Kur’an ve sünnetin önemli terimlerinden biri olan cihat, son yılların tartışmalı ve netameli kelimelerinden biri hâline gelmiştir. Bu durum, konunun anlaşılmaz, çetrefil, usul ilminin ifadeleriyle, mücmel ve müphem olmasından kaynaklanmıyor. Aksine terim, Kur’an’ın en açık konularından birini ele almaktadır.
Bugün bu terimi kullanmaktan Müslümanlar dahi çekinir olmuşlardır. Çünkü terimin etrafında olumsuz bir anlam dünyası oluşmuş- tur. Artık cihat kelimesi, bombaları, cesetleri, masum insanların vahşice öldürülmesini çağrıştırıyor. Ne yazık ki, böyle bir durumla karşı karşıyayız. Evet, Allah yolunda fedakârlığı ifade eden cihat kelimesinin parlak yüzü bugün kirletilmiştir. Cehaletin, bencilliğin, taassubun ve şiddetin çirkin dünyası bu kelimeye bulaştırılmıştır. Müslümanların birbirine karşı silahlı mücadeleleri bununla ifade edilir olmuştur. Bu, terimin İslami literatürdeki kullanımından tam bir sapmayı göstermektedir.
Müslümanlar arasındaki şiddetten, ne yazık ki, bu terimin anlamı da nasibini almıştır. Batılılar İslam’ı hep ‘kılıç dini’ olarak tanıtmışlardır. Asırlardır bu temayı işlemektedirler. Bugün de bunun bir devamı olarak islamofobi kavramını kullanmaktadırlar. Birtakım örgüt ve gruplar da, akıl almaz tutumlarıyla bunları destekler bir tavır içerisine girmişlerdir.
Oysa bu dini gönderen Allah Teala, kendisini sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olarak bizlere
tanıtmaktadır. O’nun kelamı Kur’an’ın
da en bariz özelliği, rahmet ve şifa kaynağı
oluşudur. Doğal olarak onun elçisi de bu
vasıftan yoksun olamazdı. Nitekim Allah
Rasulü’nün de âlemlere rahmet olarak gönderildiği
bizlere bildirilir.
Dolayısıyla İslam’ın
‘korku’, ‘şiddet’ ve ‘terör’le anılması, bu dine
yapılabilecek en büyük iftiradır.
Masum insanlara bomba yağdırmanın, onları
hunharca öldürmenin cihatla ne alakası
olabilir? Aslında cihat, İslam’ın rahmet ve
güzelliği ile insanların tanışması değil mi?
Ama yaşanan bu müessif hadiseler, insanların
İslam’la tanışmaları şöyle dursun, ondan
uzaklaşmalarına sebep olmaktadır.
Cihat, İslam’la insanlar arasında köprüler
kurmanın metodudur. Ancak meydana gelen
yürek yaralayıcı olaylar, bu köprüleri
yakmakta ve yıkmaktadır.
Cihat, hakikate
susamış gönülleri rahmet dinine açma yöntemidir.
Yine cihat, i’lay-ı kelimetullah yani
Allah isminin yücelmesi, O’nun dininin yükselmesidir.
Ama bu gelişmeler, insanlık nazarında
İslam’ın itibar kaybetmesine sebep
olmaktadır.
Cihat İslam’ın lokomotifi mesabesindedir. Bu
din, çağlar sonrasına, kıtalar ötesine cihat sayesine
ulaşmıştır. Bu sebeple onun geleceğe
yürüyüşü dün olduğu gibi bugün de cihatla
mümkün olacaktır.
Böylece İslam Asya’ya, Afrika’ya, Uzak Doğu’ya ve diğer coğrafyalara ulaştı. Milyarlarca insan hidayete erdi, İslam’ın fazilet yolunu benimsedi. Asırlarca İslam coğrafyasının dini tevhit oldu. Putlara tapılmadı, kula kulluk edilmedi. İnsanlar tiranların, zalimlerin boyunduruğundan kurtuldu. Hakkı, adaleti ve fazileti hayatın gayesi gördüler. İşte bütün bunlar cihat sayesinde olmuştur. Cihadın gayesi, hakkı üstün tutmak ve hâkim kılmak için gayret göstermektir.
Bunun çeşitli
yolları vardır. Öncelikle cihadın sadece savaştan
ibaret olmadığını belirtmek gerekir.
İlgili ayet ve hadisler birlikte değerlendirildiğinde,
bu terimin, nefisle mücadele etmek, Allah’a
kulluk yapmak, İslam’ı tebliğ etmek, onun uygulanması
için çalışmak gibi geniş bir muhtevası
vardır.
Diğer bir anlatımla terim kalp, dil,
el gibi beşeri aksiyonun ortaya konulduğu her
vasıtayla Allah yolunda gayret göstermeyi ifade
etmektedir. (Ahmet Özel, “Cihad”, DİA, VII, 528.) İslam, hak ve hakikat davasını barış yoluyla ger-
çekleştirmek ister. (Buhari, Cihat, 112.) Sırf din farklılığı
sebebiyle diğer milletlere savaş ilan etmez.
Ancak yeryüzünden savaş da hiçbir zaman eksik
olmamıştır. Hele hak ve hakikat mücadelesinin
düşmanları daima var olmuştur.
Dolayısıyla
İslam, savaşı arızi, geçici bir durum olarak görmüştür.
Müslümanlar fiilî bir savaşa, saldırıya
maruz kalırlarsa bu söz konusu olur. Hatta bu
durumda kendi dinlerini vatanlarını korumak
onlar üzerine farz olur.
Cihadın gayesi, gayrimüslimlere İslam’ı ulaştırmak
ve ondan haberdar olmalarını sağlamaktır.
Ancak burada baskı söz konusu değildir. Tarihte
de Müslümanlar dini böyle anlayıp uygulamamışlardır.
Çünkü din, ancak insanın kendi
irade ve tercihiyle kabul edilir. Baskıyla insanlar ancak dini kabul eder görünürler. Ancak Müslüman
ve dindar olamazlar.
slam savaşla ilgili oldukça önemli bir düzenleme
getirmiştir. O da, savaş ahlakıdır. Dolaysıyla
savaş demek, düşmanla ilgili her şeyi mubah
görmek, önüne geleni öldürmek, yakıp yıkmak
asla değildir. Mesela savaşta aşırı gidilmez. (Bakara,
2/190.) Karşı taraf savaşı bıraktığında savaş
sürdürülmez. (Enfal, 8/61.) Yine düşmanla yapılan
anlaşmalara sadakatsizlik edilmez. (Tevbe, 9/7.)
Geçen asırlarda uluslararası ilişkilerde maddi
kuvvet ve savaşta galibiyet, üstünlük sebebiydi.
Ancak günümüzde ekonomi ve kültür alanlarında
güçlü olmak da son derece önemli bir
hâle gelmiştir.
Bilim, kültür, sanat, eğitim ve medya alanlarında
önde giden topluluklar diğerlerine üstünlük
sağlamaktadır. Toplumlar medya üzerinden
birbirini vurmakta, kültürel yapılar ve manevi
dinamikler bu yolla çökertilmektedir.
Şu hâlde günümüz cihadında, ilmî ve kültürel
faaliyetler öncelikli bir hâle gelmiş bulunmaktadır.
Nitekim henüz savaşa izin verilmeyen
Mekke döneminde cihatla ilgili ayetlerin gelmiş
olması yine Müslümanların Kur’an’a dayanarak
inanmayanlara karşı büyük mücadeleye çağrılmaları
bu tespiti doğrulamaktadır. (Furkan, 25/52.)
Geçen asırda Müslüman topluluklar topraklarını
düşmanlardan temizleyebilmek için seferber
olmuşlardır. Tarihlerinin en acı ve ıstıraplı
dönemlerinden birini yaşamışlardır.
Neticede,
düşman istilasından topraklarını kurtarmayı
başaran Müslümanların kültür istilası karşısında
aynı başarıyı gösterdiklerini söylemek mümkün
değildir.
Müslümanlar açısından kültürel istila, onların
topraklarını istila etmek kadar tehlikelidir.
Çünkü bağımsızlık, manevi kimliği devam ettirmekle
esas anlamını kazanır. Dolayısıyla bugün
Müslümanların kendi nesillerini günah batağına saplanmaktan korumaları, en önemli görevleri hâline gelmiştir. Bu açıdan günümüzde
cihadı bu açıdan ele almak ve değerlendirmek
gerekmektedir.
Prof. Dr. İbrahim Hilmi KARSLI (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi)
Yorum Gönder