Yüce Allah'a sonsuz hamdü sena, O'nun son Resulü Hz. Muhammed (sav)'e salatü selamlar olsun ki, ümmeti Muhammed; Kur'an'ın emirleri doğrultusunda birleşmiş, dayanışma içerisine girmiş , birbirlerine kenetlenmiş, perçinlenmiş ve kardeş olmuşlardır..
Her türlü ayrılık, gayrılık, çekişme, çatışma, zıtlık hüsnü kabul görmemiştir!.. Resulullah (sav)'in, on yıllık Medine hayatında bu güzelliği görüyor, Evs'in, Hazrec'in ve diğerlerinin nasıl kardeş olduklarını daima hatırlıyoruz.
Ne acı ki, sonraki zamanlar da, yani, Emeviyye ile başlayan süreçte, bir kısım ayrılmalar, ayrışmalar başlamış, sen, ben, fırka, hizip sürtüşmeleri, kavgaları bitmemecesine günümüz dünyasına kadar süregelmiştir.
Ümmetin; bu gün gelmiş olduğu nokta, hiç de iç açıcı, hoşa giden, memnuniyet izhar edecek bir durum değildir.. Her İslam ülkesi, yapay sınırlarla birbirinden ayrılmış, bu sınırları çizen, yapan unsurları araştırma, tefrik etme cihetine gitmemiştir..
Misal vermek gerekirse, 623 yıllık imparatorluğun nasıl, hangi şartlar altında dağıldığı, yıkıldığı gözler önündedir.. Hristiyan alemi, Batı ülkeleri, birbirlerine hasım, zıt ve nefret içerisinde de olsalar, bir nokta da, yani Hristiyanlık dinin de birleşmeyi başarmışlar, bu günde başarıları meyvesini vererek, İslam ülkeleri üzerindeki baskılarını, etkinliklerini daha fazla sürdürmeye başlamışlardır..
Örneğin, günümüz dünyasını çokça meşgul eden Işid, Pkk. Pyd. Taliban soytarılığı, sanırım kendiliğinden, durup dururken oluşmamıştır!..TSK'nin; " Fırat Kalkanı" harekatı da gösteriyor ki, gerek ABD. ve gerekse diğer Batı ülkelerinin birincil amacı, Işid'i yok etmek, Taliban'ı hizaya getirmek, bu cibilliyetsizliği ortadan kaldırmak değildir..
Çünkü, bu oluşumları var eden kendileri, piyasaya süren kendileri ve Suriye, Irak, Türkiye, Yemen, İran, Afgan'ı mahvetmeye çalışan, azmeden, plan kuran yine kendileridir!..
Siz, zannediyor musunuz ki, Feto denilen alçak ve şerefsiz oluşum, Türkiye'nin göz bebeği Meclisi bombalasın, masum, günahsız insanlarını öldürsün ve yaralasındır!..
Hani, ABD. ve Batı ülkeleri, darbelere, ayaklanmalara, cuntalara karşı devletlerdi? Nerede kaldı bu Batı ülkelerinin Cunta karşıtlığı, hasım oluşları ve lanetlemeleri? Onun içindir ki, ümmetin nereden oyuna geldiğini tesbit bakımından hocamız M. H.Kırbaşoğlu'nu dinleyecek ve okuyacağız!..
" .... Ümmet anlayışından söz ederken, İslam'ın bütün insanlığa ulaşmayı amaç edinmesinden dolayı evrenselliğine işaret etmiş ve Ümmet'in kendisini hiç bir ırk, millet, kavim veya etnik grup ile sınırlamadığını belirtmiştik.
Dolayısıyla bu bakış açısının aynen bir sosyal düzen ilkesi olarak da geçerli olduğunu, buna bağlı olarak dindarlık ve ahlaki değerlere bağlılık dışında İslami sosyal düzende hiçbir üstünlük kriterine yer olmadığını burada tekrarlamakta yarar vardır.
Ancak burada İslam'ın sosyal düzen anlayışını, daha doğrusu sosyal Tevhidi ( birlik) tehdit eden birtakım olumsuzlukların üzerinde de ciddi olarak durmak gerekir.
Bu olumsuzlukların başında ise " tefrika", yani her türlü " ırkçılık", " milliyetçilik", " bölgecilik, " mezhepçilik", " cemaatçilik", " tarikatçılık", " grupçuluk", " hizipçilik", " particilik", " cinsiyetçilik", " sınıf ayrımı" ve benzeri ayrımcılık uygulamaları gelmektedir.
Bu konuya Tevhid perpektifinden bakacak olursak, her türlü " fırkalaşma" olgusunu şu temel prensib ışığında değerlendirmek gerekir:
Bir mezhep, tarikat, cemaat, hizip, grup, parti; Müslümanlar arasındaki evrensel İslam kardeşliğine hizmet edip, onu güçlendirdiği, Ümmet'in birliğini zedelemek şöyle dursun takviye ettiği ölçüde İslam'a uygundur. Aksi takdirde - Sünni, Şii, İbadi, Zeydi, Mutezili veya Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli- hangi mezhep olursa olsun;
Yine - Kadiri, Rufai, Nakşi, Melami, Bektaşi, Ticani, Halveti- hangi tarikat olursa olsun, keza - İhvan-ı Müslimin ( Müslüman Kardeşler), Cemaat-ı İslami, Nurculuk, Süleymancılık- hangi cemaat olursa olsun, sosyal düzen ilkesi olarak Tevhid'e karşı, onu zedeleyen, tahrip eden ve hatta yıkan bir " tefrika" unsuru olarak damgalanmayı hak edecektir.
Irkçılık, milliyetçilik, bölgecilik ve cinsiyet ayırımı ise İslam'ın kategorik olarak, her çeşidiyle yasakladığı yaklaşımlar olup, onlar da " Cahiliye" olarak nitelendirilmeyi hak eden sosyal Tevhid karşıtı uygulamalardır.
Sonuç olarak Ümmet birliğini ve İslami sosyal düzeni parçalayıcı nitelikteki her gelişme, her olgu ve her teşebbüs, İslam adına dahi ortaya çıksa, aslında " tefrika"ya hizmet eden ve " Cahiliye" olarak nitelendirilmeye layık çabalardır, bunların aktörlerinin Müslüman olması sonucu doğurmaz." ( Ahir Zaman İlmihali, M. H. Kırbaşoğlu, say.72-73 )
Netice olarak;
Her çeşit tefrikaya, ayrışmaya, ayrılığa, başlarındaki kimseler, mükemmel allame de olsalar, " İhtilaf rahmettir" uydurmasına katılmış olurlarsa, onları tasvib etmek, faydalıdır demek, abesle iştigal olacaktır!..
Zaten, Feto hareketi de iyi niyetle yola çıkmış, okullar açmış, medreseler açtığını iddia etmiş, ülkeler arasında cirit atmış olmasına rağmen, sonunda görmüş olduk ki, nefsi, kini, husumeti, hasmane tutumu kendi milletine, doğmuş olduğu topraklara ve insanlara olmuştur!..
2016 tatili sırasında, gözlemledim ki, ülkemizde, insanlarımız rahat, mutlu ve huzurlu değildir !.. Herkes, her görevli yarınından korkmakta, bir jurnala, bir ihbara kurban gideceğinden dolayı, endişe içerisinde yaşamaktadır!..
Onun içindir ki, millet ve ümmet olarak, Tevhid etrafında birleşmeli, dayanışmalı, hayatımız, yönümüz, halimiz, ahvalimiz Kur'anî emirler olmalıdır. Ne Hanefi Şafiiye, ne de Şafii Maliki'ye hasım olmamalıdır!.. Bendeniz, zaman oluyor, İmam Şafii'nin görüşlerinden, ictihadlarından istifade etmekteyim.
Hanefi ictihadları da tüm hayatı Kur'an çerçevesinde dizayn etmeli, ayrılık, tefrika,şu mezhep, bu mezhep, şu görüş, bu görüş perişanlığına fırsat verilmemelidir.. Daha doğrusu, Kur'anî anlayışlara daha çok ağırlık vererek, bu ana kaynağı yaşar hale getirmeliyiz.. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder