" Onlar, ( Bu aciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür." (Hac sûresi, âyet 74)
" Onlar Allah'ı tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun kabzasındadır. Gökler O'nun sağ eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir." (Zümer sûresi, âyet 67)
Mevzumuz derin, nazik ve detaylı bir konudur!.. Çünkü, Müslümanlar; çoğu zaman, imani yönden kendilerini kurtarabilmek için, tekkelere, zaviyelere koşmaktalar; ondan, bundan şefaat, yardım isteğinde bulunarak, Allah'ın huzuruna imansız, kafir olarak gitmemeyi istemektedirler.
Kimileri, türbe kapılarında yalvarmakta, kimileri, yatır yatır gezerek, mumlar yakarak, istek de bulunmaktalar, kimileri de, yaşayan, yaşamakta olan pirlere, şeyhlere, üstadlara, gavslara, mehdilere, mesihlere yalvarıp " Beni kurtar" dercesine şefaat, yardım talebinde bulunmaktadırlar.
Bazı Müslümanlar da, kılmış oldukları namazlarına, oruçlarına, haclarına, üç beş kuruş vermiş oldukları sadakalaraç güvenip, imani yönden kurtarıldıklarını zannetmektedirler!.. Keşke!.. Bilmiş olsalardı, cennete bir kişi girecek , kendilerinin olduğunu, cehenneme bir kişi düşecek onunda yine kendileri olduğu ümid ve korkusu arasında yaşamış olsaydı, daha muvafık, daha muteber olacaktı!.. İbrahim Sarmış hocanın ifade ettiği gibi:
"Şüphesiz ölürken kimin mümin, kimin kafir veya münkir olarak öldüğünü ancak Allah bilir. Ama zahire/görünüşe bakarak sözü ve yaşantısı gözler önünde olanların ne oldukları ve onlara nasıl muamele yapacağını da Allah kendisi kitabında belirtmekte ve Resulü açıklamaktadır.
Onun için durumu önce bu açıdan değerlendirmek gerekir. Her şeyden önce Müslümanım dediği veya birileri kendisine Müslüman sıfatını verdiği, bayramdan bayrama yahut cumadan cumaya veya kandilden kandile camiye gittiği halde gaybe inanmadığını, seküler laik yaşamayı tercih ettiğini söyleyen, her yaştan herkesin;
Kur'an'ı öğreneceği bir kursun bulunmasına geçit vermeyen veya dinin şurasına burasına karşı olduğunu veya bu çağda Kur'an'ın haram kıldığı birtakım şeyleri yasaklamanın yahut emirlerini yerine getirmenin veya öğretileriyle hayatı düzenlemenin kabul edilmeyeceğini söyleyen;
Yahut beş vakit namazı kılsa bile Allah'ın kimi nitelik ve yetkilerini yatırlara, erenlere ve başka şeylere veren, hayır ve şer dileklerinde müşriklerin yaptığı gibi onlara dua ederek Allah'a ortak koşan insanların Müslümanlıkla ne kadar ilişkisinin kaldığını gözönünde bulundurmak gerekir.
Yine, cehennemlik olduklarını Kur'an'ın belirttiği cahiliyye müşriklerinde de dejenere olmakla beraber bu kadar, hatta bundan daha çok inanç ve ibâdet motiflerinin bulunduğunu ancak Allah'ın onlar için " Allah'ı gereği gibi anlamadılar/takdir etmediler." ( Şeytan Üçgeni: sayfa 351, İ. Sarmış)
Tüm bu ciddi, önemli, mühim anlatımlardan anlıyoruz ki, aziz İslam ve yüce Kur'an'ın emirleri, parça parça bölünmüş, "Laik anlayış" "Seküler düşünce" "Çağdaş düşünce" " Modern yaşam" vb. kelimelerle bin parçaya bölünmüştür.
Adamcağız, modern Müslüman (!) olduğu için, zaman zaman cuma namazına da gitmekte, ama, akşamları içkisini de ihmal etmemektedir. Kur'anî yaşamı çağdışı olarak değerlendirirken, Batı hayatına, alafrangaya meftun bir insandır.
Yani, biraz Müslümanlık, ama, ekseri gayri müslim adetlerini sinesinde barındırmakta ve yaşamaktadır!.. Tabii ki, ölürken vasiyetide, üç,yedi, kırkının ve elli ikisinin okutulması, lokma dağıtılması, mezarına buket buket çiçeklerin gelmesini arzu etmektedir.
Sene-i devriyelerinde, 20 Yasin veya 40 yasin okutulmasını, ilahilerle bezenmiş bir de mevlidin aksatılmamasını istemektedir. Yani, dünyada iken yaşamış olduğu seküler hayat tarzının, kabir aleminde de devam etmesini arzu buyurmaktadır.
Netice olarak;
Tüm bunlardan anlıyoruz ki, bu tür bir hayat biçimi, tarzı, hali, anlayışı tehlikeli, boş, saçma bir anlayıştır. Böyle bir şekilde ölenin Allah'tan rahmet, şefaat beklemesi biraz da gülünç olmaktadır değil mi?
Oysa, İslam ve Kuran Müslümanlığı bir bütündür. Kur'an'ın; bütün ayetleri birbirlerini tamamlamakta, biri diğerinden uzak kalmamaktadır. (Siyak ve sibak açısından da öyledir)
Ayrıca, Kuran Müslümanlığı dünyada yaşanmak, hayata hakim olmak için emredildiğine göre, bu emirlerin milyonda birini yapmakla nereye varacağımızı, ne olacağımızı ancak Allah bilmektedir.
Halbu ki, insanoğlu, aklını, iradesini, mantığını kullanarak, dünyaya niçin geldiğini, ne yapmak istediğini bilmiş olsaydı, mes'ele kendiliğinden anlaşılmış, açıklığa kavuşmuş olurdu.
Müslüman kişi müslüman insandır. Biraz İncilce, biraz seküler, biraz maddeperest, biraz şeyhçi, biraz türbeci bir yekilde yaşaması, buna da kamil iman demesi mümkün değildir.
Rabbimiz!.. Bizleri, Allah'ın emrettiği şekilde yaşayan kullarından eylesin.. Selam ve dua ile.
Yorum Gönder