islam ve doğa
  "İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır." (Bakara sûresi, âyet 204)

  "O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez." (Bakara sûresi, âyet 205) 

  Maalesef; ekinler tahrip edildi, nesiller bozulmuş durumdadır. Dünyanın en münbit arazisine sahip ülkemiz toprakları, ekin vermez, ürün bitirmez duruma düşürülmüştür. Bu yüzdendir ki, ekinlerin bozulmasından dolayı, nesillerimiz de erozyuna uğramış, sağlıklı, sıhhatlı, bünyesi kuvvetli insanlara hasret kalmış durumdayız.
Evlerde insanımız cılız, hastanelerde her çeşit kronik hastalıklarla boğuşmakta, önü alınamayacak şekilde alabildiğince hastalıkların arttığı, eli bastonlu insanların çoğaldığı, camilerde bile iskemlelerin, oturakların sıra sıra dizildiği bir dönemi yaşamaktayız. 

  Yukarıda zikredilen ayetlerde geçen " ekin ve nesil" olarak tercüme edilen kelimelerin aslı, hars ve nesildir. "Hars , kelime anlamıyla toprağın tohum atılmak için hazırlanması, tohumun atılacağı tarla, yere tohum atmak ve ekim yapmak anlamlarına gelmektedir. Bakara 223'de kadınlar, erkekler için ekin yetiştiren yer olarak zikredilirken. Kalem 22'de ürün, Şura 20'de ise Allah'ın insanlara verdiği her türlü " nimet " anlamında kullanılmıştır. 

  Ayrıca Hars, toplumun üretmiş olduğu ortak kültür için de kullanılmaktadır. Çünkü kültür de bir toplumun ortak katkılarıyla ürettikleri bir üründür. Bakara 205'de de ekin ve nesil birlikte zikredilmiştir. Buradaki mananın zenginliğine bakılınca harsı bozan hem ekileni, hem ekeni hem de toplumun ortaya koymuş olduğu kültürünü bozmaktadır. 

  Bu ise karşılaştığımız gerçeği bütün çıplaklığı ile önümüze koymaktadır. Çünkü genetiği bozulan tohumlar birkaç ekimden sonra ekildiği toprağı da bozduğu verimsiz hale getirdiği bir vakıadır. Nesil, kelime anlamı itibariyle bir nesneden ayrılan şeye denilmektedir. Deveden dökülen tüye nesil denildiği gibi, insandan ayrılan ve soyunu devam ettiren çocuklarına da nesil denmektedir. Bu anlama göre " ekini ve nesli bozmak" demek insanın ekip diktiği tüm ürünleri, ürünün ekildiği tarlayı ve neslini devam ettirecek genç kuşakları, kısaca insanlığın geleceğini bozmak demektir." ( İktibas, Ekim 2009, sayfa 56 )

  Evet, ekin ve nesil bozulmuş, hastalık, kanserin her çeşidi kol kanat sarmış, insanımız ne yapacağını bilmez, şaşkın vaziyette bir korku, tereddüt ve panik içerisinde yaşamaya devam etmektedir. Yaylalarımız, ovalarımız, denizlerimiz, nehirlerimiz, derelerimiz, göllerimiz pislik içerisinde kalmış, Anadolu insanı istemiye istemiye bu alanları kullanmak zorunda bırakılmıştır. Gübreleme, çabuk ürün elde etmek için yapılan çalışmalar, kâr yerine zarara, sağlıksızlığa,, sıhhatin bozulmasına sebebiyet vermiştir. Pazara gidiyorsunuz, pazarda her yapmış olduğunuz alış-verişten bile kuşku duyulmaya başlanılmıştır.

  Hollanda'da, bana yakın bir yerde salatalık üretimi yapılmaktadır. Dört mevsimin hepsinde ürün alınmakta, tüp içerisinde yetiştirilen salatalıklar her defasında kırk beş gün içerisinde ürün vermeye devam etmektedir. Ama, gelin görün ki, salatalık ürünleri ne kadar hormonlu, ne kadar hormonsuz bunu insanların test etmesi, hele bizim milletimizin araştırması, kontrol etme imkanı yok gibidir. 

  Onun içindir ki; "Bu ayetlerin ihbar etmiş olduğu bozulma, tüm zamanları içine alan, bütün zeminleri kuşatan ve her toplumu kucaklayan küresel bozulmadır. Çünkü " ekini ve nesli " bozmak küçük ölçekli bir iş değildir. Yaşadığımız dünyada bu imkanlara sahip olan küresel güçler, insan nesli üzerinde planlı ve proğramlı çalışmalarla yeni kuşakları fikren değiştirmek, ahlaken sefihleştirmek için her türlü imkanı kullanmaktadır.
Bu konuda yazılı ve görsel medya araçlarının her çeşidi kullanılarak, insanlar fikren ve ahlaken istenilen kıvama sokulurken; yerine ve zamanına göre ulusal veya küresel ölçekli ekonomik manevralarla da tarım ve sanayi alanındaki gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.

  Yarım yüzyıl önce tarım alanında ortaya atılan " yeşil devrim", " bol ürün" sloganıyla reklam edilerek dünyanın gündemine konulmuştur. İlk yıllarda fenni gübrelerin de desteğiyle bol ürün alınmış. Fakat bu toplumların ikinci yıl ekildiğinde verimli olmadığı için çiftçi her yıl yeni tohum almak için Rockefeller'in ve bir kaç aileden oluşan birliğin üretmiş olduğu tohumları almak zorunda bırakılmıştır.

  Bugün bunlara başta İsrail olmak üzere birçok ülke ve şirket katılmıştır. Çünkü bu işi daha geniş ölçekte ve sürekli hale getirmek için "Moleküler biyolojiden" istifade edilerek bir yıllık ekilebilen kısır tohumlar üretilmiştir. Evet bunlardan bol ürün elde edilmiş ve ürünün dayanıklılığı artırılmıştır. Fakat üründe doğallıktan eser kalmamıştır.

  Ekinin nasıl bozulduğunu görebilmek için, manavdaki sebze ve meyvelere bir göz attığımızda durumun vahameti anlaşılacaktır. Doğallıktan eser kalmamış hepsinin genetiği değiştirilmiş tohumlardan elde edilen, hormon verilerek büyütülmüş yiyecekler olduğu görülecektir.

  İnsan oğlunun bencilleşen hırsını tatmin etmek için giriştiği bu fesat sınır tanımamaktadır. Mısır, pirinç, soya, buğday ve bilumum tohumların genetiği değiştirilerek fıtratı bozulmuştur. Hayvanlara verilen hormon ilaçları ve fenni yem adı altında atıklardan üretilmiş yemlerle beslenen otçul hayvanların da doğallığı bozulmuştur. Fıtratı bozulan bir şey bulunduğu ortamı da bozacağından, tümüyle et ve süt mamullerini etkilemektedir. Teknolojinin atıklarıyla kirletilen kara, deniz ve havanın durumu ise gözler önünde durmaktadır. Fıtrata yapılan müdahalenin karşılıksız kalmayacağı ise muhakkaktır." ( a. g. d. sayfa 56-57 )

  İsterse, hoca efendiler, her gün, her hafta cuma günleri , vaaz kürsüsünden, minberden ve mihrabtan kıyametin koptu kopacağından, alametlerinin zuhur etmiş olduğundan, güneşin batıdan doğmak üzere olduğundan bahsetsinler. Vallahi, ben hissediyor ve anlıyorum ki, insanlığın kıyameti başına kopmuş durumdadır. Toplu ölümler, toplu hastalıklar, ismi, cismi, namı, adı bilinmeyen marazi haller, her gün değişik isimler ve kisveler altında insanlığın karşısına çıkmakta, helak edici dişlerini göstererek, beşeriyetin mahvına sebebiyet vermektedir.

Netice olarak;

  "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkdı/çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır. (Rûm sûresi, âyet 41)

  Yerde yetişen ürünler bozulduğu gibi, can çekiştiği gibi, havada uçuşan kuşlarda nasiblerini almış, toplu toplu ölümleri yaşamaktadırlar. Sulardaki balıklar ve diğer sürüngenler de söz konusu kıyametten nasibini almış, kendilerinden istifade edilemez duruma gelmiştir.

  Hormonlu üretimlerin yanı sıra, teknolojik atıkların da hayatı zehirlediği gözler önündedir. Tüm bu pislikler neden olmaktadır biliyor musunuz? Maalesef, dünya süperleri sadece para kazanma, insanları sömürme uğruna , bu çirkinliği, söz konusu ahlaksızlığı icra etmektedirler Yani; benlik, hırs, ihtiras, çok kazanma, öfke ve azap uğruna insanlığın ve tüm canlıların toplu ölümlerine sebebiyet verilmektedir. Aslında, dünya insanlığının, tüm canlıların kurtulması için bir tek çare bulunmaktadır. O da nedir biliyor musunuz?

  Kur'an'a dönüş, Kur'anî emirleri hayata geçirme planıdır. İşte, bu öneri ne zaman baş tacı edilirse, günlük hayata intikal ederse, insanda kurtulacak, börtü, böcekde kurtulacaktır. Mevzumuzu şu ayeti kerime ile bitiriyorum, selam ve dua ile..

"Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Ben Müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?" (Fussılet sûresi, âyet 33) Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir/ Hollanda

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *