Sapıklığa dalanların sapmalarına sebep, delillerin azlığı veya yokluğu değildir. Şayet sapıkların dilediği gibi, ölüler dirilse de kendileri ile konuşsa hatta kâinattaki her şey dile gelse ve onları imana çağırsa, yine kabul etmezler. Çünkü kalplerinde fitne, vicdanlarında pas vardır.
Onlar hidayete yönelmedikleri için Allah da hidayete ermelerini dilemez. Kararmış vicdanlarda, kirlenmiş gönüllerde , kin, hased, birbirlerini çekememezlik hakimdir..
Niçin tasavvuf büyükleri; Asr-ı Saadet dönemini değil de, o dönemde yaşanmış tarihi vak'aları değilde, Resulullah (sav)'den üç asır sonra icad edilen, biraz Arapçılık, biraz Türkçülük, biraz Kaman, biraz Şaman, İran karanlık düşünceleri, Hinduizm, Aristo, Yunan hikayeleri, Budist artıkları ile bezenmiş karma, karmaşık bir yapının peşine düşmektedirler?..
Asr-ı saadetin kahramanları hiç bir zaman; akıl ötesi, Kur'an dışı bir yapının içerisine girmemişler, onların hayatlarında ne Hristiyanlık, nede İsrailiyat yer edinememiştir!..
Ama, daha sonraki uyduruk, uydurma icadlarda, İslam ve Kuran'ın aksine, bir hayli oluşum meydana çıkmış, her oluşumun tepesine bir ucube oturarak, aziz İslam'a ve kutsal Kitabımız Kuran'a şekil vermeye çalışmışlardır!..
" Sahih ve bütüncül bir İslam'ın önüne her türlü engeller çıkarılırken, sadece nefis ıslahı ve ayin için yapılan çabalara göz yumulması tasavvufa yönelişin en büyük etkenlerinden değil midir?
İslam'ın egemenliğini amaçlayan bütün faaliyetlere ve kuruluşlara statüko dünyayı zindan etmeye çalışırken, belirli ayinler için devletin başındaki kişilerin özellikle çaba göstermesi bu gerçeği anlatmıyor mu?
En son örneğini Cezayir'de gördüğümüz bu uygulamalar bu hakikati ifade etmeye yeterli değil midir? Cezayir'de İslam devletini kurmaya çalışan Müslümanları toplu halde zindanlara dolduran despot yöneticilerle tarikat şeyhlerinin işbirliği acaba neyin ifadesidir?
Din eğitiminin üretken ve ülkenin ekonomisine maddi bir katkısı olmayan bir eğitim olduğu iddiasını sürekli sakız gibi çiğneyen, ülkenin din adamına bu kadar ihtiyacı yoktur diyerek din eğitimi verilen kurumların varlığına bile tahammül edemeyen bir zihniyetin radyo ve televizyonunda insanları uyuşturan;
Miskinleştiren ve bir lokma bir hırka felsefesini yansıtan tasavvuf müziğine ve tasavvufi motiflere bağrını açması, acaba insanları bu gibi yerlere yöneltmek amacına yönelik değil midir?
İnanıyoruz ki, İslam'ın tam olarak yaşanabildiği ve insanların bundan dolayı birtakım yasaklar ve engellerle karşılaşmadığı bir ortamda kişiler tasavvufa bu kadar yönelmeyecek, dinin yaşanabildiği ve haramlardan korunduğu tek yerler tarikat ve tekkeler olmayacak, ülkenin her yerinde mantar gibi şeyhler ve müridler bitmeyecektir.
Toplumu bir moda gibi saran ve sürekli revaçta tutulan tasavvuf akımının biteceğini ve insanların ona kaymayacaklarını elbette söylemek mümkün değildir.
Çünkü her zaman ve bir toplumda dengeli ve eğri insanlar bulunacak, hak üzere olanlar ve ondan sapanlar olacaktır. Ama İslam'ın net ve tam olarak anlatıldığını, serbestçe yaşandığı ve eğitiminin doğru bir şekilde verildiği bir ortamda elbette tasavvuf modası bu kadar olmayacak ve mensupları küçük azınlıklardan öteye geçemeyecektir." ( Prof. Dr. İ. Sarmış)
Bu noktadan hareketle görüyoruz ki, ülkemiz de, tasavvuf, tarikat düşüncesi, alabildiğince yayılmakta, yerden mantar biter gibi her an, her dem bitmektedir..
