Yüce Allah; Resulullah (sav)'in tebliğ etmesiyle, onu Resul seçmesiyle biz ümmetlerine öylesine evrensel prensibler emretmiştir ki, ümmet, bu emirleri, bu tebliğleri yaşadığı müddetçe, dünyada huzur bulacak, ahirette de ebedî mutluluğa kavuşmuş olacaktır.
İslam'ın hangi emrini ele alırsanız alınız, mutlaka onun insanlık için, ümmet için nasıl faydalı, gerekli, olmazsa olmaz emir olduğunu algılayacak, düşünecek ve severek, içtenlikle yerine getirmiş olacaksınızdır.
Zaten, İslam'ın tüm emirleri, hükümleri, sadece Ümmeti Muhammed için olmayıp, bütün insanlık için, batılı, doğulu, asyalı, Amerikalı, zenci, beyaz ırk, Çinli, Maçinli tüm insanlık için evrensel kaide ve kurallardır..Örneğin, İslâmi lider nasıl olmalıdır?
" Evet lider, söylediğini yaşamalı, yaşadığını, yaşanabileceği söylemelidir. Bir başka ifadeyle, insanları davet ettiği prensibleri, faziletleri, vecibeleri bizzat kendi fiiliyatıyla ve ahlâkıyla ortaya koymuş olmalıdır. Sözleriyle davet ettiği bütün şeyleri, içtimai, ailevî ve şahsî hayatında özellikle yaşamalıdır ki, daha sonra gelecek insanlar için, yaşantısı bir numune teşkil etsin.
Özellikle X1X ve XX. asırlarda ortaya çıkan bir kısım akımları incelediğimizde, bunlardan hiç birinin yukarıdaki özellikleri taşımadığını görürüz. Bunların durumu, gece karanlığında yanıp sönen ateş böceklerine benzer ki, yıldız olmadıkları er geç anlaşılıverir. Ve bütün çıplaklığıyla gerçek hüviyetleri anlaşılınca da, herkes tarafından terk edilip, unutuluverirler.
Bu yönlerden tarihe baktığımızda, yukarıda söylediğimiz şartları kendisinde en mükemmel biçimde toplayan zatın Hz. Muhammed (sas) olduğu görülecektir. O, tebliğ etmeye çalıştığı evrensel Kur'ân ahkâmını önce kendi hayatında tatbik etmiş ve bu ahkâm üzerinde mükemmel bir toplum meydana getirmiştir.
Hz. Muhammed'in Tebliğ ve İslami Uygulaması
Tebliğ ettiği prensibleri sadece kendi hayatında yaşamakla kalmamış, aynı zamanda bu prensiblerin tamamen yaşandığı bir devlet bir toplum örneğini de ortaya koymuştur. Konuyla ilgili çok sayıda misâl vermemiz mümkün ise de, burada birkaç misalle yetineceğiz.
a. "Bilakis, sen yalnız Allah'a kulluk et ve O'na şükredenler ol." ( Zümer, 39/66)
Bu âyet Rasulullah (sav)'a, aynı zamanda bütün ümmete, sadece ve sadece Allah'a ibadet etmelerini, diğer şeylerin ibadete layık olmadığını ve şükredenlerden olmalarını emretmektedir. Biz Rasulullah (sav)'in hayatında, bu âyetin gayet açık bir şekilde, hem de çok ileri bir seviyede tezahürlerini görmekteyiz. Hz. Aişe'den (r.anha) bununla ilgili olarak şu rivayeti aktarmak, herhalde konumuzu aydınlatmak bakımından yeterli olsa gerektir:
" Hz. Peygamber namaz kılmak için geceleyin kalkar ve ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine kendisine: " Ey Allah'ın Rasulü! Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı halde, neden bu kadar çok ibadet yapıyorsun?" dedim. Bunun karşısında O, şöyle buyurdu: " Allah'a karşı şükreden bir kul olmayayım ?"
Evet O, ümmetin Allah'ın, " kulluk edin." mesajını ulaştırırken, kendisi bu kulluğu fiiliyatıyla gösteriyor; normal bir kulluğun ötesinde, belki de kimsenin yapamayacağı seviyedeki bir kulluk örneğini sergiliyor ve böylece tebliğ ettiği şeyleri ilk önce kendi hayatında yaşamış oluyordu.
b. " Aralarında, Allah'ın sana indirdiği ahkâm ile hükmet. Sakın onların keyiflerine uyma ve Allah'ın indirdiği hükümlerin bir kısmından seni caydırmalarından sakın..." ( Mâide, 5/49) ( www.fetvalar.com)
İşte, Rasulullah (sav), her haliyle bizlere örnek ve önder olmuş, oturmasıyla,kalkmasıyla, yemesiyle, içmesiyle, evlenmesiyle, eğitim ve öğretime değer vermesiyle, baba olmasıyla, aile reisi bulunmasıyla, insanlarla ilişkilerinde, devlet idare etmesiyle, savaşta tavır ve hareketleri ile vb. tüm alanlarda ümmetine örnek olmuş, hiç bir zaman, ümmetini oyalayıcı, zaman kaybettirici bir tavır içerisinde bulunmamıştır.
Zaten, böylesi bir tavrın içerisinde bulunması ona: "alemlere rahmet" şeref ve izzetini kazandırmıştır. Hiç bir zaman hırs, tama' dünya mal ve melaline mağlup olarak, nefsine esir düşmemiş, ümmete de kötü örnek olmamıştır. Hatta, ümmetini de bu hususlarda, gayet açık bir şekilde uyarmış ve ikazda bulunmuştur.
" Mesela, bir hırsızlık olayı ile ilgili olarak Rasûlullah (sav)'a müracaat edilmişti. Bu işi yapan soylu bir kabileye ait olduğundan affı isteniyordu. Hattâ araya hatırlı insanlar sokulmuştu. Ancak Allah Rasûlü (sav) böyle bir aracılık karşısında, kaşlarını çattı, yüzü renkten renge girdi ve daha sonra da şöyle buyurdu:
"Sizden önceki milletlerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden şerefli biri hırsızlık suçunu işlediğinde onu cezasız bırakırlar; zayıf biri hırsızlık edince de, onu cezalandırırlardı. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fatıma'da hırsızlık etse, elini ben keserdim ve cezasız bırakmazdım ." buyurmuştur.
Netice olarak;
21 nci çağın Mümin ve Müslümanları olarak, Kur'ânî mesajları, prensibleri hayatımıza yansıtarak geleceğe hızlı bir şekilde yol almalıyız!..
Emin olun ki, günün Müslümanları, Kur'an'a yönelerek çalışmalar yaparsa, bu mevzuda terler dökerek ileriye yönelik hedefler çizilirse, kurtulmuş olduğumuz günler olacaktır. Çünkü, bin yıllık Müslüman Türk tarihimizde, Kur'ânî ilke ve prensibler layıkı veçhile zihin ve dimağlara kazınmadığı için, toplum olarak, ilmihal bilgilerini bir türlü geçemedik.
Tabii ki, ilmihal bilgileri, genelde, Emeviyye'nin düşünsel proğram ve planlarından başkası değildi. Çünkü, Beni Ümeyye ve Abbasi krallarının gündemi, Kur'an'a yönelik olmayıp, tamamen, halkı uyutmak, uyuşturmak yönündeydi. Başta, Resulullah (sav)'in berrak ve mümtaz hayatı değil, sahabe-i kiramın atılgan çalışmaları da değil de, tamamen, Beni Ümeyye'nin ve Abbasilerin uydurukçaları hayata hakim, topluma hakim durumdaydı.
Onun içindir ki, zamanımız da, Kur'ânî olmayan çalışmalar, mezhepsel faaliyetler kat'iyyen başarılı olmayacak, insanlığa da fayda getirmeyecektir. Rabbim, Ümmeti, Kur'ânî prensiplerden uzak eylemesin!.. Hayatlarına hakim kılmayı müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder