2018

Ümmetin Sessiz Çığılı

Ümmeti Muhammed ' in namusu Filistinimizin, işgalci devlet İsrail tarafından abluka altına alınmasını, derin bir sessizlik içinde izledik durduk senelerce. Geçtiğimiz aylarda Kudüs ' ün Emperyalist devletlerce İsrail zorbasının başkenti olarak tanımasını henüz yeni gündemden düşmüşken, bu sefer karşımıza çıkan sorun, İsrail zorbasının kendi içinde kabul edip meşrulaştırdığı İsrail Devlet yasası olacaktı. Ancak konuşacak ve tepki verebilecek bir fırsatımız bile olmadan Gazzeye atılan bombalar ile irkildik sarsıldık. Evet! İsrail artık bir din devleti.

Kudüs şehri İslam için önemliydi bir zamanlar.

Bir zamanlar diyorum çünkü, bir dönem sırf Rasullulah sav. efendimizin miraca yükseldiği şehir özelliğini taşıması hasebi ile Hz. Ömer ( r.a) gibi şerefli ve dava şuuru olan müslümanlarca fetih edilmesi için yeterli bir önem taşıyordu o dönemlerde. Selahaddin Eyyübi ' nin yaptıklarını anlatmama bile gerek yok sanırım. Kudüs' ten göğe yükselen o sessiz çığlıkların, mahşer günü kulaklarımızı delip geçmesinden korkuyorum. Bence her müslüman korkmalı.Bizler derneğimize, vakfımıza, cemaatlerimize, tarikatlarımıza insan toplamak için yarışırı dururken, kavga edip dururken, kalplerimizi söküp dururken,

ÜMMETİN NAMUSU nu siyonist İSRAİL e teslim ettik. Topluca yaptığımız zikirler, birlikte yaptığımız islam çalışmaları, kendimize göre uydurduğumuz cihad pratikleri ve anlamlarının, bugün ÜMMETİN NAMUSU KUDÜSE bir yarar sağlamadığına şahit oluyoruz.

Biz mi yanlış yaptık? Yoksa, RASULLULAH Miraç gecesi Kudüsten arşa yükseldi diyen ve sonrada Kudüsü İslam toprağı yapan Hz. Ömer mı yanlış yaptı? Dinimiz, islamımız hiç değişmedi diyoruz ya hani anlatırken, Hz Ömerlerden bu yana ne değişti? Hz. Ebu Bekirlerden bu yana ne değişti? Selahhadin Eyyübi den bu yana ne değişti?

-Soruların cevabı bugün, sessiz çığlık atan Kudüs şehrinde.

-Soruların cevabı bugün, sessiz kalan ümmeti Muhammed ' in dilinde,

-Soruların cevabı bugün, dilsiz şeytan kesilen vicdanlarda,

-Soruların cevabı bugün, hep cevapsız...!

Neyimiz Var?

Bir ölü toprağı olduğu kesin bugün müslümanların üzerinde.
O zaman teşhis nedir? Neden bu haldeyiz? Nasıl olacak ve bizden istenilen dünya halifeliğini nasıl temin edeceğiz?

Bu soruları dert edinmekle işe başlanabilir mesela. Her kesin çok bilmişcesine bir fikri de var bu sorunlarla ilgili.

Peki pratik?

Bana kalsa müslümanların üzerindeki ölü toprağının kendisi muhafazakar algıdan başka bir şey değil. Bugün islam ümmeti üzerinde ki muhafazakarlık toprağını atmadıkça ve muhafazakarlığı islam elbisesi olarak görmeye devam ettikçe, Kudüsün Filistinin, Suriyenin çığlıklarını duymaya devam edeceğiz.

Müslümanlar olarak kendimize gelip, tefrika kafasını değiştirmedikçe, fetihler gerçekleşmeyecek. Yol sadece ALLAH ile beraber olmak bu müslümanlar için neden bu kadar zor olsun? Bu yoldaki zorluk kendimize itiraf edemediğimiz nefsimiz mi?

İşte kalplerinde hastalık olanları: "Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya Katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır. ( maide 52)

Şimdi uyuma zamanı değil Uyanma vakti!

Can Erdi

sami yusuf, happiness
Sami Yusuf'un resmi internet sitesi Sami Yusuf Official'in duyurduğu Salaam albümünün 3. video klibi ekranlarda dönmeye başladı. Söz, müzik ve bestesinin Sami Yusuf'a ait olduğu parçanın teaser videosu çok uzun bir süre önce yayınlanmış fakat klibin kendisi yayınlanmamıştı. Nihayet Klibin tamamını İslam Ahengi'nden izleyebilirsiniz.



Sami Yusuf - Happiness Live konser video klibi

 

Hangisi Zulüm - Leyla Aydemir
Ülkemiz ağır şartlar altında, hem iç hemde dış tehditlere maruz kalırken, ülke içinde onurlu ve haysiyet sahibi vatandaşların kaldığı sosyal ve psikolojik travmaların çeşitleri de artmaya başladı. Bu baskıların getirdiği psikilojik travma ve akabinde yaşanan sosyal yaşam dejenerasyonu, ülkenin en önemli sorunu hale gelmesi ve bununla ilgili gündem oluşturlması gerektiğini düşünüyorum.İstismara uğrayan küçük bedenlerin yaşadığı acı ve ızdırap, ülke içinde yaşam süren duyarlı yüreklerinde aynı oranda acıyı hissetmesine yol açtığı bir gerçek. Bu durumun kendisi, ortak tepki açısından tek vücüd olmak adına güzel bir resim olarak gözükse de, sorunun bütünü açısından değerlendirdiğimizde, büyük bir toplum girdabı içinde olduğumuzun göstergesidir.

Anne ve babası tarafından büyük zahmetler ile büyütülen ve her türlü derdin çekilerek ve yine her türlü riskler alınarak büyütülen çocukların, toplumsal şuurdan nasibini alamamış şahsiyetsizlerce katledilmesinin altında yatan sebeplerin, detaylıca ve şevkatlice incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.Bu bakımdan ülkemizin kendi iç değer yapılarına uygun bir sistem arayışına girmek, bunu da somut hale dönüştürmek, bu zamanın en büyük zaruriyeti olduğunu ifade etmek istiyorum.Bu olaylar neyin işareti ve bu olaylara karşı tavrımız ne olmalı ve yine bu olayların önüne neyle geçeriz? gibi sorular, bizi bazı gerçekler ile yüzleştirecektir diye umuyorum. Öyle ise madde madde inceliyelim.

1) İstismar Neyin Habercisi

 Toplumsal dejenerasyonun, ve seküler zamanın içinden çıkan zehrin bir habercisidir dersek sanırım yanılmayız. Popüler kültürün önemli oyuncularından olan sosyal medya ve klasik medya metaforlarının yol açtığı erozyon, ne yazık ki Çocuk istismarı olaylarının önünü açtı. Bu bilimsel bir veri. Kaldı ki bilimsel olması da gerekmiyor. Hakem olarak tayin edilen kalpler bu muhasebeyi yapmaktan uzak değildir sanıyorum. Dizilerde küçük kız ve erkek çocuklarının, lanetli ve ahlaksız kapitalist sistemin oyuncağı olmasına ses çıkarmayan anneler babalar ve yetkililer,bugün çocuk istismarının tohumuna su dökerek büyütmüşlerdir. Ahlak kavramını, İslam dininin verdiği bilgilerde değil, dizilerin ve tv programların verdiği derecede kabul edip evlerine sokan ebeveynler, bu istismarların en büyük sebepleri olarak görülebilir.

2) İstismara Karşı Müslüman Tavrı

Bir müslüman erkek yada kadın iyi biliyorki evlatları onlara Allah c.c bir emaneti ve sınav vesilesidir. Bu bakımdan her müslüman şahsiyet, kutlu islam medeniyetinin, şerefli birer vatandaşı olacak çocuklarını, İslam dininin İlkeleri üzere yertiştimeyi gaye edinecek. Mesela, alemlere rahmet Peygambrimizin a.s nasıl bir baba olduğunu her baba su içer gibi bilip yaşam pratiği haline dönüştürmesi bir müslümanın başlıca tavrı olamsı gerektiğine inanıyorum.Çocuklara, henüz 3-4 yaşlarında iken uzamanlar eşilğinde bilinçli birey olma yetisi kazandırılacak ve bunun için gayret edilerek çalısılması ve yine bunu desteklemek müslümanların tavrı olduğuna inanıyorum.Sosyal alanda vuku bulan içki, zina, kumar ve türlü pislik işlere karşı tavrı şahsiyetli müslüman tavır olmalı ki, toplumun ahlakını dejenere eden bu türlü fuhşiyatların önüne geçilebilsin.Bu toplumsal unsurları, toplum vak'ası kabul edip vahdet mantığı ile bir hareket etmesi son derece zaruridir. Nitekim Allah c.c diyorki;
" Bir millet kendi kendide bulunan zilleti fenalığı değiştirmedikçe, Allah onlarda bulunna bu özellikleri değiştirmez.''(Rad-11) 
Bu bakımdan, ayeti kerime, müslümanların arabasının camında evinin duvarında, iş yerinin içinde olması gereken bir ayettir.

3) Toplumsal Düzensizliği Bitirmek İçin Neler Yapılabilir ?

Evvela toplumsal bir düzensizlik olduğunu kabul etmeden hiç bir sorunu çözemeyeceğimizi bilmemiz gerekir. Sonra bu tarz bir düzensizliğe karşı hakca bir yaşam,adilce bir yaşam diyen hareketler oluşturulmalı yada var olana tabi olunmalı. Bu tabilik şuurlu bir nesil için zaruridir. Şuurlu bir toplum inşaasında buluncak gönüllere ulaşmak için çaba sarf etmek ve netice kazanmak önemlidir.Bu temeli sağladıkdan sonra, İslam bilincide nesillerin inşasını yaparak bu düzensizliğin önüne duvar örmeye başlayabiliriz.Yinede böyle olaylar zuhur ettiğinde, İslamımızın nassları göz önünde tutularak, somut adımlar atmak için çalışmalar yapabiliriz.

Sonuç olarak hangisi zulüm? İstismara uğrayana yapılanlar mı? Yoksa eyleme verilen tepkimizin yetersizliğimi?

Can Erdi

Genç Müslümanların Görevleri
Alemlerin Rabbi olan Allah 'a hamdolsun, salat ve selam peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) efendimizin üzerine olsun.

Genç dediğimizde aklımıza, yerinde duramayan, zihni ve bedeni sürekli hareketlilik halinde olan, bitmeyen tükenmeyen bir enerji ile lokomotifi andıran genç erkekler ve kızla gelir. Gençlik öylesine önemlidirki bugün, hemen hemen her mecra, bütün kampanyalarını gençlik üzerinden yapmaktadır. Sosyal medya, tv programları, giyim mağazaları, fastfood ürün sahipleri, avmler, hemen hemen her sektör yıllık planlarını genç nesiller üzerinden yapmaktadır. Böylesi, güç unsurları yıllık planlarını gençler üzerinden yapıyorsa, gençliğin büyük bir potansiyel oluşundandır kanısındayım.

Bu büyük projeler kapsamında, gençlerin İslam davası hususunda geri kalmaları elbette düşünülemez, öyleki şimdilerde lakırdısı çokca duyulan deizm düşüncesi ortalıkta dolaşırken, İslama gönül veren genç kardeşlerimizin vitesi bir tık yukarıya atması gereken bir zamandan geçiyoruz. Öncelikle, genç kardeşlerimizin zamanın fitnelerinden olan şucular yada bucular ekseninden çıkması ve tamamı ile ehli İslam sancağının altında toplanıp hareket etmeleri, günümüz gençliğin bilmesi gereken en önemli husus olduğuna inanıyorum. Daha sonra İslamın, gençliğin üzerinden bir çıkış yakalayacağını bilerek toplumcu bir hareket şeması içinde yer alıp çalışması, genç kardeşlerimizin bilmesini istediğim ikinci hususdur. Şimdi kısa kısa görevleri aktaralım;

1) MÜSLÜMANLIĞI KAVRAMAK 

Genç kardeşlerimizin, kainatın efendisi ve ebedi risalet davasının sahibi olan Peygamber efendimizin (sav) yoluna sıkaca sarılabilmesi ancak Müslümanlığı iyi bir şekilde kavramasıyla mümkün olabilir. Müslüman bir genç ALLAH c.c tarafından nimetlendirildiğini iyi bilmelidir.
 " Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. " (Maide-3) ayetini hayatının merkezine koyarak yaşamayı ile edinir.

2) DAVAYA CANI İLE BAĞLANMAK

"Onların haberini sana gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Onların hidayetini arttırmıştık. "(Kehf-13) ayetinde Rabbimiz değerli saydığı gençlerden bize haber verirken; o gençlerin,dönemin zorbalığına ( sosyal medya, tv, avm çılgınlığı, teog, yks gibi sınav baskısı, okul mobingleri, futbol maçları, arkadaş baskısı) karşı, risalet davası uğuruna, tüm bu yaşananlara rağmen davasını terk etmediklerinden ve samimi davranmalarından ötürü övgüyle söz etmesi, genç müslüman kardeşlerimizin unutmaması gereken ikinci kural.

3) ROL MODELLER EDİNMEK 

Önden gidenlerin, yaşamsal pratikleri her zaman çok önemli olmuştur.Buna bir nevi tedrisat diyebiliriz. Gençler kendilerine, Kurbanlık İsmail'i, Sadık Yusuf'u, El-Emin Hz. Muhammed'i (sav) Musab Bin Umeyr'i rol model olarak almak zorundadırlar. Bunların dışında edinilen her türlü rol model kayıştır. Bunların temelinde ise sırayla; teslimiyet, sadakat ve doğruluk,güvenilir ve ahlaklı olma, korkusuzluk ve cesaret yatmaktadır.

4) İSLAMI YAYMA GÖREVİ 

Genç müslümanların bilmesi gereken başka konu ise islamın karşılıklı münazaralarda üstünlük sağlamanın adı değil, aksine her alanda pratik sonuç elde etmek için, gayretli bir şekilde çalışma yapmanın adı olduğunu bilmeleri. Bu konuyla ilgili, "biz bu işlerden ne anlarız, islam bizim elimizde nasıl yüklenir? " tarzı sorular tamamen yersiz sorulardır. Çünkü islam dini hiç bir vakit alimlerin tek elinde olmuş ruhbancı bir din olmamıştır. Hatırlarsak, islamı en çok yayan kimselerin tüccarlar, iş adamları, zanaatkar ve sanatkar kimseler olduğu sonucu, tarihsel bir gerçeklik olarak hala durmaktadır.

Bu yola giren genç kardeşlerimizin ise uygulaması gereken metodu Rabbimiz bize şu şekilde açıklamıştır.
"(Ey Allah'ın Rasûlü) senin onlara yumuşak davranman Allah'ın rahmetinden idi. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurları) na bakma, onlar için mağfiret dile..." (Al-i İmran, 159)

Rabbim davasını bilen genç nesillerin kıymetini bilen Müslümanların sayısını artırsın.

Can Erdi

Çağımız Müslümanlarının Manevi Hastalıkları
Zamanın, algı ve imaj devri olduğu konusunda artık herkesimden insanların mutabık olduğunu görebiliriz. Öyle ya ekonomik krizin eşiğinden dönen ülkemizde ''bende çok para var!'' algısını yaratmak için borca girenlerin sayısı belkide milyonu aştı. Sızlanıp duranların cebindeki pahalı telefonların, imajlarını nedenli değiştirdiği konusunda bir şey konuşmaya gerek yok kanısındayım. Bu işin başını Müslüman kardeşlerimizin çekiyor olması da oldukça ilgi çekici bir konu. Bir tüketim çılgınlığıdır gidiyor vesselam, ama benim sözünü edeceğim konu bunlarla bağlantılı olarak; bu zamanda Müslüman kardeşlerim neyi kaybetti ve yakalandıkları manevi hastalıkların tanısı nedir onun üzerinden konuşmak.

Kaybedilen unsurun, kulluk bilinci olduğunu söylersem sanırım yanılmış olmam. Çünkü, bilinçli bir kul olmayı başarabilmiş olsaydı Müslüman kardeşlerimiz, zamanın getirdiği büyük veba olan sekülerizmin pençesine düşmemek için kendilerini korumayı başarabilirlerdi. Hastalığın tanısıda bu açıdan baktığımızda az çok belirmiş oldu. ''Seküler yaşam'' hummasına kapılan müslümanlar. Bu hastalığın getirdiği belli başlı ağır sonuçlar var ki bunlar müslümanların kodu ile oynamış durumda adeta;

1) Etkisinden Kurtulunamayan Cimrilik

Rabbimiz ayetinde ''Allah’a ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir." (Nisa 39) demesine rağmen müslüman kardeşlermizin etkisinde olduğu bu cimrilik vakası, ayetin gereğini yapmaktan imtina ettiriyor. Konu ile ilgi Rabbimizin diğer ayetlerinin hastalığımızın nedenli tehlikeli olduğunu gözler önüne serer nitelikte''.İman etmiş kullarıma söyle:
“Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.” (İbrahim 31) 
''İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler''. (Kasas 54) 
Rasullulah sav. efendimizin şu sözünü'de konunun pekişmesi açısından önemli görüyorum;Allah için vermekle mal eksilmez. Allah, affeden kulunun şerefini daha da artırır. Allah için tevazu göstereni, Allah daha da yükseltir.” (Müslim) hastalık belli tedavi belli.

2) Nefsin İsteklerine Göre Yaşam Sürme Hevesi 

Kendi görüşünü beğenme hastalığı, müslüman kardeşlerimizi çağımızda oldukça dar bir kalıba sokmuştur.Dünya isteklerinin artması,mala mal katma isteği ile birleşince, müslümanın DNA'sı bozulmuş oldu. Nefsi hevaların peşinden gitmek, misyonu kaybolmuş müslümanların peydah olmasına yol açtı. Halbuki Allah c.c yol gösterici olarak, metod olarak sadece Kuranı göstermişken böylesine eksen kaymasının önüne geçememek neden? Bu durumu da Rabbimiz bize daha evvel haber vermiş ve devamında sorunun ne gibi bir sonuca yol açacağını beyan etmiş;
''Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.( Kasas - 50)
Zamanın, hastalıklarının neden tedavi olmadığını ayetin sonunda bize söylüyor Rabbimiz.

3) Sorumlulukdan Kaçma

İslam'ın Müslümanlara yüklediği misyonu benimseyemeyen kalplerin uyguladığı popüler bir hastalıktır.Namazdan,zekattan,oruçtan hacdan, infakdan,sadakadan,toplum bilincinden, İslam için birlik kurma hareketinden, mücadeleden, kaçar durur sürekli, bunun nedeni ise iman derecesnin zayıflığıdır dersek yanlışmış söylemiş olmayız sanırım.Çünkü Rabbimiz, konuya ilişkin;
''Bedeviler: «İman ettik.» dediler. De ki: «Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde «İslama girdik» deyin. Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir.» (Hucurat - 14) 
buyurarak, sorumluluk bilinci oluşmamış insanları, mümin insalardan ayırmaktadır.


Bu bakımdan çağımız Müslüman kardeşlerimizin ivedi bir şekilde, İslamın tedavi edici özelliğine teslim olmalarının zaruri olduğu bu çağda, bu direnişlerini kırıp, Allah c.c ve dinine intisap etmeleri oldukça mühim bir konudur. Öyle olsun ki, sonraki aşamalarda Rabbimizin bizden istediği Adilane bir düzen kurabilmek için, vahdet sancağını dikmek için birlikte, mutlu bir şekilde ve gayretle çalışalım.

Can Erdi

TEVHİDİN UNUTULAN MANASI
İslam inanç esaslarını göz önünde bulundurduğumuzda, Kelime-i Tevhidin yerinin ilk sırada yer aldığını görebiliriz. Öyle ki, manası açısından baktığımızda var oluş sonucumuzun tek sebebi olan Allah'ı (c.c) birlemek, ondan başka kulluk yapılacak bir varlığın kendisinin yerine kabul etmemek, dolayısı ile onun önüne gelebilecek her türlü sahte ilahlardan uzak durmak olarak tanımlayabiliriz. Konu ile alakalı olarak Rabbimizin Kelime-i Tevhidi nasıl tanımladığına bakalım;De ki:
"Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Ali- İmran 64)
Bu kısa ve öz tanımlamaya göre, gerçek gücün ALLAH olduğunu unutarak ve o yolda yapılan mücadelenin kutsallığından uzak hareketler sergileyerek, kendimize göre kutsallıklar oluşturduğumuz şu günlerde, Tevhid anlayışının tekrar gün yüzüne çıkarılmasında ve akıllara iyi bir şekilde kazınmasında fayda görüyorum.

Allah yolunda çalışıp kazanmaya ve harcamaya teşvik ettiğimiz kardeşlerimiz bu teşviklerin sonucunu hiçe sayıp, altını boşaltarak, enayilik olarak adlandırmaya başlamışken, ALLAH' dan başkasına güvenmeyen ilk neslin müminlerinin açtığı yoldan gidemeyip, türlü sistemlere ve güç saydığımız unsurlara güvenen kullara, hatta kendisine bile güvenmeyecek insanlara dönüştük. İnsanlar yaratılış amacının, kendisine verdiği kutsal misyonu unutarak, dünyanın türlü oyuncaklarına ve eğlencelerine kaydılar.

İnsanların yaşamlarında ahiret yaşantısına ait bir iz kalmamaya başladı. Seküler yaşam şartlarının pençesine düşen insanoğlunun, Tevhid temalı bir yaşam sürmesini isteyen Rabbimiz şu ayeti ile insanları ikaz ederken, bizlerinde bu ayetleri hatırlatmak için sürekli çalışmamız gerektiğini düşünmekteyim.
''Bu dünya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler''(Ankebut-64).
Kim suçlu peki? EMPERYALİST DÜNYA MI? KAPİTALİST DÜZEN Mİ? Elbette hayır. Her fikir görevini yaparken, Tevhidin manasını unutup ve yaşamda öylece hareket etmeye başlayan Müslümanların kendisini, bu konuda ilk suçlulardan olarak görebiliriz. Rabbimiz, tevhidin tanımını nitelerken, aynı zamanda siyasi olarak hayatının merkezine yerleştireceği bu kutsal duruşun peşinden giden müminleri de Kuran-ı Kerim'de şu şekilde açıklar;
''Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.''.(ENAM, 162-163)
Konuyla ilgili olarak, tevhidin siyasi bir şuur ile canlanmasının tek yolunu ise, insanları iyiliğe teşvik kötülük' den ise men etme teorisini pratiğe dönüştürerek başarabiliriz. Rasullulah (sav.) buyuruyor' ki;
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez." Ravi: Huzeyfe, Kaynak: Tirmizi, Fiten 9, (2170)
Bu bilgiler ışığın' da görülen o' ki İslam coğrafyalarında yaşanan zulümlerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin, nedenini; Tevhidin sadece bir söz olarak algılanıp, içinde barındırdığı derin siyasi duruşun farkında olmadan yaşayıp gitmek ve pratik olarak, dünya Müslümanlarının kendi içinde oluşturduğu kurtarıcıyı beklemelerinin neden olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
Can Erdi

Ramazan Ayını Doğru Algılamak
Ramazan ayı bilindiği üzere ben Müslümanlardanım diyen her mümin kulun, oruç tutmakla mükellef olduğu bir aydır.
'' (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz-sizin için daha hayırlıdır.'' (Bakara, 184)
Bu bakımdan, ramazanı doğru anlamak açısından baktığımızda, iman edenlerdenim diyen bir ferdin oruç tutmamasını anlayamayız.

Aynı zamanda, ramazan ayını şenlikler içinde geçirip, sünnet yolunun uzağında hareket ederek geçirilmesini' de anlayamayız. Ramazan ayının manevi ruhu, fuhuş içerikli reklamların ve TV programların önüne geçemiyorsa, faiz bazlı alış veriş mantığının önüne geçemiyorsa, kavgalarımızın ve dedikodularımızın önüne geçemiyorsa, daha fazla birlik ve beraberlik durumu gerektiren bir ortamda tefrikanın artmasının önüne geçemiyorsa, üzülerek söylüyorum' ki ramazan ayının doğru anlaşılmadığı ile alakalı bir sorunumuz var demektir.

Yine tüm bu olan bitenlere rağmen, ramazan ayını geçirip giden medya önünde boy gösteren, ''İslam Adamlarının'' isim analizleri ile vakit geçirmesini anlayamayız. Helal haram kavramlarının dikkatlice vurgulanıp, İslam'ın tebliğ açısından bir rahmet ayı olan ramazan ayının, insanlara iyi aktarılamamasını anlayamayız. Müslümanın kalitesi, yaptığı işle doğru orantılı iken, kalitesizliğin bu kadar artmasını kabul edemeyiz. Resulullah (sav.) buyurdu' ki;“Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de, malayani şeyleri terketmesidir.” Bu bakımdan, ümmetçe ramazan ayının doğru anlaşılması ile alakalı derdimizin olması gereken bir ramazan ayı geçiriyoruz.
 ''Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. (Müslim, Siyam 2, (1079)) 
Oysa biz bütün şeytanları davet eder gibi bir ramazan ayı geçiriyoruz. Karşılıklı rahmetin ve şefkat' in gelişmesi gereken ayda, birbirlerini darp etmiş, öldürmüş insanların varlığına şahit oluyoruz. Ramazanı ayını, kampanyalar ile donatılmış tatil köyü reklamlarına, şenlik adı altında geçen karnavala dönüştürülmüş konserlere feda ediyoruz. Oysa Rabbim cennetin kapılarını açarak kampanyayı daha evvel başlatmışken.
''Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler.'' (Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214))
Böylesine eşsiz bir kampanya dururken, farklı kampanya aramanın sebebi nedir? Böylesine bir kampanya bizi hareketlendirmiyorsa, sorulması gereken tek sorunun ve aranması gereken tek çözümün ''Ne olduk' da böyle olduk? sorusu üzerine olması gerekir.

Can Erdi

Temek Din Kültürü İle İlgili Soru ve Cevapları - 1
1- İnanç nedir?
Bir dine inanmak demektir.

2- İlk ezan okuyan kişi kimdir?
Bilal-i Habeşi"dir.

3- Putlara tapmayan,Allah"a inanan kişilere ne denir?
Hanefi denir.

4- Peygamberimizin kendinden büyük hanımının adı nedir?
Hz. Hatice"dir.

5- Son peygamber kimdir?
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed"dir.

6- İlk peygamber kimdir?
Hz. Ademdir.

7- Namaz ile ilgili hadis?
"Namaz dinin direğidir"*

8- Müslümanlar kimin ümmetindedir?
Hz.Muhammed"in ümmetiyiz.

9- Kaç yaşında namaza başlamalıyız?
Ergenlik çağına girdiğimiz zaman başlamalıyız.-7,-8,-9,-10....

10- Müslümanlıkla ilgili bir hadis yazınız.
Müslüman müslümanın kardeşidir...

11- Allah tarafindan gönderilen ve en eski din olarak kabul edilen ilahi din aşağıdakilerden hangisidir?

Yahudilik Allah tarafindan gönderilen ve en eski din olarak kabul edilen ilahi dindir.

12- Batıl inançlar nelerdir örneklendirin?

Batıl inançlar nelerdir? Kapsamlı olarak sizler için yararlı olanları yazacağım. :)

  • Sağ el iç avuc kısmı kaşıntı olduysa '' PARA '' geleceğine, sol el iç avuc kısmı kaşıntı olduysa '' KAVGA '' olacağına söylenir.
  • Siyah kedi uğursuzluk getirir.
  • Akşam akşam sakız çiğnenmez çünkü, ölü eti çiğnenir.
  •  Baykuş ötüyorsa yakın evlerden birisine o evden ölü kişi çıkacağını söylenir.
  • Yumurta kabuklarının üzerlerinden geçilmez.
  • Kurşun dökmek nazarı bozar. Bu ve bunun gibi birçok gerçeği yansıtmayan ve tamamen uydurma olan batıl inançlar vardır.
13- Oruç tutmanın faydaları nelerdir ?

Oruç vücudumuzu dinlendirir, iç organlarımız rahatlar, Nefsimizi terbiye ederiz. Oruç yalnız ac ve susuz kalmak değildir insan vücuduna sayısız faydalari vardir. Kandaki insülin düzeyini dengelemeye yardımcı olur. Metabolizmayi geliştirir ve düzenler.
Beyin fonksiyonlarının gelişmesine yardımcı olur. Oruc insana sabir verir nefsiyle nasil basa çıkacağını öğretir. Vücudun dinlenmesini sağlar rahat ve sağlıklı bir bedene sahip oluruz. İbadetlere olan şevki arttırır.


Oruçluyken Adet, Regl Olan Bir Kadının Orucu Bozulur mu ?
Oruçluyken Adet, Regl Olan Bir Kadının Orucu Bozulur mu ?

Cevap: Oruçluyken adet, regl olan bir kadının orucu bozulmuş olur ve ramazandan sonra bunu kaza etmesi gerekir. Diyelim bir kadın oruçluyken öğlen vakti regl oldu. Bu andan itibaren orucu bozulmuş olur. O gün adet olduğu andan itibaren yeme içmesinde bir sakınca yoktur. İftara 5 10 dakika kalmış olsa bile bu durum yaşandığında oruç bozulmuş olur. Orucu bozulduğu için dilediği gibi yemek yer ve içer. Dediğimiz gibi daha sonra bu günü kaza orucuyla telafi etmesi gerekmektedir.

Evlilik Vaadiyle Kandırmanın Vebali Günahı Nedir?
Birini sevmiştim ve evlilik planları yapıyorduk. Bana evleneceğiz bekle dedi, sonra hiç bir şey söylemeden benden ayrıldı yarı yolda bıraktı. Evlilik vaadiyle kandırmanın vebali günahı nedir? Bu kişi kul hakkı’na girmiş oluyor mu?

Cevap: Değerli ziyaretçimiz, kadın veya bir erkeğin birini evlilik vaadi ile kandırmasının vebali büyüktür ve kul hakkı yemiş olur. Fakat kandırma niyetiyle ilişkiye başlamayıp niyeti ciddiyse ve daha sonra kendine göre sunduğu nedenlere göre evlilikten vazgeçtiyse bunun bir sakıncası yoktur. Niyet burada çok önemlidir. Ne olursa olsun bu durumda bu kişi karşısından helallik istemelidir.
Hakkımızda neyin hayırlı olduğunu bilemeyiz. Belkide mutlaka olmasını istediğimiz bir şey için sonradan "keşke olmasydı" deme ihtimali vardı. Bu nedenle isterken hayırlısını istemek, olmazsa sabır ile beklemek en güzelidir.
“Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin.” (Maide; 1)

“Ahde (verilen söze) vefa edin; hiç şüphesiz ahitten (verilen sözlerden dolayı) hesap sorulacaktır.” (İsra, 34)

“Yapmayacağınız sözü söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.” (Saf, 3)

 “Onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere sahip çıkarlar.” (Mu’minun, 8)

Hz. Peygamber (sav) de bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Şu üç şey kimde bulunursa -oruç da tutsa, namaz da kılsa- o, münafıktır; – Konuştuğu zaman yalan söyleyen, – Verdiği sözden cayan ve – İtimat edildiği halde emanete ihanet eden.” (Buhari, Müslim)

Kurşun Döktürmek Nazarı, Göz Değmesini Bozar mı?
Kurşun döktürmenin nazarla hiç bir alakası yoktur. Kurşun döktürmek batıl olan düşüncelerden birisidir. Bid'attır ve hurafedir. İslam böyle şeylere karşıdır. İslam bunları onaylamaz. İslam dininde kurşun döktürmek veya dökülen kuşunun şeklinden yola çıkarak bazı yorumlar yapmak caiz değildir. Bir de işin kötüsü hatta daha da kötüsü kurşunu dökerken bazı yerlerde söylenen "bu el Hz. Fatıma ile Hz. Hatice'nin elidir" sözüdür. O iki sahabeyi, Hz. Muhammed'in kızı ve eşini bu hurafeye katarak istismar edilmesidir.

Peki nazar yada göz değmesi var ve bundan korunmak istiyoruz, ne yapabiliriz soru ve cevabı ? Tek cevap Allaha sığınmaktır. Peygamberimiz bu gibi durumlardan korunmak için şu duayı bizlere bırakmıştır.

"Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh".

Yöntem kurşun dökmek değil, yöntem Allah'a sığınmaktır.

Yapılan Dualara İcabetin Olmaması ya da Gecikmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;
‘... Bana dua edin, kabul edeyim...’ (Mü’min/60) vaadine güvenerek dua eder. Taktiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir. Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;

– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer.

Belki de yaptığı duaya pişman olur ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır. Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar. Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;

– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve; Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur... Ki bu akideye zarar verir. Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vazgeçmezler...

Çünkü bilirler ki;

‘... Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran/9) 

Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür; Resulullah (s.a.v.):

“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur...” buyurmuşlardır. (Buhari cilt: 13, s. 6272).

Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;

– Allah’ım! Sana dua ederek, dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz. 

Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin... Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin... Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz... Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız... Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;

 ‘... Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara/153) 

Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez. O yüzden her halukârda kaderine razı olur... Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler... Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür.

Sınavda Başarılı Olmak İçin Okunması Tavsiye Edilen Dualar
İnşirâh Sûresi, Gönlü rahatlatan bir suredir ve Duha'dan sonra gelir. İnşirah Suresi Duhâ‘dan sonra Mekke’de nâzil olmuştur ve 8 ayetten oluşur. Rasûl-i Ekrem gönül ferahlığına kavuşturulduğu için bu isim verilmiştir. Bol bol okunması gereken fazileti çok İnşirah Suresi ferahlık, kalbinin îman ile rahatlatılması, hikmet ve bilgi ile aydınlatılması ve günahlardan arındırılması için okunması tavsiye edilir. İnşirah Suresinin faziletleri ise; İnşirah Suresini okuyanın; rızkı bollaşır, tembellikten kurtulur, stresten uzaklaşır ferahlığa kavuşur, sinir bozukluğunu giderir ve hafızayı kuvvetlendirir, okuyanın içi rahatlar ve işleri kolaylaşır.

İnşirah Suresi Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Elem neşrah leke sadrek
2- Ve vada'na 'anke vizreke
3- Elleziy enkada zahreke
4- Ve refa'na leke zikreke
5- Feinne me'al'usri yüsren
6- İnne me'al'usri yüsren
7- Feiza ferağte fensab
8- Ve ila rabbike ferğab

İnşirah Suresi Anlamı

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1- Senin için bağrını açmadık mı?
2- İndirmedik mi senden o yükünü?
3- O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü?
4- Senin şanını yüceltmedik mi?
5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var.
6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var!
7- O halde boş kaldığında yine kalk yorul!
8- Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!

Kuran'a Dokunmak veya Okumak İçin Abdest Şart mıdır ?
Kur’an-ı Kerim okumak, dinlemek veya ona dokunmak için abdest almak şart mıdır? Abdestin tarif edildiği Mâide suresi 6. ayete ve “sahih” hadislere göre abdest, Kur’an okumak veya ona dokunmak için değil; namaz kılmak için şarttır. Birçok fıkıh ve ilmihal kitabında yazan “Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz” hükmü “zayıf” rivayetlere dayanmaktadır.

Böylesine önemli bir konuda zayıf hadislerle amel edilerek helal veya haram belirlenemez. Kur’an okunacağı zaman ne yapılması gerektiği ile alakalı olarak Allah Teâlâ müstakil bir ayet indirmiş, şöyle buyurmuştur:

“Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş/taşlanmış şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl, 16/98)

Görüldüğü gibi Kur’an okunacağı zaman şeytandan Allah’a sığınmak haricinde herhangi bir emir bulunmamaktadır.

Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağını ileri sürenler “Ona tertemiz kılınanlardan başkası dokun(a)maz.” (Vâkıa, 56/79) ayetini delil getirir, tertemiz kılınanlar ifadesi ile de abdestli olanların kast edildiğini öne sürerler. Halbuki ayetin öncesi ve sonrası dikkatli bir şekilde okunduğunda orada Kur’an’a abdestsiz dokunulamayacağından değil, başka bir şeyden bahsedildiği görülmektedir. İlgili ayetler şöyledir:

“Hayır! O yıldızların mevkilerine (bulundukları yere) yemin ederim ki -eğer bilseniz bu pek büyük bir yemindir- şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. Ona tertemiz kılınanlardan başkası dokun(a)maz. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Vâkıa, 56/75-80)

Bağlamıyla birlikte okunduğunda 79. ayette şu an elimizde bulunan mushaflardan değil; müfessirlerden Fahreddîn er-Râzî’nin de isabetle belirttiği gibi Levh-i Mahfûz’da kayıtlı bulunan ana metinden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki ayetler de bunu göstermektedir:

“Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap, Levh-i Mahfûz’da bulunan şanlı bir Kur’an’dır.” (Burûc, 85/21-22)

Ayetlerde aslı Levh-i Mahfûz’da olduğu belirtilen Kur’an’a sadece tertemiz kılınanların yani meleklerin dokunabileceği belirtilmiştir ki sahabeden Abdullah İbn Abbâs, tâbîînden Said b. Cübeyr ve İkrime bu görüşte oldukları gibi İmam Mâturîdî de tefsirinde bu anlayışı tercih etmiştir. Zira ayette geçen “lâ yemessuhû” (لَا يَمَسُّهُ) ibaresi, “ona dokunmasın” anlamında bir nehiy yani yasaklama değil; “ona dokunamaz” anlamında nefiy yani olumsuzluk bildiren bir ifadedir.

Ayrıca Arap dili kurallarına göre eğer ifade nehiy cümlesi olsaydı i’râb, elimizdeki mushaflarda olduğu şekliyle “lâ yemessuhû” değil de lâ yemseshu (لَا يَمْسَسْهُ) veya lâ yemessehû (لَا يَمَسَّهُ) şeklinde olurdu.

Görüldüğü gibi ayetlerden gelenekte yaygın olarak söylenegeldiği gibi Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz hükmünü çıkarmak Arap dili kuralları açısından da mümkün değildir.

Meseleye rivayetler açısından bakıldığında da durum aslında bundan farklı değildir. Mesela Abdullah İbn Abbâs’tan gelen rivâyete göre, bir defasında Resûlullâh tuvalet ihtiyacını giderip gelmiş, tam kendisi için hazırlanan yemeğe oturacakken oradakiler: “Abdest almak için sana su getirelim mi Ya Resûlallâh?” demişler, bunun üzerine O şöyle buyurmuştur: “(Hayır!) Bana sadece namaza kalktığım zaman abdest almam emredildi!”

Peygamberimiz, “Bana sadece namaza kalktığım zaman abdest almam emredildi” sözüyle: “Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuklarınıza kadar…” (Mâide, 5/6) âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur. Eğer Kur’an’a dokunmak için de abdest alınması şart olsaydı O: “Bana sadece namaza kalkacağım ve Kur’an’a dokunacağım/okuyacağım zaman abdest almam emredildi” derdi.

Kolonya, Parfüm ve Nemlendirici Kremler Orucu Bozar mı ?
Milyonlarca Müslüman’ın heyecanla beklediği 11 ayın sultanı Ramazan geldi çattı. Vatandaşlar bu ayı en dolu şekilde ibadetle, oruçla geçirecek. Fakat en çok merak edilenler arasında kolonya, parfüm ve nemlendirici kremler orucu bozar mı sorusu yer alıyor. İşte yanıtı..

On bir ayın sultanı Ramazan her yıl büyük bir coşku ile karşılanıyor. Müslüman alemi için son derece öneme sahip Ramazan ayı sonunda geldi. Ramazan ayının gelmesi ile birlikte vatandaşlar tarafından merak edilen bazı sorular yer almaktadır. Bunların arasında en çok merak edilenlerden birisi de kolonya, parfüm ve kokulu krem orucu bozar mı sorusu yer alıyor. Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, ''Parfüm kolonya kokulu krem orucu bozar mı'' sorusunun yanıtı verdi.

PARFÜM, KOLONYA KOKULU KREM ORUCU BOZAR MI?

Orucun gerçeklerinden birisi bazı noktalarda zevklere karşı dikkatli olmaktır diyen Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun oruçluyken parfüm, kolonya gibi maddeleri koklamak orucu bozar mı sorusunu ‘’Bir kolonyayı ya da herhangi bir kokuyu fazlaca koklamak mekruhtur. Çünkü orucun gerekçelerinden biri zevklere karşı dikkatli olmaktır. Kokulu sabunla yıkayınca problem değildir. Aşırı aşırı koklamak iyi değildir’’ şeklinde açıklamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı ise ‘’Oruç tutanların deodorant, parfüm veya kolonya kullanmaları, bunları koklamaları caizdir. Bunlar yemek ve içmek sınıfına dahil olmadığı için orucu bozmazlar’’ ifadelerine yer verdi.

Aileler başta olmak üzere, eğitimciler ve veliler , gençlik hakkında düşünme ve endişe etme durumu hiç bitmeyen bir haldir. Rol modelleri kimlerdir?  Dünya meselelerinde nasıl baş edecekler? İslami kimliklerini her şeye karşı koruyabilecekler mi? Başı dertte olduğunda veya yardım ve desteğe ihtiyaç duyduklarında yanlarında sağlam bir şekilde durabilecek miyim?

Bu ve bunun gibi sorular gençlerimiz hakkında aileleri için sonu gelmeyen sorular ve endişelerdir. Dikkat çeken ve birçok olumsuz etkisi olan oyun ve sosyal medyanın üstlendiği teknoloji ağırlıklı dünyamızda, onları beslemek, onları yaşamaktaki diğer zorlukların ortasında güvende ve bilinçli tutmak kesinlikle kolay bir görev değildir.

Gençlerimizin yetiştirilmesinde baş sorumluluğunuz onları Kur'an'ın doğru öğretilerini kullanarak yönlendirmek, Kuran'ı gençlerimizin kalbine nasıl işleyebileceğimizin, nasıl ısıtabileceğimizin yollarını aramaktır.

Gençlik İçin Neden Kuran Önemli Bir Kaynaktır?

Kuran, insanlığın tamamı için en iyi rehberdir; eğitir, güçlendirir ve ilham verir. Tüm varlıkların yaydığı bilgiyi öğrenmemizi sağlayan bir çeşme ve hazine.

Kur'an'ın mesajını anlamak ve yaşamak tüm aileler için bir öncelik olmalıdır.
“O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” (Bakara, 2)
Kuran, hem dünya hem de ahiret hayatında başarılı olmak için takip etmemiz gereken temel ilkeleri belirler. Ve Peygamberin karısı tarafından tarif edilen yaşam tarzı Kuran'dı! Hz. Ayşe şöyle aktarır: "Peygamber'in davranışı tamamen Kuran'a göredir."

Bu nedenle, Kuran'ı nasıl okuyacağını, mesajını ve vahiyin ardındaki bilgeliğini anlamak zorunludur.

Kuran-ı Gençlerimize Sevdirmek İçin Uygulayabileceğimiz Yöntemler

kuran ve gençlik

1. Arabanızda Kuran (ses) dinlemeyi bir alışkanlık haline getirin

Bu özellikle gençlerle birlikte önerilir. Telaffuz bakımından takip edilmesi kolay hafızları seçin. Bazı ayetler ya da tüm bölümlerde dikkati çeken noktaları yansıtması için gençlerin aşina olduğu bölümleri seçin.

2. Bilinen bölümleri birlikte oku

Onlarla her ne zaman isterseniz, örneğin ev işleri yaparken bunu yapın. Sevgiyle ve merhametle yapın; bir ceza ya da öfke olarak değil.Onların bu isteklerinin içinden gelmesini sağlayın. Kuran okuma seanslarınızı kısa, özlü ve anlamlı kılın.

3. Kuran'ı aktif olarak ve zevkle okurken sizi görmelerine izin verin

Gençler için bu konuda örnek bir insan olmaya çalışın. Kuran'ı sevdiğinizi ve sizi motive ettiğini onlara göstermeye çaba sarfedin. Kur'an'ın düzenli olarak okunduğu, sevinç ve coşkuyla üzerinde düşünüldüğü bir aile olun. Dilinizi meşgul edin. Yüreğinizi ve ruhunuzu Allah'ın sözlerinin ışığıyla doldurun.

4. Gündelik yaşama uygun dini konularda sohbet edin

Mesela peygamberlerin hayatı, cennetin tarifi, varoluş nedenleri vb. Bir aile olarak bu derslerden bahsederek kaliteli zaman harcayabilir ve takip ettirebileceğiniz merak noktaları yaratabilirsiniz. Kuran'a rehberlik için danışmak ve anlamları düşünmek için gençlerimize öğretin. Böylece kendisini yanlış yönlendirmekten ve yoldan sapmaktan koruyacaksınız.

5. Öğretmenleri olun

Yanlışlarını düzeltmelerine yardımcı olun. Bunu yaparken nazik, yumuşak ve cesaret verici bir şekilde yapın. Çabalıyor mu, yoksa akıcı mı olduklarını söylerken gösterdiği emeği övün. Bunu yaparken mümkün olduğunca tutarlı ve öğretici bir yol çizelgesi oluşturun.

6. Sünnete uyan bir aile olmaya çalışın

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in hayatı , takip edilecek en güzel örnektir. Ve Allah'a olan sevgiyi ifade etmenin bir yoludur.
"(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. ” (Ali İmran, 31)
Gençlerimizi, peygamberimizin yaşamındaki en önemli rol modeli olarak görmesi için onları moteive edin.

7. Kişisel Kur'an yolculuğunuzu paylaşın

Kendi deneyimlerinizden yola çıkarak Kuran'ı öğrenmenin neşesi ve zorlukları hakkında onları bilgilendirin. Öğrenmenin bir yolculuk olduğunu ve insanlığı yaratan mücadelelerin en başında geldiğini onlara nasihat edin.

8. Faydalı dijital araçları paylaşın

Gençlerimizi dijital veya sesli Kuran mealleri gibi uygulamaları bulundurmasına teşvik edin. Dijital araçlara erişimleri varsa, kullanımlarından en iyi verimi alabilirler. Boş zamanlarında dinleyebilir ve pratik yapabilirler.

9. Kur'an için bir not defteri tutmalarına teşvik edin

Bu, sadece okunmaya odaklanmaktan ziyade, Kuran ayetleri  üzerinde durmayı ve düşünmeyi teşvik edecektir. Böylelikle kendi aile üyelerinin geri kalanıyla düşüncelerini paylaşabilir / tartışabilir.

10. Evinize uygun bir öğrenme ortamı hazırlayın

Onlara öğretebileceğiniz ve kaliteli aktiviteler gerçekleştirebileceğiniz bir yer yaratın; bu aktiviteler kardeşleri, akrabaları veya arkadaşları ile olsun. Özellikle hafta sonları ve tatil günlerinde Kuran hakkındaki bilgilerini artırmak için yarışmalar, sınavlar ve projeler yapabilirsiniz.

Kur'an'a gençlerimizi kazandırmak için onların heveslerini, enerjilerini ve zihinsel kapasitelerini kullanmalarına yardımcı olun.

Kuran sizin gençliğiniz için neler yapabilir?

Kuran'ı hakkıyla okumak, okuyucuya büyük ödüller kazandırırken, diğer taraftan bu dünyada İslami bir görevi yerine getirmenin bir aracı olmasını sağlar. Aynı zamanda bu dünyevi hayatta da okuyanın statüsünü artıracaktır.

Medine'de iken, Hz. Peygamber bir zamanlar Yemen'e İslam hakkında müslümanlığı öğretmek için bir grup göndermiştir. O grubun başına da henüz 20 yaşlarında olmasına rağmen Muaz bin Cebel'i atamıştır. Onun Kuran hakkındaki bilgisi , Resul tarafından böyle önemli bir görev için seçilmiş bir lider olma şerefine eriştirmiştir.

Hz. Muhammed bu konuyla ilgili şöyle demiştir: “Ümmetim içerisinde helâl ve haramı en iyi bilen Muaz bin Cebel'dir”

Gençlerimiz, Allah'ı tanıyan, bilinçli Müslümanlar olarak yetiştirilme hakkına sahiptir. Onları kaliteli zaman ayırmak için motive ederek, hem Kuran'ı öğrenmeye hem de iyi bir müslüman olmaya yönlendirebilirsiniz; Ve Allah'ın sevgisinin kalplerinde yeşermesine vesile olabilirsiniz. Yani, Kuran'ı gençlerimizin kalbine işleyebilirsiniz.

Gençliğimizi Kuran'a yönlendirme fırsatını asla göz ardı etmeyin

Gençliğe verebileceğimiz en iyi armağan, yetişkinliğe hazırlık olarak , sözleri aracılığıyla onları Allah'a bağlayacak doğru bilgi, anlayış ve eğitimdir. Sonuçta, bu onların haklarını ve sorumlu olduğu başkalarının haklarını yerine getirmelerine yardımcı olacaktır.

Kuran'ı gençliğimizin kalbine başka hangi yollarla işleyebiliriz? Aklınıza gelen ve ya uyguladığınız yöntemleri lütfen aşağıda yorum bölümünde bizimle paylaşın.

Sabah namazı için her gün uyanmaya çalışırken bir müslümanın karşı karşıya kaldığı zorlukların en önemli sebebi, sabah namazı saatinin sürekli değişmesidir. Bulunduğunuz mevsime bağlı olarak, her gün birkaç dakika geriye doğru sürekli olarak değişir. Böylece, yıl boyunca sabah namazı saatlerini  takip etmek zor olabilir. Bu durum, müslümanlar için şu üç zorluğu ortaya çıkarır:

1- Her gün belirli bir zamanda uyanmak için beyninizi “eğitmek”  biraz zordur. Beyninizi, dolayısıyla vücudunuzu belli bir saatte uyandırmaya en hızlı şekilde alıştırmak istiyorsanız, çoğu uzman tarafından tavsiye edilen yöntem her zaman, her gün aynı saatte erken uyanmaktır. Örneğin, her gün sabah saat 5'te uyanmak. Bu şekilde beyninizin, hangi saatte uyursanız uyuyun, sizi erken uyandırmasına yardımcı olur. Ancak, sabah namazına kalkacak bir müslüman için bu durum biraz zor olabilir. Hergün 1 ya da 2 dakika gibi değişen süreden kaynaklı zaman içinde saatleri bulan değişimlere vücut ayak uydurmakta zorlanabilir.

2- Düzenli bir “gece” namazı rutinini sürdürmek zordur. Gecenin son üçte birinden yararlanmak ve kalkıp ibadet etmek istiyorsanız, tutarlı bir programa sahip olamazsınız. Bazı mevsimlerde, bu sabah saat 1 ya da  2 gibi kalkmanızı gerektirecek, bazı mevsimlerde de sabah 5 ya da sabah 6'da uyanmanız gerekecektir. Yine, tutarlı kalmanız, ayak uydurmanız zor olabilir.

3- Tutarlı bir program veya sabah rutinini sürdürmek, kişisel sebepler yüzünden (iş, aile, sağlık vb.) her insan için kolay olmayabilir.

Peki bu zorluğu nasıl aşarsınız?

Çözüm son zamanlarda geliştirilen yeni bir yöntemdir. Bu yöntemle mevsimsel saat değişikliklerine bakılmaksızın sabah namazından 45 dakika önce uyanmak artık daha kolay bir hal alacaktır.

Bu yöntem, beyninizi sabah namazı ile eşzamanlı olarak uyandırmak için ve ayrıca mevsimlerle değişen namaz vaktine senkronize olabilmesi için eğitmeme yardımcı olur.

Bu yöntem 3 aşamalı bir süreçtir ve sizin kolay bir şekilde sabah namazına uyanmanıza katkı sağlayacaktır..

Adım 1: Kendinize Programlanabilir Bir Çalar Saat Alın

Piyasada satılan ve istediğiniz saate ayarlayabileceğiniz çalar saatlerin yanı sıra akıllı telefonlarınızı bu ilk adım için kullanabilirsiniz. Önünüzdeki bir haftalık sabah namazı vakitlerine bakın ve bugünden başlayarak 7 tane alarm kurun. Kuracağınız zamanı sabah namazları vakitlerinden 10'ar dakika geride olmasına dikkat edin.

Adım 2: Alarm Alışkanlığınızı Geliştirin

alarm, telefon, saat, sabah namazı
Her insanın farkında olmasa da benzersiz bir “alarm alışkanlığı” vardır. Bazıları alarm çaldıktan sonra erteleyebildiği kadar erteleyip artık erteleyebileceği fazla zamanı kalmadığında yataktan çıkar. Bazıları da alarm çalar çalmaz yataktan çıkar, alarmı kapatır ve işine odaklanmaya başlar.

Eğer sizde erteleyen gruptaysanız alarm cihazınızı yatmadan önce odanızın uzak bir tarafına koyun. Eğer alarm çaldıktan sonra yataktan kalkıp, alarmı kapatıp tekrar yatağa dönüyorsanız bunun içinde bir çözüm yolu var.

Alarmı kapattıktan sonra yürüyüşünüzün yönünü değiştirin. Yatağa dönmek yerine, abdest almak için doğrudan banyoya doğru yürümeye çalışın. Başlangıçta, yatağın yerine banyoya doğru yürümenin bilinçli değişimini yapmak oldukça zordur. Çünkü eski bir alışkanlığın üstesinden gelmeye çalışıyor olacaksınız. Ancak, birkaç gün sonra, bu alışkanlığa devam etmeye kendinizi zorladığınızda sonuçlara çok şaşıracaksınız.

3. Alarm Saatlerini Zaman Geçtikce Yeniden Düzenleyin

Yukarıdaki yöntemleri başarıyla edindikten sonra, ilerde vücudun bu duruma daha iyi adapte olabimesi için yapabileceğiniz bir küçük değişiklik daha var. Daha önceki alarm saatinizden de 5 dakika öncesine yeni alarm kurmanız. Her hafta alarmın bu küçük değişimi, sürekli olarak her gün sabah namazından 45 dakikaya varan sürelerde önceden uyanmak için beyninizi eğitmenize imkan verecektir. Bu, daha önce bahsettiğimiz zorlukların üstesinden gelmenize yardımcı olacaktır:
  • Beyninizi her gün “aynı zamanda” uyanmak için eğitmek.
  • Gece namazıyla eş zamanlı olabilmek.
Üçüncü zorluk, yani tutarlı bir sabah rutininin sürdürülmesi nasıl sağlanmalıdır? Bu zorluğun üstesinden gelmek için sabah alışkanlığınızı her üç ayda bir gözden geçirin. Mevsimsel zaman farklarına bağlı olarak yukarıda sayılan yöntemlere göre 3 ayda bir alarmınızı gözden geçirerek kendinize göre ayarlayın ve kendinize sabah yaptığınız ibadet ve kişisel işleriniz için zaman verin.

Sabah Yapılabilecek İbadetler Neler Olabilir?



  • Teheccüd namazı (Nafile namaz)
  • Vitir namazı (Vakti geçmemişse)
  • İstiğfar
  • Kur'an-ı Kerim okumak
  • Herhangi bir kitap okuma ve ya herhangi bir konuda yazı yazma.
  • Spor yapmak (yüzme, ağırlıklar, koşu)
  • 7-30 dakika ev egzersizi yapmak
  • Kahvaltı
Umarız yukarıdaki yöntemler ile bir daha sabah namazını asla kaçırmaya izin vermez, aynı zamanda yıl boyunca sabah ve gece namazı vakitlerine ayak uydurma şansına sahip olan güçlü bir uyandırma alışkanlığı geliştirirsiniz. Tabi ki gece namazının (fecir ve teheccüd) nafile namazlar (yapmakta zorunlu olmadığınız, içinizden gelerek yaptığınız namazlar) olduğunu söylememiz gerekir.

Bu 3 adımlı yöntem sizin için faydalı oldumu. Denedikten sonra deneyiminizi aşağıdaki yorumlar bölümünden bizimle paylaşabilirsiniz.

Hepimiz İslam'da bilgi arayışının erdeminin farkındayız. Bununla birlikte, çalışmalarımızın bir ibadet biçimi olduğunu hissetmek bazen zor olabilir. Peki, çalışmalarımızı Allah'a yakınlaşma yolu olarak nasıl kullanabilirz?

Resulullah ṣallallahu alayhi sellem'in, "İlim elde etmek için yola çıkanlara Allah cennetin yollarından birini bulmayı kolaylaştırır" demiştir.

Bugün, bilgi aramada karşılaştığımız zorluklar farklıdır. Üniversitelerde, Allah'a inanan ya da inanmayan kişilerle etkileşime girmek durumundayız. Bu hayatın her yerinde geçerlidir. Herkes istediği düşünce biçimine inanmakta özgürdür. Fakat edindiğiniz bilgileri dini ilimle harmanlamayı düşünürseniz, bilginin peşinden koşmanın zaten bir ibadet eylemi olduğunu unutmamalısınız.

İşte birkaç ipucu.

1. Bilginin Zaten Allah Tarafından Bahşedildiğini Unutmayın

Bilginin iki kategoriye ayrılabileceği algısı vardır. Bunları inanan insanlar için: "Dini" ve "Dünyevi" bilgi şeklinde ayırabiliriz. Ancak Allah, göklerin ve yerin yaratıcısıysa, bu muhteşem düzendeki sırrı keşfetmek ve yaratıcının kadirliğini anlamak bizi yaratanın hoş karşılayacağı birşey değil midir?

Örneğin, bilim eğitimi, Kuran'ın, Allah'ın yoktan var etme işaretlerini düşünmek için çağrışımda bulunma, böylece Allah'ın sonsuz büyüklüğüne ve görkemine olan saygısını arttırmayı sağlar. Öte yandan, hukuku veya ticareti incelemek, ümmete ve insanlığa daha iyi hizmet etmenize - böylece Allah'ın emirlerini yapmamızı istediği şeyleri yapmanıza - olanak sağlamaktır.

Bu nedenle bir alanda akademik eğitim görmek bile, ibadet eylemi olarak kabul edilebilir.

2. Niyetinizi Belirleyin

Çalışmalarınızın amacının Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için olduğunu kesin bir niyetle düşünün. Çalışmalarınızı Müslüman olarak, İslam'daki bilginin faziletiyle açıklanan ve birçok hadisin ışığında daha önce dile getirilmiş bir ilim ve araştırılmayı bekleyen bir hazine olarak görün.

Her dersin başında ve çalışma oturumunda niyetinizi teyit edin. Çalışmalarınızda duanın size yarar sağlayacağını düşünerek: "Allah'ım! Öğrendiklerimi bana faydalı kıl ve bunları bana hayırlı şeyleri yapmakta vesile kıl." şeklinde dua edebilirsiniz.

Cabir tarafından Pavlus'un Resulullah'ın "Allah'tan faydalı bilgiler edinmeyi (ilim) isteyin ve hiçbir fayda sağlamayan bilgiden Allah'a sığınınız." [ İbn Mace ] diye rivayet edildi. Ayrıca Salamah, Salam'ın dediği gibi Peygamberimiz ṣallallahu 'alayhi sellem'in yerine getirdiğinde şöyle derdi:

Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir. "[ Sunan İbn Mace ]

3. Kendinize İlham Yaratın

Eğitim Bilgilerinizi Allah'a Yakınlaşmak İçin Nasıl Kullanabilirsinizİlk Müslümanlar, geri kalan dünyanın cehalet içinde olduğu bir dönemde Bilim, Sanat ve Felsefe'nin öncülerinden olmuştur. Modern tıbbın babası olan İbn Sina, ilk teorik fizikçi İbn el Haytham ve cebir kurucusu Al-Khavarizmi gibi akademisyenler gibi pek çok örnek vardır.

Onların Allah'a duydukları sevgiden esinlenmiş olan bilgi susuzlukları sizi motive etmelidir. Bir Müslüman olarak onların ayak izlerinden yürürseniz, mirasımızı sürdürme ve İslam'ı ileriye taşımaya yardımcı olmuş olursunuz.
"Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir. "[ El Buhari ve Müslim]

4. Bilgin Edinin

Günümüzde, bilginin ilerlemesi çoğunlukla insan başarısının çabası şeklinde düşünülebilir.Fakat bilim ve teknolojideki hızlı ilerlemenin  Allah'ın dilemediğinden başka hiçbirşey olmayacağını unutmamamız gerekir.
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.[ Bakara, 255]
Bilgi edinme ve kazanma fırsatı veren Allah'tır ve öğrenilen her şey yalnızca onun izniyle yapılır.
"Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de! "[ Hacc, 73 ]
Bu örnek, sahip olduğumuz bilginin, okyanusta, Allah'ın sonsuz bilgi ve hikmetine kıyasla sadece bir damlacık olduğunu bilmemiz gerekir. Allah, her şeyi kuşatan bilgiye sahiptir. Bunu unutmayın ve öğrendiğiniz her şeyin bilgimizin sınırlarının ötesinde bir bilgiye sahip olan Allah'a olan saygınızı arttırmasına izin verin .

5. Öğrendiklerinizi İyilik ve Yarar Sağlamak İçin Kullanın

Bir hizmet sunmak için eğitim alıyorsanız, ihtiyacı olanlara gönüllü hizmet verin. Unutmamalıyız ki, bu bilgiyi Allah'ın izni ve rahmetiyle elimizde bulunduruyoruz. Yaratılışa hizmet ederek, eninde sonunda Yaratıcı'ya hizmet ediyorsunuz ve O'na daha yakın oluyorsunuz.

Yani, bunu daima hatırlayın; ve eğitim süreciniz boyunca kendinize telkin edin.

Yaptığımız çalışmalarda Allah bize başarılar ihsan edebilir ve bize O'na yakınlaşmamız için bunu bir araç yapabilir.

Çalışmalarımız, yeteneklerimizin en iyisi için, yeryüzünde vekil olarak rolümüzü yerine getirmek için bir ümmet olarak bizi olanaklı kılabilir.

Eğitim hayatınızda kendinizin uyguladığı ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmayı amaçlayan başka yollarınız varsa yorumlarda bizimle paylaşın.

Kızgın olduğunuzda kendinizi kontrol edemeyeceğiniz gibi, sabır gösteremediğiniz ne olursa olsun, evlilik, ebeveynlik, iş bulma, arkadaşlık ve en önemlisi din gibi yaşamınızın birçok alanındaki başarılarınızı engelleyebilir. Bu yazımızda sabırlı bir eş olabilmek için 4 öneri üzerinde duracağız.

Öncelikli kaynağımız olan Kuran ve Sünnetten öfkemizin kontrolü ve sabır için bizi cesaretlendiren çok sayıda öneriyi ele alacağız.

"(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir." (Zümer, 10)

Ebu Hureyre bildirdi: Resulullah şöyle söyledi “Gerçek babayiğit, güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hakim olan kimsedir.” (Buhari, Edeb 102)

Huysuzluğunuzu kontrol etmekle uğraşıyorsanız, daha eğlenceli, neşeli ve kontrollü bir kişilik sahibi olmak için çeşitli yollar bulunmaktadır. Bunlara kısaca göz atalım.

Bir Sorunun Olduğunu Kabul Et

Elbette bir sorununuzun olduğunu, belki de hatanın sizde olduğunu kendinize söylemek istemeyebilirsiniz. Ama öfke sorununuza sahip iseniz ilk başta bunu kabul etmeniz çözümün temelini oluşturur. Kendinize şunu söyleyin: "Hayır, benim eşimin benle ilgili şikayetlerini görmezden gelirsem evde hiçbir şey yokmuş gibi davranmam, çözüm yolu aramamam doğru değil ."

Bazen eylemlerinizi haklı gösterme eğiliminiz olabilir. Kendinizi karşılaştığınız durum gibi bir olayla karşılaşmasaydınız öfkeli olmayacağınızı söyleyerek avutabilirsiniz. Bu düşünce kalıbını değiştirmeniz huzur bulmanız ve sabır duygusunu elde etmeniz için önemli adımlardan biridir. Davranışınız için kendinize bir bahane vermeyin. Zayıf düştüğünüzde ve öfkenize yenildiğinizde,  gelecek sefere daha çok çaba harcayarak bunun üstesinden geleceğinizi kendinize telkin edin.

Bu değişikliğin bir gecede gerçekleşmediğini anlayın

sabırlı olmak
Sabrın elde edilmesi için zaman içinde tutarlı bir çaba sarf etmeniz gerekecektir. Muhtemelen, asi davranışlarınızın bazen istediğizini elde etmede etkili olduğunu düşünmüşsünüzdür. Sonuçta, delirmiş gibi konuşan biriyle başa çıkmak yerine ona istediğini vermek ve uyum sağlamak daha kolaydır. Bu şekilde istediğinizi elde etmiş olabilirsiniz ama karşınızdaki insanın gözünde sizin adınıza neler kaybettiğinizi düşünmeye çalışın.

Hepimiz çevremizden etkileniyoruz. Öfkenin başkalarını uyarmak için bir araç olarak kullanıldığı bir ailede büyüdüyseniz, bu uygulamayı baş etme mekanizması olarak da kullanmayı seçmeniz garip değildir. Ancak umudunuzu kaybetmeye gerek yok. İnşaAllah, sabrınızın asil niteliğini yakalayabilir ve kızgın duygularınızı kontrol edebilirsiniz. Yolun her adımında başarının, başarısızlığa dayandığını unutmayın. Verimsiz davranış biçiminize geri döndüğünüz her seferinde, onu bir deneyim olarak görün.

Öfke Yönetimi Probleminizi Yenmek İçin Dua Ederek Allah'tan Yardım İsteyin.

Sana kolaylaşan bazı şeyler ve başarmak için mücadele etmeniz gereken diğer şeyler var. Duruşmalar sırasında sabırlı olmanız, üzerinde bir sorununuz varsa, her şeye hakkıyla yetki sahibi olanın yardımına başvurun. Allah , kullarından sorunlarımız için kendisinden yardım istememizi söyler. Aslında, yardım istemezseniz onun emirlerini bir diğer bakış açısında yerine getirmemiş olursunuz. Dua edin, yardım isteyin. Gerçekten size yardım edebilecek tek kurtarıcıya Rabbinize dönün.

Peygamber'in söylediklerini not edin.

Ebu Hureyre, Hz. Muhammed'in şöyle dediğini bizlere aktarıyor; "Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi." Allah'tan yardım istemekten asla vazgeçmeyin ; bu, sürekli olarak O'nun desteğini aramak suretiyle O'na daha yakınlaşmanızı istiyor olabilir.

Sabırlı olmanın değerini bilin

İnsanlar iyi eğitim almak, kaliteli bir iş bulmak ya da iyi bir eş ile evlenmek için neden fedakarlıklar yapıyor? Bu başarılara ulaşmada fayda görüyorlar. Sabırlı olmanın değerini bilmek, sizi daha sabırlı hale getirmek için en zoru göze almak için motive olmanıza yardımcı olabilir. Kur'an ve hadislerden bize sabırlı olmanın getirilerini hatırlatan bazı ilham verici hususlar şunlardır:
"Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdi." (Enfal, 46)
Aramızda kim Allah'ın bizimle olduğunu bilmek istemez?

Ebû Yahya Suhaib bin Sinan şöyle der:

Resulullah, "Müminin durumuna gerçekten hayret edilir. Zira her durumu onun için hayır sebebidir, bu özellik sadece müminlerde bulunur. Çünkü sevinecek olsa şükreder bu onun için bir hayırdır, başına bir bela gelse sabreder bu da onun için bir hayırdır" dedi. (Müslim, 64)

Bilin ki Allah, Çektiğiniz Zorlukların Farkındadır

Çoğu zaman, öfkeniz yaşamakta olduğunuz zorlukların bir sonucudur. Belki çocuklarınız bütün gün bir yere gitmek isteyip sizi yoruyordur veya belki de eşiniz işten eve geldiğinde sızlanıp durmaktadır. Belki de hiç durmayan baş ağrılarınız vardır.

Öfkeli, incinmiş veya sinirli olduğunuzda, başkalarının nasıl hissettiğini düşünmeye çalışın. Aşağıdaki hadisleri hatırlayın.

Ebu Sa'îd, Ebu Hureyre , Peygamber'in şöyle dediğini bildirmiştir :
"Mü'min kişiye hiçbir yorgunluk, rahatsızlık, kaygı, üzüntü, keder, sıkıntı isabet etmez ki; hatta ayağına batan bir diken bile yoktur ki, onunla günahları silinmesin. "(İbn Hibban, 166)
Başkaları, yaşadığınız zorluğu bilmeyebilir veya düşünebilir. Allah en esirgeyendir en merhamet edendir. Onun sorunlarınızdan her zaman haberdar olduğunu bildiğinizden dolayı şükredin edin.

Öfkenizi kontrol etmek hayatta elde etmek istediğin en zor hedeflerden biri olabilir. Ancak çaba harcamaya değer bir şeydir. En dürüst insanlar arasında olmak istiyorsunuz; gerçek bir mümin olmak istiyorsunuz; Allah'ın yanınızda olmasını istiyorsunuz öfkenizi kontrol etmek ve sabrınıza ulaşmak için elinizden gelenin fazlasını yapın, böylece bol miktarda ödüllendirileceksiniz.

Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz. (Nahl, 96)

Din ve bilim birbirine ters midir? Din ve bilim arasında bir taraf seçmek zorunda mıyız ?  Ya da, Allah, kullarına bilim'i yasaklamayı ister mi? Bu ve bunun gibi bazı söylemlere bir dizi makale ile açıklama getirmeye çalışacağız. Ama başlamadan önce, bu konuyla ilgili bazı görüşler hakkında açıklama yapmak gerekiyor. Eminim altta yazan varsayımlardan birkaç tanesini daha önce duymuşsunuzdur.
  • Bilim adamları Tanrı'ya inanmazlar ve / veya dinsizdirler. 
  • Eğitimli insanlar dindar değildirler ve / veya Eğitimli insanlar çoğunlukla ateist ya da agnostiktir. 
  • Kutsal metin bilime terstir. 
  • Bilim, din karşıtıdır. 
Bu yazı, ilk iki iddiayı ele alıyor.

Bilim Adamları Tanrıya İnanmazlar ve / veya Dinsizdirler

Bunun bilincimize nasıl sızdığından emin değilim ama ünlü bilim adamları, tarih boyunca, din ve bilim arasındaki bağlantı hakkında konuştular. Birçoğu derin dini inançlara sahipti. Tıp alanında uzun yıllardır çalışma göstermiş, Kaiser Permanente Yüksek Tıp Eğitim Müdürü Ejaz Naqvi, din ve bilim arasındaki ilişki için şu yorumu yapmıştır;

"Uygulamalı bir doktor ve eğitimci (Lisansüstü Tıp Eğitimi Direktörü) olarak 40 yılı aşkın bir süredir tıp bilimleri alanında araştırmalar yapıyorum. Bilim ile din arasındaki ara bağlantıya çok net bir şekilde şahit olabiliyorum. Tıp çalışması, yaratılışımızı düşünmemi sağladı ve Tanrı'ya olan inancımı güçlendirdi. Bilim ve dinin birbirine zıt olduğu düşüncesi tersine, Kutsal Yazıları incelemek beni doğa hakkında daha fazla düşündürdü ve bilimi derinden araştırma arzumu tetikledi. Tıp alanında sayısız insanı ve diğer bilim adamlarını biliyorum. Bunların arasında bilişim uzmanları ve silikon vadisindeki bilgisayar bilimlerinde çalışan birçok uzman, kendim gibi "dindar" ve kendi alanlarındaki en iyi insanlar."

Günümüzde olduğu gibi eski zamanlarda da Din ve bilimle bağlantılı birçok ünlü bilim adamını örnek gösterebiliriz. Sadece İslam için değil bütün dinlerde, inananları arasında bilimle uğraşan insanlar olmuştur. Bu isimlerden en bilinenlerine kısaca değinmek gerekirse;

İbn Sina (980-1037):  Modern Tıp'ın babası olarak tabir edilen İbn Sina, bir filozof, astronom, matematikçi ve doktordu. O, Kuran'ın öğretilerinden esinlenerek yaptığı çalışmalarla İslam altın çağının sayısız bilgeleri arasında yer aldı. Tıp tarihinde ilk tıp ansiklopedisi olarak kabul edilen El-Kanun Fi't-Tıbb kitabını yazmıştır ve bu kitap birçok ortaçağ Avrupa üniversitesinde 11. yüzyıldan  1650 yılına kadar geçen sürede standart bir ders kitabı olarak kullanılmıştır. Derinden dindarlık ve ünlü yazılarından birisi "Varlığın Felsefesi" , Tanrı'nın varlığını kanıtlayan resmi bir argümandır.


Tanrı, bir yüce varlık olarak, uzay tarafından sınırlı değildir; zamanla da dokunulmaz; belirli bir yönde bulunamaz ve özü değişemez.

Galileo Galilei (1564-1642): Katolik Kilisesi, onu "Dünya Güneşin etrafında dönüyor" şeklindeki görüşünü açıkladığında sapkınlıkla suçladı . Kiliseye karşı ayaklanan biri olarak görüldü. Toskana'daki Düşes Christina'ya gönderdiği bir mektupta şunları yazdı:

Bize duyu, akıl ve zekayı bağışlayan aynı Tanrı'nın, bunları kullanmamızdan vazgeçmemizi ve bize onlarla ulaşabileceğimiz bilgileri öğrenmemizi istemediğine inanmnıyorum. Doğrudan tecrübe ya da gerekli araştırmalarla, gözlerimizin ve zihinlerimizin önünde belirlenmiş olan fiziksel konularda, mantık ve aklımızı inkar etmemiz istenmektedir.

Isaac Newton (1643-1727): İngiliz bilim adamı, gökbilimci, matematikçi ve bir teolog, dindar bir Hıristiyandı (ancak üçlü birliği reddetti). Din ve bilimin yakınlaşmasını destekleyen en güçlü ifadesi:

Yerçekimi, gezegenleri harekete geçirebilir, ancak ilahi bir güç olmadan, onları Güneş sistemindeki gibi dolaşımda olan herhangi bir harekete, yörüngeye asla sokamaz.
Sir Francis Bacon: Bilimsel yöntemin babası sayılır . Verileri toplama ve analiz etme konusundaki çalışmaları ile ünlüdür. İşte ateizm üzerine yazılmış bir örnek :

Tanrı, ateizmi ikna etmek için asla mucizeyi yaratmadı, çünkü sıradan çalışmaları onu ikna etti. Bu evrensel çerçevenin başıboş olduğunu düşünmektense, kutsal efsânelere inanırım, daha iyi. Az felsefe, insan zihnini Tanrıtanımazlığa götürür; ama felsefede derinlik, insanların zihinlerini dine döndürür. Çünkü insan aklı dağılmış ikinci sebeplere bakar, bazen onlarda dinlenebilir ve ileri gitmek zorunda kalmaz; Fakat onların zincirini anlayınca, bir araya gelip birbirleriyle bağlantı kurup gerçeği kabul etmek zorunda kalır.

Maria Mitchell (1818 - 1889): İlk Amerikalı kadın astronom. "Mitchell'in kuyruklu yıldızı" adını verdiği ilk kuyruklu yıldız keşfini 1847'de gerçekleştirdi. American Association of Science (Amerika Bilimsel Gelişme Birliği) ve American Academy of Arts and Science (Amerika Sanat ve Bilim Akademisi)'nin ilk kadın araştırmacısıydı. Quaker kilisesinin onu reddettiği ve daha sonra Hristiyan üniteryanisti olduğu doğrudur. Daha sonra bilimsel araştırmalar, devam etti.

Albert Einstein: Bu biraz tartışmalı ve çelişkili. Birçoğu onun ateist olduğuna ya da en azından bir agnostik olduğuna inanıyor. Diğerleri Tanrı'ya inandığını iddia ediyor, ancak çevresindeki diğer insanlar Tanrı'ya inanmıyordu. En bilinen sözlerinden biri olan "Tanrı zar atmaz" sözüyle birçok kişi onu dine inanan biri olarak tanımladı. Günümüzdeki fanatik ateistleri eleştirdi. Einstein şu mektubu 3 Ocak 1954'te filozof Eric Gutkind'e yazdı.

"Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon ve aynı zamanda oldukça çocukca."

Fakat yine aynı mektup, şu satırlarıda içermektedir.

"Dinsiz bilim kirleticidir, bilimsiz din kördür."

Eğitimli İnsanlar Dindar Değildirler / Eğitimli İnsanlar Çoğunlukla Ateist ya da Agnostiktir

Bu ünlü bilim insanlarının geçmişte olduğunu düşünüyorsanız, son anketler "bilimadamları dindar değil" veya "bilim insanlarının çoğu ateisttir" sözünü ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır. WIN / Gallup International tarafından 2012'de yayınlanan Dünya Çapında bir araştırma ("Dindarlık ve Ateizm Genel Bir Endeksi") 58.000'den fazla kişinin konuyla ilgili şu bulguları elde etti. En yüksek eğitimli (üniversite seviyesi) -% 52'si "dindar",% 24'ü kendilerini "dindar olmayan",% 19'u ise "ikna olmuş" ateist olarak değerlendiriliyor. Evet, bu çalışma aynı zamanda eğitim seviyesinin daha düşük olanların daha eğitimli olanlardan "dini" olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor; veriler , en eğitimli insanlar arasında halen ateistlerden, agnostiklerden çok dindar insanların çokluğunu gösteriyor.

Bununla birlikte, dine karşı düşmanlık ve bilim camiasında aşırı derecede güvensizlik yaşanmasına rağmen, bilim ve din, çapraz amaçlar yerine sıklıkla beraber çalışmaktadır. Nitekim, antik ve modern insanlık tarihinin büyük bölümünde din kurumları aktif olarak bilimsel çabaları desteklemiştir. Yüzyıllar boyunca, Avrupa'da ve Ortadoğu'da neredeyse tüm üniversiteler ve diğer öğrenme kurumları dinsel bir biçimde bağlıydı ve astronom Nicolaus Copernicus ve biyolog Gregor Mendel (genetiğin babası olarak bilinir) de dahil olmak üzere pek çok bilim adamı bu kurumlarda yetişmiştir. Galileo, fizikçi Sir Isaac Newton ve astronom Johannes Kepler de dahil olmak üzere diğerleri derin dindar ve çalışmalarını çoğunlukla Tanrı'nın yaratılışını aydınlatmanın bir yolu olarak gördüler.

aile
Ailemiz hayatımızdaki en büyük nimettir. Bu konuda hiç şüphe yok. Fakat çoğumuz onların bizim üzerimizde olan hakkını ve iyiliklerini unutuyor, sadece yaptıkları şeylerin bizler için ne kadar değerli olduğunu onlar olmadığında anlıyoruz. Ailelerimizin yanından ayrılan, anne babası artık dünyada olmayan bu dünyayı yaşayabilecek olanlarımız için bu gerçeklik her gün yüzümüze bir tokat gibi vurulur. Ama ailemizle bir çatı paylaşacak kadar şanslı olan bizler için genellikle bu durumu anlamak için bir işaret yoktur.

Onların bizim için yaptıklarını kabul ediyoruz ve onların sonsuza dek yanımızda olacağını düşünüyoruz. Herkesin ebeveynleri onlar için bizim için ne yaptığını düşünüyoruz. Bizler, bu gezegendeki başkalarıyla hiçbir zaman olamayacak olan, ailemizle sahip olduğumuz tamamen benzersiz bir ilişkiyi unutuyoruz.

"Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim." (Ankebut, 8)

 Ailelerinizle yaşarken, bunların hepsini hatırlamak zor olabilir. kimi zaman ebeveynlerimizin ve kardeşlerimizden bizi rahatsız eden ya da bizi sinirlendiren şeyler gelebilir. Onların arkasındaki nedeni unutmak genellikle endişe ve sevgidir. Ebeveynlerimizin arkasında bize rehberlik ettikleri ve yönlendirdikleri bir ömürlük tecrübeleri olduğunu unutuyoruz. Sadece (çoğunlukla çok daha büyük yaşlarda) olduğumuz zaman, ailemizin haklı olduğunu sıklıkla anlıyoruz.

Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkaf, 15)

Yaptıkları şeylerden ötürü hayal kırıklığına uğramak yerine, arkasındaki nedenleri düşünün ve onlara teşekkür edin. Sabah erkenden ayrılmadan önce onlara sarılın ve eve döndüğünüzde onlara tebessüm edin, öpün sevginizi gösterin. Onlara oturup dinlenmelerini söyleyin işlerini halletmeye çalışın. Onlara nereye gittiğiniz ve ne zaman geri döneceğiniz hakkında gerçeği söyleyin, bu yüzden onları yok yere endişelendirmeyin. Çünkü yaşadığınız o anları geri isteyeceğiniz bir gün gelebilir ve onlarla bir gün daha geçiremeyebilirsiniz. Çünkü gerçekten herkesin en büyük nimeti emin olun ailesidir. Onları sevin ve bu geçici dünyada onlardan başka sizi koşulsuz seven kimsenin olmadığını unutmayın.

Bu yazımızda Vitir namazının nasıl kılınacağıyla ilgili ve vacip olup olmadığıyla ilgili bilgiler vereceğiz. Vitir namazı 3 rekattan oluşan günün son namazıdır. Yatsı namazından sonra kılınan vitir namazının kılınışı konusunda hanefi ve şafii mezhebi arasında farklılıklar vardır. Şafiilerde 2 selamla vitir namazı eda edilirken hanefi mezhebine göre ayakta alınan tekbirle kunut duası okunur. Bu durumla ilgili "niye selam verilir" ya da "niye kunut duası okunur" gibi sorulara verilebilecek  en güzel yanıt Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in bu bilgileri bize direkt olarak aktarmasıdır.

Bu gibi konular İslamda taabbudi konulardır yani ibadetleri, hikmet ve faydalarını düşünmeksizin sadece Allah'a kulluk etme niyetiyle ve emredildiği tarzda yapmaktır. Bunlar Allah'ın bize emirleridir ve sorgusuz sualsiz yapmakla yükümlü olduğumuz konulardır. Peki Vitir namazı nasıl kılınır ?

[info title="Bilgi" icon="info-circle"] Aşağıdaki Tabloyu Mobil Cihazlarda Düzgün Görüntülemek İçin Lütfen Masaüstü Versiyona Geçiniz. [/info]
1. REKAT 2. REKAT 3. REKAT
Niyet Besmele Besmele
Tekbir Fatiha Suresi Fatiha Suresi
Subhaneke Duası Bir Sure (Zammı Surelerden) Bir Sure (Zammı Surelerden)
Euzu Besmele Rüku Ara Tekbir (Ayakta)
Fatiha Suresi Secde (2 Defa) Kunut Duaları
Bir Sure (Zammı Surelerden) Oturuş Rüku
Rüku Ettehiyyatü Duası Secde (2 Defa)
Secde (2 Defa) Oturuş
Ettehiyyatü, Salli Barik, Rabbena Duaları
Selam
Yatsı namazının hemen ardından kılınan vitir namazı 3 rekattan oluşur. Yukarda bahsettiğimiz gibi yapılması zorunlu olandır. Vitir namazına başlarken önce niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için  vitir namazını kılmaya” denir. İlk iki rekâtı yukarda yazdığı üzere sabah namazı gibi kılınır. İlk oturuşta (2. Rekatta) ettahiyyatü duası okun­duktan sonra üçüncü rekata kalkılır. Besmele çekip Fatiha ve zamm-ı sure okunur. Rükuyaa eğilmeden eller kulak hizasına kaldırılarak iftitah tekbiri gibi “Allahü Ekber” diye tekbir alınır, tekrar eller bağlanır ve kunut duaları okunur. Bundan sonra rükuya varılır, secdeden sonra oturulup ettehiyyatü, Salli Barik ve Rabbena duaları okunduktan sonra selam verilir. Aslında kunut dualarını okumak vaciptir. Unutarak okumadan rükuyaa varan kimse selam verdikten sonra sehiv secdesi yapar. Kunut duasını bilmeyenler yalnız “Rabbena âtina…” duasını okuyabilir. Bu duayı da bilmeyen üç defa “Allahümmağfirlî (Allah’ım beni affet)” veya üç kere “Ya Rabbi” dese de caizdir. Ayrıca Vitir namazı  Ramazanda teravih namazından sonra cemaatle kı­lınır. Bu durumda kunut duasını hem imam hem de cemaat sessizce içinden okur.

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *