1) Bu alemin, kemalin son noktasını ihraz edeli bir yapıcısı vardır. Bu
yaratıcı kemal sıfatları ile muttasıftır.
2) O, peygamberler göndermiştir ki, Muhammed (A.S.) onlardandır ve
o, Allah'tan haber verdiği şeyler hakkında sadıktır.
3) İkinci bir hayat, ahiret vardır.
Sahabenin itikadi mevzularda tamamen itminan halinde bulundukları ve
bu meseleler üzerinde inanç bozukluğundan neşet eden münakaşalara girişmedikleri malumdur. ( 4)
Peygamberlerin getirdikleri inanç esasları iman tarihinde bazı aşamalar kateder:
1) İlk aşama: bizzat peygamberlerin hayatlarında, onlara inananların
devridir. Bu devirde müminler, Peygamberleriyle devamlı irtibat halinde bulunduklarından
kalplerinde en küçük bir tereddüde mahal kalmaz, karşılaştıkları güçlükleri, zihinlerini kurcalayan meseleleri derhal Peygamber (A.S.)
e açarlar, onun izah ve irşadlarıyla hemen kalbi rahatlığa ererlerdi. İşte bu devrin iman hayatı en yüksek seviyededir. (1). Çünkü Resulullah ilahi davetini
yaparken; Kur'an-ı Kerim ayetlerini okurken onu dinlerler, kalplerinde
onun getirdiği kitaba iman, peygamberliğine karşı sarsılmaz bir güven hasıl
olurdu. (2). Bu sebeptendir ki, vahye dayanmış olan bu itikad esaslarında
akıl yürütmeye, cidale lüzum kalmamıştır. (3)
İşte ·bu devirde inananlar «... Allah yolunda savaşırlar ve hiç bir kınayanın kınamasından çekinmezler ..» ( 4)
İman onların bütün ruhlarını sarmış azimlerini çelikleştirmiştir. Artık Allah yolunda malları ile canları ile mücadele etmekten, imanları uğrunda seve seve ölmekten çikinmezler. İslam tarihinin iman bakımından bu altın çağı ve altın nesli sayısız örneklerle doludur. İnandıkları için müşriklerin akla gelmedik kınamalarına hatta işkencelerine maruz kalan, sonunda. şahadet mertebesine erişen zevatın hatıraları iman tarihi sayfalarında pırıl pırıl parlamaktadır.
Bu çağda ufak tefek fikir ayrılıkları hiç de mühim. neticeler doğurmamış, ruhi ayrılıklara sebep teşkil etmemiştir. Cereyan eden basit çaptaki münakaşalar sadece inancı kuvvetlendirmek, islami bilgisini ilerletmek ve dinin şeriat denilen fer'i meselelerini · halletmek gayesine bağlı. olmuştur. (5) Sahabe devri bu iman kuvvetiyledir ki peygamberin getirdiği hsuslarda vahiyden başka delile, burhana ihtiyaç hissetmemiş her şeyi büyük bir temiz kalplilikle kabul etmekte tereddüt etmemiştir. Zaten peygamberden alınan cevap ve direktiflere her müslümanın itaat etmesi de, tabii idi. (6) Rasulullah devrinde iman hayatının karakterini mutlak bir inkıyad ve teslimiyet hali süslüyordu.
Onlar Allah'a Kur'an'da bizzat C. Hak'ın kendisini tavsif ettiği gibi_ inanıyorlar, peygamberlerin izahı ile yetiniyorlar, ileride çok şiddetli münakaşalara yol açmış olan te'villere, teşbihlere, tekyiflere sapmıyorlardı. (7)
Onlar müteşabih ayetler ve kader mevzularında da en muhafazakar tutumu tercih ediyorlar, Rasulullah'ın men ettiği fikir tartışmaları ve kur'an'ın yasakladığı yorumlardan kaçınıyorlardı. (8) Tekrar ederek şunu da söyliyelim ki, bu haleti ruhiyenin doğuşu ve bu seviyeye -yükselişinde Peygamberimizin bizzat hayatta oluşu, onun en güzel örnek (9) olarak karşılarında duruşu birinci derecede rol oynayan faktördür. Daha sonraları sistematik eserlerde izah edilmiş olan selef akaidi işte Resulullah ve Sahabe devri akidelerinin karakterini formül haline getirmektedir.
2) İkinci Aşama: Peygamberlerimizin Vefatı ile başlar. Artık o güzel örnek gözlerden uzaklaşmış, her çeşit müşkilatı bir· anda hallediveren manevi ilham ve vahiy kaynağı ile maddi irtibat kesilmiştir. İşte bu devrede iman zaafları, farklı unşurların da tahriki ile ortaya çıkar, ufak tefek münakaşalar başlar, Bırçıa karşılık Peygamberimiz (A.S.) ın bıraktığı dini mirası korumak, onu. yaymak ve tesbit. etmek için samimi inanmışlar arasında büyük gayretIere. dayanan faaliyetlere şahit oluruz. Nitekim Hz. peygamber (S.A.V.) in vefatından sonra·.da ·böyle -olmuştur.
İşte ·bu devirde inananlar «... Allah yolunda savaşırlar ve hiç bir kınayanın kınamasından çekinmezler ..» ( 4)
İman onların bütün ruhlarını sarmış azimlerini çelikleştirmiştir. Artık Allah yolunda malları ile canları ile mücadele etmekten, imanları uğrunda seve seve ölmekten çikinmezler. İslam tarihinin iman bakımından bu altın çağı ve altın nesli sayısız örneklerle doludur. İnandıkları için müşriklerin akla gelmedik kınamalarına hatta işkencelerine maruz kalan, sonunda. şahadet mertebesine erişen zevatın hatıraları iman tarihi sayfalarında pırıl pırıl parlamaktadır.
Bu çağda ufak tefek fikir ayrılıkları hiç de mühim. neticeler doğurmamış, ruhi ayrılıklara sebep teşkil etmemiştir. Cereyan eden basit çaptaki münakaşalar sadece inancı kuvvetlendirmek, islami bilgisini ilerletmek ve dinin şeriat denilen fer'i meselelerini · halletmek gayesine bağlı. olmuştur. (5) Sahabe devri bu iman kuvvetiyledir ki peygamberin getirdiği hsuslarda vahiyden başka delile, burhana ihtiyaç hissetmemiş her şeyi büyük bir temiz kalplilikle kabul etmekte tereddüt etmemiştir. Zaten peygamberden alınan cevap ve direktiflere her müslümanın itaat etmesi de, tabii idi. (6) Rasulullah devrinde iman hayatının karakterini mutlak bir inkıyad ve teslimiyet hali süslüyordu.
Onlar Allah'a Kur'an'da bizzat C. Hak'ın kendisini tavsif ettiği gibi_ inanıyorlar, peygamberlerin izahı ile yetiniyorlar, ileride çok şiddetli münakaşalara yol açmış olan te'villere, teşbihlere, tekyiflere sapmıyorlardı. (7)
Onlar müteşabih ayetler ve kader mevzularında da en muhafazakar tutumu tercih ediyorlar, Rasulullah'ın men ettiği fikir tartışmaları ve kur'an'ın yasakladığı yorumlardan kaçınıyorlardı. (8) Tekrar ederek şunu da söyliyelim ki, bu haleti ruhiyenin doğuşu ve bu seviyeye -yükselişinde Peygamberimizin bizzat hayatta oluşu, onun en güzel örnek (9) olarak karşılarında duruşu birinci derecede rol oynayan faktördür. Daha sonraları sistematik eserlerde izah edilmiş olan selef akaidi işte Resulullah ve Sahabe devri akidelerinin karakterini formül haline getirmektedir.
2) İkinci Aşama: Peygamberlerimizin Vefatı ile başlar. Artık o güzel örnek gözlerden uzaklaşmış, her çeşit müşkilatı bir· anda hallediveren manevi ilham ve vahiy kaynağı ile maddi irtibat kesilmiştir. İşte bu devrede iman zaafları, farklı unşurların da tahriki ile ortaya çıkar, ufak tefek münakaşalar başlar, Bırçıa karşılık Peygamberimiz (A.S.) ın bıraktığı dini mirası korumak, onu. yaymak ve tesbit. etmek için samimi inanmışlar arasında büyük gayretIere. dayanan faaliyetlere şahit oluruz. Nitekim Hz. peygamber (S.A.V.) in vefatından sonra·.da ·böyle -olmuştur.
Kelam ilminin doğuşunu hazırlayan sebep ve hadiseler ufaktan başlayarak gittikçe büyür ve büyüdükçe ehemmiyet kazanan, hatta bazen silahlı çatışmalara kadar varan ihtilaflar, işte hep ilahi vahiy nurunu şahsında parıldatan sevgili Peygamberimizin irtihalinden sonra, gelişmiştir. İşin garibi, çok basit de olsa münakaşa istidadı gösteren bazı fikir ayrılıkları, daha Rasulullahın son demlerinden kendini göstermeye başlamıştır. (2)
Sonuç olarak; Resullah'ın son hastalığından itibaren başlayan ihtilaflar
artık bu devirde köklü çatışmalar halini almış, islam alemine giren
yabancı unsurların muzır faaliyetleri neticesinde adamakıllı ciddiyet kesbetmiştir.
(1) · Prof. M. Tanci adı geçen eser s. 34
(2) İbn Hazın, el- Faslü fi'l-Milel ve'FEhvai ve'n-Nihal c. V. s. 19.
(3) Dr. İrfan Abdülhamid; Dirasat fi'l-Fırak ve'l-Aki\idi'l-İslamiyye s. 124. (Mustafa Abdürrezzak'-
tan naklen)
(4) el-Maide, 54
(5) Dr. İrfan Abdülhamid, adı geçen eser s. 124 ve devamı
(6) Abbas İkbal, Hanedan-ı Nevbahti IV. fasıl s. 25-26 Tahran 1311.
(7) Daha geniş ·bilgi için bak, Ibn Teymiyye, Mecmuatü'r-Resai!i'I-Kübra 9. (risale) el-Akidetii.'J.
Vasitiyye)
(8) Dr. Kemal Işık, Mu'tezilenin Doğuşu s. 19, Ankara 1967
(9) el-Ahzap, 21
Yorum Gönder