, padişahçı daha doğrusu Beni Ümeyye, Emeviyye zihniyetinin yaşamasını, sürekli olmasını isteyen kesim olmalarından ötürü, Akif'in, özgür düşüncesine, hür fikirlerine, Kur'an anlayışına hasım olmuşlardır.
Akif'in, II. Abdülhamid Han'a karşı bir düşmanlığının, husumetinin olması mümkün değildir. Ama, genel mana da, Akif, tek idareye, padişahlık düşüncesine, hanedanlığa zıt, karşıt bir insandır. Akif, İslam'ın şura sistemine verdiği değeri, Kur'an'ın bu mevzuda önerilerinin yaşamasını isteyen mücahid bir insandı..
Bir kere, Akif; " Mısır'a kaçtı, sürgün edildi" diyen, iddia eden zümrelere şu hususu sormamız gerekir.. Mustafa Kemal Atatürk'ün Meal çalışmalarını Akif'e vermesi, bu mevzuda ısrarcı olması , meal için de Akif'e ücret ödenmesi neyin nesidir? Tabii ki; Akif; Mısır'a, kendi gönlüyle gitmiş, orada, M. Abduh, Reşid Rıza vb.çağdaş alimlerle teşriki mesaisi Kur'an için olmuştur!..
Merhum Akif'i ; vefatının 78 nci yılında rahmetle, dualarla, Fatiha'larla anmamak mümkün değildir. Ruhu şad, makamı cennet olsun. Keşke neslimiz, onun Kur'an anlayışını, İslamî düşüncesini bir anlamış olsa da, günümüzde yaşanan, bağnazlıklardan, taassuptan kurtulmuş olsaydı!.. Heyhat.. Heyhat!.. Hâlâ, yobazlık, mezhepsel kavgalar, hizipçilik kendi milletimizi kasıp kavurduğu gibi, alemi İslam'ı da, içten içe çürütmekte, birliği, beraberliği, ümmet bilincini hak ile yeksan etmektedir.
Dolayısıyla, yeni neslin, 21 nci asrın insanının, Müslamanlarının, Akif'i, anlayabilmesi için, çok çok okuması, Kur'an'ı elden bırakmaması, sahih sünnete sarılması lüzum etmektedir. Çünkü, Akif, hurafeye düşman, gelenekçiliği sevmeyen, taklitçilikten iğrenen ve nefret eden büyük bir alim ve şair idi.
Yine keşke demek zorunda kaldım. Keşke Akif'in Kur'an meali elimizde bulunmuş olsaydı da, tıpkı, merhum Hamdi Yazır'ın meşhur tefsiri gibi elden ele , dilden dile dolaşır olsaydı. Ama, ne acı ki, bir kısım menfaatçi, maddeci çevreler, alim geçinenler, M. Hamdi Yazır'ın tefsirini de, mahvı perişan ettiler, aslî şeklini " sadeleştiriyoruz" diye kuşa döndürmüş oldular. Ne diyelim? Onları, Allah'a havale etmekten başka elimizde bir imkanımız bulunmamaktadır.
Rabbimiz!.. Akif merhumun makamını cennet, arkadaşlarını Resulullah (sav) ve sahabe-i kiram eylesin!..Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Yorum Gönder