Ayaklarında şalvarları, ellerinde üç çeki tespihleri, misvakları, başlarında allı-yeşilli sarıkları ile, kimisinin de ağzında sigarası olduğu halde, şehirlerimizde, en kalabalık meydanlarda, caddelerde, sokaklarda tekkelerine, zaviyelerine gidip gelmektedirler!..
Peki, bu toplandıkları tembelhanelerde ne yapmaktadırlar? Kuran mı öğrenmekteler, hadis mi tahlil etmekteler, fıkıh, hukuk, tefsir, akaid vb. bilgiler mi tahsil etmektedirler?
Hayır!.. Bin kere hayır!..Tüm araştırmalarımıza göre, böylesi tembelhanelerde, Kur'an öğretimi, hadis talimi bulunmamaktadır!.. İlahlaştırılmış, ulaşılmaz hale getirilmiş pirin, şeyhin rızasını kazanmak için her türlü tabasbus, riyakarlık, el aman dilemek revaçtadır!..
Aksi halde, buralara toplanan saf, bilgisiz, masum insanlar, en yakın yoldan nasıl cennete gideceklerdir?.. Şeyhin, pirin eli değil de, eteği, cübbesinin bir kenarı öpülmeli ki, müridan tez zamanda keramete ulaşsın, şeyhin rızasını kazanarak cenneti hak etmiş olsun!..
" Tasavvufa insanların yönelmelerinin önemli sebeplerinden biri olarak bizlere intikal eden tarihi kültür mirasını ve din anlayışını da belirtmeden geçemeyeceğiz
Kur'an ve Sünnet eğitiminin insanları mezhepsiz yapacağı, evliyayı inkar etmeye götüreceği, kerametleri ve şefaati tanımamaya sevkedeceği, kabir ziyaretini yasaklayacağı, oluşmuş bir kültür ve anlayışın tasavvufun yayılmasında çok büyük rolü olduğu muhakkaktır.
Kabirleri kutsallaştıran, ölülerle oturup kalkan, fetihlerin ve zaferlerin rüyalarla tesbit edildiğini söyleyen, hayat gerçeklerinden çok keramet ve olağanüstülüklere inanan toplumda, bir takım insanlara din adına imtiyazlar ve dokunulmazlık tanıyan;
İmamlarını masum saydığı için Şia'yı eleştirdiği halde, tasavvuf meşhurlarına masumiyet giydiren, sultanından vatandaşına kadar tarikata bağlı bulunan, Hakikat-ı Muhammediyye, dinlerin birliği, gavs ( evliyanın en üst derecede olanları), ebdal ( yedi iklimi yöneten yediler) ; evtad ( yeryüzünü yöneten direkler), nukeba ( insanları denetleyip gözeten üçyüzler);
Ve nuceba ( halka yardım eden kırklar) gibi gizli ülke hiyerarşisine inanan, dini keşif ve feyizlere bağlayan, dinin naslarına apaçık aykırı olduğu halde bir tasavvuf ulusunun hatasını eleştirmeyi dine karşı gelmek veya çarpılmaya sebep olarak gören bir din anlayışının egemen olduğu ber toplumda tasavvufa yönelmeyi önlemek elbette güçtür." ( Prof. Dr. İbrahim Sarmış)
Netice olarak;
Bu satırları yazarken, veya bir yerden alıntı yaparken, hiç bir art niyet, kasıtlı davranmayı aklımın kenarından geçirmemekteyim.
Görülen odur ki, ülkemiz ve milletimizin içeresinde bulunduğu kaotik ortam, yanlış tarikat, tasavvuf anlayışını pekala gözler önüne sermekte, aziz milletimizin bundan çok çok ders çıkarmasını istemektedir..
Aşağı-yukarı genelde tüm yazılarımda bahsetmiş olduğum gibi, Feto denilen cinayet şebekesi, tüm iğrençliklerini dobra dobra sergilediği gibi, başka bir zaman, bir başkasının bunları yapmayacağı ne malumdur?
Çünkü, "görünen köy kılavuz istemez" derler, Tarihi süreçte, bu ve benzeri oluşumların yaklaşımlarını okuduk, gördük ve görmeye devam ediyoruz.. Sakalı, aklından büyük olan Cübbeli hazretleri (!) bu tür yanlışları bilir ve şahit olmuştur!..
Son söz olarak şunu demek istiyorum: Kur'an ve İslam dışı, sadece keramete dayalı oluşumlara milletimizin dikkatli olması lazımdır.. Bu oluşumların temelinde, eğitim, öğretim, Kur'an bulunmamaktadır. Yani, ne yapacakları, ne tür bir çirkinlik sergileyeceklerini bilmek mümkün değildir!.. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder