Nazar Boncuğu, Nazarlık
Tevbe edelim

" Tevbe bir inkılâb, hem de kurtuluş,
Boy boy günahlara, tevbe edelim.
İnsanın, Hakk'a kaçışıdır, kurtuluş,
Çirkeften sıyrılıp, tevbe edelim.
x
Yiğitçe bir dönüş, kinden, günahtan,
Nadim ve pişmanım, demek günahtan,
Kaçış, o kaçıştır, zandan, bühtandan,
Hakk'a kurbiyyete, tevbe edelim." ( Ş. Özdemir)

Ne yapsam, ne etsem, nasıl bir çalışma yapsam ki, kendi gücüm nisbetinde insanımızı şirkten, nifaktan, hurafeden, bid'atten, tüm günah bataklığından kurtulması için çalışma yapsam? Gün geçmiyor ki, insanımız her an, her dem bir hurafe uydurmasın, piyasaya sürmesin. Kimileri, Urfa balıklı göldeki balıkları bile Kıbrıs harekatına gönderirken, onların yani balıkların yaralandığından gazi olduğundan söz ederken, kimileri de, ölmüş balıklarını dini törenlerle , telkinlerle, cenaze namazları kıldırarak defnetmektedirler.

Aman Allah'ım!.. Nasıl bir dünyada, ne şekil bir Türkiye'de yaşamaktayız? Yüz bin din görevlisinin beş vakit hizmet etmiş olduğu bir toplum, camii kürsülerinde harıl harıl vaazların verildiği, insanların irşad ve irfan sahibi yapılmaya çalışıldığı bir vatan parçası!..
Ama, gelin görün ki, hanımları cuma namazlarından kovulan, dışarı atılan memleket. Cuma günleri hanım cemaatlere ayrılan camii mahfillerinin bile erkekler tarafından işgal edilmiş olduğu Müslüman bir ülke.

Muska ve nazarlıklar

" Ebu Beşir el- Ensari (ra) şöyle rivayet etti: "Rasulullah (s.a.s) ile bir yolculuğunda beraberdim. Gördüğü her devenin boynunda bulunan halka, boncuk veya bunun gibi ne bulunursa koparması için bir elçi gönderdi." ( Buhari-Müslim)
İbn- Mes'ud (ra) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s)'ın şöyle dedğini duydum: " Ruk'a, Temaim ve Tevle şirklerdendir." (Ahmed, Ebu Davud)

Ruk'a: Muska ile veya tılsımlı söz ve şekillerle hastalıkları tedavi etmeye çalışmaktır. Çok kere bu söz ve şekillerin manası anlaşılamaz. Temaim: Nazardan korunmak için takılan boncuk ve nazarlıklardır.
Muska şeklinde kişinin üstünde bulundurmasına sahabeler izin vermiş bazıları vermemiştir. Abdullah b. Mes'ud (ra) izin vermeyen sahabeler arasındadır.
Bir insan zarardan korunmak veya fayda sağlamak amacıyla bir şey takarsa, Allah (cc) o kişinin isteğinin yerine getirilmesini taktığı şeye bırakır. Nazar boncuğu gibi şeyleri takıldığı yerden çıkarmak büyük sevaptır." 

Köylü çocuğu olduğum için, yukarıda anlatılan hususlara daha çok rast geliyor, hayretimi mucib kılıyordu. 12-13 yaş arası bir devrede iken bir gün; köyden üç-dört kilometre ötelerde bulunan bağımıza üzüm kesmeye, evimize getirmeye gönderilmiştim. 

Bağımıza girdiğim bir anda, karşımda, bir sopanın (sırığın) ucuna takılmış, bir ölmüş köpek kafası görmüş oldum. Çocukluğun vermiş olduğu heyecanla korkmadım desem yanlış olacak. Çekine çekine, ürke ürke o sopanın üzerinde bulunan köpek kafasının yanına gittim.

Hiç bir şey anlayamadım. Üzümleri keserek eve gelmiş oldum. Ama, kafamdaki istifham, görmüş olduğum köpek kafası idi!.. Heyecanla, birazda tedirgin rahmetli babama anlattım durumu. Merhum katıla katıla gülmeye başladı.. Dedi ki:

-" Oğlum!.. O köpek kafasını ben taktım!.. Çünkü, maşallah!.. Bağın üzümleri dolu doludur!.. Birilerinin gözü değmesin, nazar olmasın diye taktım. Eğer birisi, bağımıza girecek olsa, ilk anda göreceği şey, köpek kafası olacağından, gözünün şuasını, şiddetini, tehlikesini , o, köpek kafası tesirsiz hale getireceğinden, onun gözleri zararsız bir duruma gelecektir." dedi.
İnandım ve inandırıldım!.. Gel zaman, git zaman sonra, bir gün merhum Elmalılı Hamdi Yazır'ın meşhur tefsirini incelerken, aynı konuya tesadüf ettim, ve rahmetli babamı dualarla, fatihalarla andım. 

İşte, Anadolu insanı budur ve böyledir!.. Asırlardan beri, Kur'an okumamış, okutturulmamış, meal görmemiş, tefsir okumamış, kaynak kitaplardan mahrum yaşamış insandır!.. Evlerde, köy odalarında, Battal Gazi Destanı ile, Kan Kalesi, Kesik Baş ile, Muhammediye, Ahmediye ile, Mevlid kitabı ile kış günlerini geçirmiş insandır!..

Köylerde, imamlık hizmeti yapan mollalar, latin harflerini bilmeyen, okur-yazar olmayan, sadece, Osmanlıca Mızraklı ilmihal kitabı ile imamlık yapan insanlardı!.. Diğer taraftan, bu insanlar, bir dönem devletin takibine maruz kalmış, zulme, işkenceye maruz kalmış, zaman zaman hapishaneyi boylamış insanlardı. Dolayısıyla;

Her hani bir dileğin kabul olması maksadıyla türbe, ağaç gibi şeylere el sürmenin hükmü:

" Allah (cc) şöyle buyuruyor: " Gördün mü Lat ve Uzza'yı ve üçüncü put olan Menat'i? Her hangi bir güçleri var mı?" ( Necm: 19-20) 

Lat: Beyaz bir kaya parçası idi. Üzerinde bir takım nakışlar vardı. Taif de onun adına bir mabed yapılmıştı. Ve bu mabedin özel hizmetçileri bulunuyordu. Mabedin çevresinde muazzam bir boşluk vardı. Taifliler yani Sakif kabilesi ve onlara uyanlar. Kureyş'in dışındaki arap kabilelerine karşı bu putla öğünürlerdi. 

Buhari, İbn Abbas (ra)' nun Lat hakkında şöyle dediğini rivayet ediyor: Adamın biri beyaz bir kayanın yanında arpa ve buğdaydan yemek yapıp yağla beraber hacca gelen insanlara satardı. Bundan kim yerse şişmanlardı. Bu adam ölünce Sakif kabilesi bu adama hürmet olsun diye bu beyaz kayaya tapmaya başladılar. 

Rasulullah (s.a.s) Mekke'nin fethinden sonra Muğire b. Şu'be (ra)'yu Lat'ı yıkmak için gönderdi.
Uzza: Ağaçtan yapılmış bir puttu. Üzeri hurma dallarıyla örtülü, çevresi duvarlarla çevriliydi. Mekke ve Taif arasında bulunuyordu. Kureyşliler Uzza'ya da saygı gösterirlerdi. Uhud günü Ebu Süfyan: " Bizim Uzzamız var sizin ise yok." diye seslenmiş bunun üzerine Rasulullah (s.a.s): " Bizim mevlamız Allah'tır. Sizin ise mevlanız yok." deyin, diye buyurmuştur.

Ebu Tufeyl (ra) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s.) Mekke'yi fethettikten sonra Halid b. Velid'i içinde Uzza olan bir ağaca gönderdi. Uzza üç ağaç üzerine konmuştu. Bunları kesti ve üzerine konulan şeyi yıktı. Sonra Rasulullah (s.as.) 'in yanına dönerek yaptıklarını anlattı.

Rasulullah (s.a.s.) dedi ki: " Dön, sen gerekenleri yapmadın." Bu putun kahinleri Halid b. Velid'in döndüğünü görünce dağa bakarak: " Ey Uzza! Ey Uzza!" dediler. Halid b. Velid Uzza'nın bulunduğu yere gelince çıplak, saçı dağınık bir kadın gördü. Kadın yerden toprak alıp başına saçıyordu. Halid b. Velid bu kadını kılıçla öldürdü. Sonra Rasulullah (s.a.s.)'e dönerek olayı anlattı. Rasulullah (s.a.s) ise: " Senin öldürmüş olduğun Uzza'dır" buyurdular." ( Nesai-İbn Merduyeh)

Menat: Mekke ile Medine arasında Kadit denilen yerde idi. Medine'de bulunan Huzaa , Evs ve Hazreç kabileleri cahiliyet devirlerinde ona saygı gösterir ve oradan geçerek haccetmek üzere Kâbe'ye giderlerdi. Mekke'nin fethinde Menat'ı yıkmak için Rasulullah (s.a.s) Ali (ra)'hı gönderdi.
Arap yarımadasında çeşitli kabilelerin saygı gösterdikleri daha başka bir çok putlar vardı. Fakat içlerinden en ünlüsü bu üçü idi. Lat, Uzza ve Menat'a tapan kişiler bunları herhangi bir taş veya herhangi bir ağaç olarak görüp tapınıyorlardı. Bu ağacın yanında salih bir kişinin veya bir velinin mezarının bulunduğuna inanıyorlardı.

Mesela; Uzza'nın bulunduğu yerde salih bir kadının gömülü olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı bu putlara saygı gösterip hürmet ettiklerinde bereket olacağına, sıkıntı anında onlardan yardım istediklerinde sıkıntılarının giderileceğine veya ihtiyaç anında onları yardımlarına çağırdıklarında kendilerine yardım edileceğine inanıyorlardı.

Salih insanların mezarına bereket olsun diye el sürenler veya bir dileğinin olması için ölmüş salih kimselerden yardım isteyenler Lat'a tapanlar gibidir. Herhangi bir ağacı kutsal sayan, onu bereket sebebi olarak gören, dileğinin yerine gelmesi için o ağacın çevresinde bir takım hareketler yapan kimseler, Uzza ve Menat'a tapanlar gibidirler.

Herhangi bir ağacı kutsal sayan, onu bereket sebebi olarak gören, dileğinin yerine gelmesi için o ağacın çevresinde bir takım hareketler yapan kimseler, Uzza ve Menat'a tapanlar gibidir. Ebi Vakid el-Leysi (ra) şöyle rivayet etti:

" Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte Huneyn savaşına çıktık. Biz küfür ve şirk aleminden henüz yeni ayrılmıştık. Müşriklerin Zat-ü Envat adı verilen büyük bir ağacı vardı. Kılıçlarını savaşın onlara zafer getirmesi için bu ağaca asarlardı. Böyle bir ağacın yanından geçtik ve Rasulullah (s.a.s.)'e şöyle dedik;

" Ey Allah'ın Rasulü! Bize de Zat-ü Envat gibi bir ağaç tayin et de kılıçlarımızı ona asalım:
Rasulullah (s.a.s) : " Allah-u Ekber! Yine aynı yol, yemin ederim ki İsrailoğullarının Musa'ya: " Ey Musa! Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap" dedikleri gibi dediniz. Siz muhakkak sizden öncekilerin yaptıkları gibi yapacaksınız." ( Ahmed ve Tirmizi rivayet edip sahih dediler)" ( rkvekfr.blogspot. )

Ne acı ki, milletimiz bin yıldan buyana, ağaçlara çaput asmayı, mavi boncuk takmayı, kabirlerde mum yakmayı, onlardan yardım istemeyi ibadetleştirmiş, Kur'an'ın, İslam'ın tüm emirlerine karşı isyan ederek, kendi yanlarından, kendi düşünce ve kafalarından bir din icat etmişlerdir.

Muska yazmak, cin kovalamak amacıyla, mahalle aralarında, köşelerde, bucaklarda bir takım zavallı, cahil, hödük insanlar muska adına insanları kandırmakta, çıkar peşinde koşmaktadırlar!..
Bir kere, bu mevzuda ne kadar yasalar çıkarılırsa çıkarılsın, ne kadar yaptırımlar, müeyyideler uygulanırsa uygulansın, hırsızı, arsızı, muskacıyı önlemek mümkün değildir. Çünkü, vicdani duygular pörsümüş ise, insanları muska yazarak, cin kaçırarak korkutmak bir araç, bir vasıta haline dönüşmüş ise, bunu önlemek ancak bir öneri ile mümkündür. Kitleleri bilgilendirmek, insanları Kur'an'a yöneltmekle mümkündür.

Aksi halde, muska , cindar, cin kovalama, nazar, nazardan korunma vehimleri bitmemek üzere devam edecektir.
Şerafettin Özdemir

Muska ve Nazarlık takmanın hükmü, Faydaları varmıdır, günahmıdır, harammıdır gibi sorulara yanıt verecek bu yazıyı okumanızı tavsiye ederiz.

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *