Allah'a Yakınlaşmak İçin İnsanı Vesile Yapmak
" Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz." ( Mâide sûresi, âyet 35 )
Ayetin izahından şunu anlıyoruz. Kulu Allah'a yaklaştıran yolların (vesilelerin) en önemlilerinden birisi, âyette zikredilen cihaddır. Bunun dışında sırf Allah rızası için yapılan her ibadet ve kaçınılan her yasak insanı Allah'a yaklaştıran yollar, vesilelerdir. Şefaat de ancak bu yollardan geçilerek hak edilebilir.
" Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine- hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır." ( İsrâ sûresi, âyet 57 )
Vesile, sözlük anlamı olarak "bir şeye arzu ile ulaşmaya çalışmak" anlamına gelmektedir. Vâsil ise" Allah'a rağbet eden, O'nu arzu eden" demektir.
Maalesef; bir çok mes'elede olduğu gibi vesile mes'eleside çarpıtılmış, bir takım süslü-püslü giysiler içerisinde çalım satan insanların tekeline bırakılmıştır. İnsanlarımız, vesile aramak deyince, hemen yollara düşmekte, nerede bir şeyh, nerede bir tarikatçı üstad var ise onu aramakta, bulduğu anda hemen onun eteğini, cübbesini, ellerini öperek " Şeyhim, efendim, üstadım, ağabeyim!.. Ne olur beni ahirette kurtar!" diyerek vesile edinmekte, istimdat beklemektedir.
Oysa, yukarıda zikredilen ayeti kerimelerin içeriğinden şunu anlıyoruz!.. Allah'a yakınlaşmak için aranacak yolu, yani vesileyi Allah'ı hoşnut edecek ameller işlemek, ilim ve ibadetle O'nun yolundan gitmek şeklinde anlaşılmaktadır. Hangi müfessirin, hangi tefsircinin eserlerine müracaat ederseniz, , karşınıza çıkacak taplo, bilgi ve belgeler bunlar olacaktır.
Yoksa, İstanbul'da falan şeyh hazretleri (!), Adıyaman'da falanca kişi, Bitlis'te falan efendi ağabey düşüncesi, onları Allah ile kul arasına torpil edinmek, zavallılığın, saçmalığın daniskasıdır. Bir kere, vesile arama mes'elesini başta Resulullah (sav)'e , sahabe-i kiramın hayatlarına götürdüğümüz an, vallahi onların hayatlarından irkilecek, böyle bir saçmalığa düşmediklerini göreceksiniz.
"Vesile"nin anlam olarak Allah'a yakınlaşma isteğini gerçekleştirme arzusu, bir şeye yakınlaşmada kendisinden yararlanılan şey olduğu tanımı, her görüş ve düşüncenin kabul ettiği bir bakıştır. Ancak bu tanım üzerindeki görüş birliği" vesilenin nasıl olacağı konusunda tam bir farklılık ve zıtlığa düşmektedir.
Bir şeyin Allah'a yaklaştırıcı vesile olabilmesi için sahih bir imandan kaynaklanması ve salih bir amel kapsamında yer alması gerekir. Sahih bir imandan kaynaklanmadan ve " salih bir amel " amacına matuf olmaksızın yapılacak herhangi bir şeyin Allah'a yaklaştırıcı vesile olması mümkün değildir.
Duruma tersinden bakıldığında, söz konusu " sahih" imana ve " salih" amele dayanmayan her iş ibadet ve Allah'tan uzaklaştırmaya vesile olur.
Tıpkı günümüzde Allah'a yaklaştırsınlar diye ölü veya diri bir takım şahısların, kutsanan bir takım değerlerin aracı/vesile yapılması gibi. Öyle ki tasavvufun mürşit olarak sıfatlandırdığı bu kimseleri vesile edinmekle insanlar Allah'a yakınlaşmak yerine şirke yakınlaşmaktadırlar." ( İktibas, Kasım 2010, sayfa 8 )
İsterseniz, Anadolu'yu şöyle bir kolaçan ediniz. Bu mevzuda karşınıza neler çıkacak, ne tür şirke bulaşmış hallerle, davranışlarla, yuhalanacak görüntülerle karşılaşacaksınızdır. Kendi İlçem Afşin'da Dede Baba türbesi/yatırı bulunmaktadır. Vallahi, türbe yirmi dört saat açıktır. Yerli, yabancı, genç , ihtiyar, kadın, erkek, hastalıklı, hastalıksız, beli ağrıyanlar, çocuğu olmayan, kısmeti kapanmışlar, felçliler, lumbago ağrısı çekenler, beli tutulanlar, psikolojik rahatsızlıkları bulunanlar hep oradadır.
Tıpkı, bunun gibi, ülkemiz bir türbeler diyarıdır. Her İl'de, her İlçede, her köyde bile bir "ulu mezar" " ulu yatır" Ulu kabir" bulunmaktadır. Kabirlere mum yakanlar mı dersiniz, çay şekeri ikram edenler mi dersiniz, dilekte bulunanlar, yardım isteyenler, çocuğunun iyi bir işe girmesini isteyenler, kızının bahtının açılmasını isteyenler mi dersiniz, ne derseniz deyiniz, vesile arayanlar, yardım bekleyenler, şirke düşmüşlerle dopdoludur.
Hurafelerden Kurtulmak Allah'a Yakınlaştırır...
Yıllar önce idi.. Bir türbeli camiye atanmıştım. Emekli olan yaşlı hoca efendi ayrılırken, görevini bırakırken bana bazı tavsiyelerde bulunmuştu. Şöyleki: " Evladım!.. Sizler gençsiniz, idare-i maslahatçılığı iyi öğreniniz, türbeli camilerin bir takım ayrı özellikleri vardır, bunlara vakıf olunuz, örneğin her perşembe akşamları gelen Horoz kurbanlarını, tavuk kurbanlarını geri çevirmeyiniz, insanların maneviyatını kırmayınız" demişti.
Hakikaten, İlçenin en ücra köyünden bir kaç vatandaş koltuklarında birer horozla, tavuklarla geldiler. Ve dediler ki: " Hocam! Sizden önceki hoca efendi bizim bu tür kurbanlarımızı alır, dua eder, bizlerde türbeyi tavaf ederek, yardım isteyerek ayrılırız" demişlerdi.
Hakikaten, horoz (!), tavuk (!) kurbanlarını alarak, camii çevresinde bulunan gariban, dul, yetim ve öksüzlere vererek onları sevindirdik ve böylece zaman içerisinde, mes'elenin üzerinde durarak, böyle bir amelin çirkin, günah, şirk olduğunu izah ederek, nerdeyse sıfıra indirmiş olduk.
" Geleneksel anlayışa göre " Kur'an ve sahih sünnet'te yer almayan, ancak ibadet bağlamında yapılan şeylerin tamamı sahibini Allah'a yaklaştırmak yerine dalâlete götürür. Geleneksel anlayış böyle söylemekle birlikte, Kur'an ve sünnet anlayışındaki sapkınlığından dolayı bir çok bidat ve hurafeyi de Kur'an ve sahih sünnet bağlamında ibadet kapsamına dahil etmiştir. Diğer bir deyimle geleneksel anlayış birçok bid'at ve hurafeyi Allah'a yaklaştırıcı vesile olarak görmekte ve ibadet olarak yapmaktadır.
Geleneksel anlayış, indirgemeci ve sınırlayıcı bir yorumla vesileyi hayatın tamamında gerçekleşecek iki şey olmaktan çıkarmıştır. Yaşamı kategorize ederek ibadeti belli başlı şeyleri yapmakla sınırlamış, yaşanan hayatın tamamında geçerli olan bir şeyi dar bir alana indirgemiştir. Dini ruhbanlaştırarak siyaset, ekonomi, ticaret, sanat v.b. alanları ibadet kapsamının dışında bıraktığından, bu alanlarda da Allah'a yaklaştırıcı vesileler olduğu göz ardı edilmiştir. " ( İktibas, Kasım 2010, sayfa 9 )
Üzülerek ifade edelim ki, vesile, rabıta, şefaat, himmet, istimdat vb. kelimeler bugün çarpıtılmış, tamamen şahıslara, türbelere, yatırlara indirgenerek tamamen Kur'anî emirlerden soyutlanmış durumdadır. İnsanımız, Kur'an'a baş vurmuş olsa, bu mevzularda bilgi sahibi olacak , neyin şirk, neyin bid'at ve hurafe olduğunu öğrenmiş olacaktır.
Ama, insanların önünde duran Kur'an'ın önünü tıkamış zihniyet sahibi insanlar, kendi oligarşilerini korumak, benliklerinden, otoritelerinden, nüfuzlarından taviz vermemek için, hiç bir zaman insanların Kur'an'a yönelmelerini istemezler, sürekli ve daima kendi etraflarında toplanmalarını, cübbelerini, ellerini, sakallarını öpmelerini isterler.
Tabii ki, bunlara daha yakın olan simsarlar, uyanıklar, cingözler, sürekli şeyhin kerametinden dem vurarak, vesile arayanları cennete ulaştıracağını vurgulamaktadırlar. Çünkü, şeyh efendi, fani alemden göçtükten sonra, makama oturma, onun yerini işgal etme durumu kendilerine gelecek olduğu için, bu mevzuda bütün şaklabanlıkları gösterirler. " Efendi hazretleri" " şeyhi mübarek" " cennete ulaştıracak kişi" vb. yaldızlı, cafcaflı ifadelerle şeyhe bağlılığını bildirir, insanların çoğalmasını arzu eder.
" Yine başta şefaat anlayışı olmak üzere peygamberler, şehitler, evliyalar gibi kutsanan şahıslarla, Kâbe, Mekke, Medine, türbeler vb. kutsanan mekânları vesile ederek Allah'a yönelmek, onlardan destek isteyerek, onların yüzü suyu hürmetine Allah'tan bağışlanma dilemek geleneksel anlayışın önemli sapkınlığıdırı.
Oysa ki, Rabbimiz: "Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz." (Fatiha-5); "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın." (Cin-18 ) ayetleri başta olmak üzere bir çok ayette açık ve anlaşılır bir şekilde kendisi dışında hiç kimseden ve hiçbir şeyden yardım istenmeyeceğini belirtmektedir. Bu ve benzeri birçok ayete göre Allah'la birlikte nebiler de dahil başka bir kimseye yalvarmak onu Allah ile kendisi arasında vesile yapmak küfür ve şirktir." ( a.g.d.s. 9)
Netice olarak;
Demek ki, Müslüman kişinin, Allah'a ulaşmak, vesile aramak için baş vuracağı ana kaynak Kur'an olmalıdır. Kur'an'da neyin helal, neyin haram, neyin sapıklık ve sapkınlık olduğu apaçık şekilde beyan edilmiştir. Dolayısıyla, Müslüman, helallere yapıştığı müddetçe, haramlardan kaçındığı sürece, salih amelleri, sahih emirleri ifa ettiği müddetçe Allah'a ulaşma yolunu yakalamış, vesileyi bulmuş demektir.
Dolayısıyla, Allah'a yaklaşmanın özel bir ritüeli bulunmamaktadır. Mümin insan, haramlardan kaçarken, Allah'ın emirlerini bihakkın yerine getirecek, iman, ibadet, hac, zekat, infak, cihad, emri bil maruf, ve nehyi anil münker mevzularında görevini bihakkın ifade etmiş olmalıdır. Diğer taraftan, bu günkü tasavvuf çevrelerinin anlamış olduğu " vesile" aramak mevzunun nereden, nasıl, ne şekil kaynaklandığını da bilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu günkü bu anlayış, İslam'ın bünyesine nasıl sızmış, nasıl nüfuz etmiş, ne şekil sarmalamış bunu da araştırmak, dibacesini bilmemiz bir zorunluluktur.
Rabbim!. Bizleri, Kur'an'a yönelmiş, onun emirlerini yaşayan kullarından eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir / Hollanda
Etiket: Allaha yakınlaşmak için ne yapmalıyız, Allaha yakınlaşmak, Allah'a yakınlaşma duası
Güzel bir makale olmuş lakin katılmadığım bazı noktalar vardır.
YanıtlaSilBazı Allah dostları vardır ki kulu Allah'a yaklaştırır. Tabi ki bu durumu kul ile Allah arasına giren kul olarak değerlendirirsek makaledeki durum ortaya çıkar.
Bir Kamil-i Mürşide varmadan olmaz vesselam..
Günümüzde kimin iyi kimin kötü olduğunu anlamak imkansızdır. Bir Allah Dostu şeyhten bahsetseler suizan ile yaklaşırız. Sebepleri çokça sayılabilir.
Takip edilecek, uyulacak kişisen ziyade önemli olan takip eden , uyan kişi önemlidir.
Bizim niyetimiz Allah'a ulaşmak ise problem yoktur. Bazılarının yaptığı gibi şeyhin eteğine cüppesine yüzler sürmek , yürüdüğü yolları öpmek apaçık sapıklıktır.
Bir Allah dostunu sevmek Allah'ı sevmektir.
Allah dostlarının bize ne gibi bir faydası vardır. Bunu yakın zamanda bir makale ile anlatacağım inşaallah.
Selam ve dua ile...
Putperestler de Allah'a yaklaşmaya çalışıyordu. Allah dostu ilan ettikleri insanların heykelini yapıp aracı ediniyorlardı.
SilZumer 3: ''..Allahtan başka evliya edinenler, 'biz onlara Allaha yaklaşmak için tapıyoruz' dediler..
Allah'a yaklaşmak için aracı kullanmak putperest özelliğidir.
Değerli kardeşim. Yorumunuzu Şerafettin hocaya ilettim. En kısa sürede kendisi cevap verecektir. Bunun dışında kendi görüşüm ise, dediğiniz gibi Allah dostlarını sevmek gönülden gelir, bunda kendimizi kısıtlamamız gereken birşey yoktur tabiki. Burda öne çıkarılmak istenen konu, "şefaat" teriminin günümüzde saptırılmasıdır. Allah dostlarını sevmek onlarla beraber olmak, ilmimize ilim katmak ayrı, şefaat bekleyip yardım dilenmek apayrı bir konudur. Bu konudaki yazınızı bekliyorum. Bir konu hakkında farklı düşünceleri, farklı bakış açılarını okumak her zaman hoşuma gitmiştir. Selametle kalın...
YanıtlaSil