mescid-i aksa
Dün-bu gün, Kudüs'te, Filistin'de bir avuç Müslümana kan kusturan, ızdırap veren, gözetim altında tutan, aç bırakan, vahşi, canavarca silahlarla öldüren siyonistler, Asr-ı Saadet döneminde de, boş durmuyorlar, plan üstüne plan yapıp, Resulullah (sav)'in ardından hile ve desise kurguluyorlardı.

Medine'de, bazen zehirleme girişiminde, bazan yüksekten taş atma, bazan da iffetli, namuslu Müslüman hanımlara hakaret ederek onları zelil, rüsvay ediyorlar, İslam birliğinin bozulması için, Müslümanların birbirlerine hasım ve düşman olmaları namına aklın ve mantığın ötesinde düzen kurmakta idiler. Şu ayeti kerime, siyonistlerin durumunu fevkalade bir şekilde açığa çıkarmaktadır:

" Yemin olsun ki ( habibim!) sen ehl-i kitaba her türlü âyeti ( mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun." (Bakara sûresi, âyet 145)

Zikredilen bu ayeti kerime de, inadın insanoğlunu ne hale getirdiği anlatılarak ve izah edilerek "Sen onların arzularına uyarsan kötülük edenlerden olursun" denilmiştir. 

Çünkü Resulullah (sav) bilfarz onların bir dileğini yerine getirirse bu sefer başka bir şey isteyecekler ve zor görmedikçe hiç bir şeyi kabul etmeyeceklerdir. İşte âyette bu cihet anlatılmıştır. Bunun da sebebi, inat ve taassuptur. İman ile terbiye edilmemiş nefis, inat ve taassuptan kurtulamaz. Bu da insanı daima kötüye yöneltir. 

Demek ki, çağın her türlü ilerlemesi, bilgide, teknik de, teknolojide, alette, icatta, keşifte, mucid de, internette, kalkınmada ilerlemeler, mesafe kat etmeler, bir bakıma manasız, içeriksiz ve faydasız gibi gözükmektedir. 

Çünkü, bu günün İsrail siyonistleri, çağın tüm imkanlarından istifade etmelerine rağmen, düşünce alanında mağdur, perişan ve sefilleri oynamaktadırlar. Tevrat kitabını (tahrif edilmiş) Hz. Musa (as)'ın kutsal emanetini ırkçılığa, kafa taşçılığına alet etmektedirler. 

Halbu ki, dinler, evrensel veya başka bir deyimle üniversal olmalıdır. Örneğin, İslâm ve onun aziz kitabı Kur'an'ı Kerim; herkesin, her milletin, her cinsin, her ırkın ve tüm insanlığın ortak kitabıdır. Hiç bir ulusun, milletin ona sahiplenmesi, " benden başkası ona sahiplenemez" demesi, böyle bir iddiada bulunması, akılsızlık olacak ve hatta dangalaklığın daniskasını yapmış bulunacaktır. 

Onun içindir ki, İslam aleminin de içine düşmüş olduğu sıkıntı ve ızdırap, taassup, araştırmama, tarihe karşı arkasını dönme hastalığıdır.. Her zaman vurguladığım gibi, alemi İslam'ın, Beni Ümeyye, Emeviyye zihniyet ve düşüncesinden kurtulması, Mescid-i Aksa, Beytü'l-Makdis nedir, neresidir vb. binlerce mes'eleyi, tarihi realiteyi göz ardı etmemesi gerekir. 

Beytü'l Makdis'in Tarihçesi


Beytü'l-Makdis'in tarihçesi, Mescid-i Aksa'nın var oluş tarihleri tek tek incelenmeli, ortaya çıkarılmalı ve Müslümanların faydasına sunulmalıdır. Bu mevzuda tefsirci Hakkı Yılmaz hocayı dinleyelim:
"Abdullah b Amr (ra) anlatıyor: Rasûlullah buyurdular ki: " Hz. Dâvûd'un oğlu Süleyman, Beytü'l-Makdis inşaatını tamamlayınca Allah'tan üç şey talep etti: Allah'ın hükmüne uygun düşecek şekilde hüküm vermek, kendinden sonra kimseye nasip olmayacak bir saltanat, bu mescide sırf namaz kılmak niyetiyle gelenlerin günahlarından temizlenerek annelerinden doğdukları gündeki gibi olmaları." Sonra dedi ki: " İlk ikisi verilmiştir, üçüncüsünün de verildiğini ümit ediyorum."
Yukarıdaki rivayetlerde görüldüğü gibi, Kudüs'teki mescidin adı o dönemde " Mescid-i Aksa" değil, " Beytü'l-Makdis"dir. Kudüs'teki Beytü'l-Makdis'in İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır. Zira Peygamberimiz Medine'ye hicretinde Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiş ve bu durum uzun süre devam etmiştir. Tarih ve rivayet kitaplarında yer aldığına göre, Peygamberimiz kendisine vahiy gelmemiş olan bir çok konuda Ehl-i Kitab'ı esas almış, yani Ehl-i Kitab'ı müşriklerden üstün tutmuştur. Hatta müşriklere muhalefet olsun diye saçlarının şeklini bile Ehl-i Kitab'ınkine benzetmiştir.
Hakkında herhangi bir vahiy bulunmayan kıble konusunda da Peygamberimiz Medine'ye gelince Ehl-i Kitab'a uymuş ve onların kıblesi olan Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiştir. Peygamberimizin fayda umarak yaptığı bir içtihadı olan bu uygulama, rivayetlere göre 16-18 ay kadar sürmüştür. Ne var ki, bu süre zarfında bu uygulamadan beklenen fayda sağlanamamış ve Peygamberimiz bu konuda Allah'tan vahiy beklemeye başlamıştır.
Nitekim çok geçmeden vahiy gelmiş ve Mescid-i Haram kıble olarak belirlenmiştir. Bazıları Peygamberimizin Beytü'l-Makdis'i kıble olarak seçmesinin de vahiy ile olduğunu ve sonradan bu vahyin neshedildiğini ileri sürmüşlerse de bu iddia doğru değildir.
Müminlerin Mekke dönemindeki kıbleleri ile ilgili iki farklı rivayet vardır. Konunun aslı Bakara 142-145'de yer almakta olup oradan takip edilmesi daha uygundur." ( Tebyînü'l Kur'an Tefsiri, Hakkı Yılmaz, C 4, sayfa 286-287)
Hakikaten, bendeniz her ne zaman Hacca gitmiş olsam, Medine-i Münevvere'de Kıbleteyn Mescidini (iki kıbleli Mescid) ziyaret ederken ve hacılara ziyaret ettirirken, Resulullah (sav)'in yaşamış olduğu duygu ve hisleri, Sahabe-i Kiramın arzularını aynen yaşar, kendimi o çağda, o anda bulur ve duygulanırım.

Tabii ki, Müslümanların kıblesinin Mescid-i Haram olması, bu günkü Siyonist Yahudilerin hoşuna gitmemiş, bir takım zırvalar, homurdanmalar almış başını gitmiştir. Resulullah (sav)'in, Ehl-i kitaba tanımış olduğu ayrıcalık, Hz. Musa (as)'ın da, Hz. İsa peygamberin de Hak Rasul olmaları, Tevrat ve İncil kitaplarının hak kitap olmalarındandır. Yoksa bu günkü ve o zaman ki, tahrifata , tağyire uğramış bulunan Yahudilik, Hristiyanlık, Tevrat ve İncil kitaplarını öncü, rehber edinme olmayıp, bu kitapların içerisinde kısmen de olsa bulunan hak kelamıdır.

Beytü'l-Makdis ve Mescid-i Aksa hususlarını yazmaya devam edeceğim. Çünkü, gelenekçiler, atalarcılar, ninelerciler, dedelerciler, Beni Ümeyye'nin uydurmuş olduğu " Mescid-i Aksa" yalanını yaşamaya, inanmaya devam etsinler.

Emeviyye kralı Abdülmelik b. Mervan tarafından halife Zübeyr'e karşı öne çıkarılan " Mescid-i Aksa" " Beytü'l-Makdis" yarışması o tarihten bu yana İslam alemini hayli meşgul etmiş, bundan sonra da etmeye devam edecektir. "Mescid-i Aksa"nın hangi mescid olduğunu ileri ki, yazılarımda arzedeceğim için, şimdilik bu mevzuyu izah etmeden geçeceğim. Rabbim!.. Tüm Müslümanlara hakkı hak bilip hakka ittiba, batılı batıl bilip, batıldan ictinap etmeyi nasip eylesin!.. Selam ve dua ile..

Mescid-i Aksa, Beyt'ül Makdis ve Mescid-i Kıbleteyn hakkında geniş bilgi. Filistin ve Mescid-i Aksada siyonist faaliyetler. İslam'da Mescid-i Aksanın önemi.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *