Malatya'nın kutsal balıkları
  "İçinden taze et  (balık ) yemeniz ve takacağınız bir süs ( eşyası ) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde ( suları ) yara yara gittiklerini de görüyorsun. ( Bütün bunlar ) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir." (Nahl sûresi, âyet 14)
    "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini , kendi katından ( bir lütfu olmak üzere ) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır." (Câsiye sûresi, âyet 13)

    Yeryüzü, gökyüzü, denizler, denizin içindekiler, nehirler, ırmak ve içerisindekiler, dağlar ve ovalar, tepeler ve bayırlar, ormanlar ve ağaçlar , yağmur, dolu, kar, şimşek, gök gürültüsü, börtü böcekler, balıklar, sürüngenler, tüm hayvanlar, icad edilen her şey insanoğlunun emrine müsahhar, amade kılınmıştır.

    Ama, gelin görün ki,  gönül ve sinelerinden bir türlü putçuluğu, yaratılmışa kutsallık atfetmeyi, fetişizmi, şamanizmi kalb ve gönüllerinden bir türlü atamayan zavallılar, her gün değişik şekilde put üretmek, puta tapmak için fırsat kollamakta, imkan yoklamaktadır.

    Bulduğu anda da, sanki " mal bulmuş mağribi" gibi hemen ona sarılmakta, onun etrafından yüzlerce, mitoloji, efsane, hikaye uydurmaktadırlar. Asırlar öncesi böyle idi, bu günde böyledir. Öylesine, tekniğin, teknolojinin, icad ve keşiflerin, makine çağının, havada ses hızından öte giden uçakların uçması mes'eleyi değiştirmemektedir.

    İsterseniz; " En son bunu da görmüş olduk" (!) mevzusuna girelim. 24 Ocak 2014 akşam haberlerini takip ederken, karşıma, beni şaşırtacak, akıl ve mantığımı dümura uğratacak bir haberle karşılaştım. Aslında, buna benzer haberlerle, ifşaatlarla her zaman karşılaşan bir toplumuz. Ama, bu farklı bir haber oldu.

    Örneğin, buzağı doğuyor, bir tarafında" Allah" kelimesi olduğunu, yazdığını iddia edenler, doğan Kedi'nin göz renginin farklı oluşunu öne sürenler, dünyaya gelen bebenin altı parmaklı oluşu, çift, yapışık şekilde ikizlerin dünyaya gelişi vb. yüzlerce mes'ele..

    EN SON BUNU DA GÖRMÜŞ OLDUK !


    Haberin başlığı şöyledir: " Malatya'da balıklar kefene sarılıp gömülüyorlar! " Kızık köyünde kutsal olduğuna inanılan balıklar yenilmiyor. Ölü balıklar ise başka hayvanlar yemesin diye kefene sarılıp, dualar eşliğinde mezara gömülüyor. Balıklar öldüğünde, bu durum anonslarla duyuruluyor. Daha sonra ölen balıklar, diğer hayvanlar tarafından yenmesin diye kefene sarılıp dualar eşliğinden mezarlığa gömülüyor."

    " Malatya'nın Arguvan İlçesine bağlı Kızık köyü'nde su kaynağının olduğu yerde barınan balıklar efsanelere konu oldu. Yıllar önce balıkları yiyen ya da onlara zarar veren insanların olduğu söylentileri dilden dile yayıldı.

    Bu inanış, dedelerden torunlarına miras kalarak günümüze kadar ulaştı. Bu nedenle balıklar kutsal ilan ilan edildi. Şimdiye kadar balıkların kerametini bulmak için sayısız araştırma yapıldı. Kutsal olarak görüldüğü için Malatya'lılar bu balıkları yemiyor. Köy muhtarı İbrahim Bozkurt;

    " Kutsal balıkları, kedi ve köpek yemesin diye toprağa veriyoruz. Buradaki balıklar kutsal. Bunlar yenmez. Ama yiyene karışmayız. Cesareti olan varsa gelsin balığı yesin."

    İbrahim Bozkurt AA. muhabirine yaptığı açıklamada, balıkların hikayesinin çok eskiye dayandığını belirterek şunları anlattı:

    " Çok eski zamanlarda köyde yaşayan Hüseyin adında bir muhtar varmış. Köyde o zaman bir kaynak var. Bu kaynaktan köylüler su alıyorlar. Suyu içmek, çamaşır ve bulaşık yıkamak için götürüyorlar. Muhtar ve köydeki bir vatandaş, bu suyun kokusunun misafirlere geleceğini söylemiş. ' Bu balıkların ne kerameti olacak' demiş.

    Biz bu balıkları götürüp atalım demiş. Köylüleri topluyor ve onları ikna ediyor. Bunlar balıkları bir torbaya topluyorlar. Sepetlere dolduruyorlar. Götürüyorlar çalılara, arklara döküyorlar. Döktükleri zaman tabii balıklar yok oluyor. Bu Hüseyin ismindeki muhtarın o zamanlar bir oğlu askerdeymiş. Bu olaydan biraz zaman  geçtikten sonra muhtar oğlunun ölüm haberini alıyor ve peşinden bir kızı ölüyor, kendisi ölüyor. Altı ay içerisinde  bu muhtarın nesli tükeniyor ve ondan sonra yöredeki bütün insanlar bu balıkları kutsal sayıyor."
    " 1990'lı yıllarda köyde görev yapan bir astsubayın gece askerlerine 3-4 balığı yakalattığını dile getiren Bozkurt şöyle konuştu:         " ' Hele bakalım biz ölecekmiyiz' diyor. Balıkları götürüyor. Arguvan'da bir askere temizlettiriyor. Asker balığı pişirmek için tavaya koyuyor. O anda tavadaki balıklar komple kan kesiliyor. Asker gidiyor, komutanına durumu anlatıyor. Diyor ki;     " Tavada pişirirken balıklar kan kesti. Bunları ne yapalım" Komutan "hiç kimseye bildirmeyin" diyor. "Bir çukur kazın götürün o çukura koyun, çukurun üstünü kapatın" diyor. Komutan bu olayı gidip Elazığ'da bir daire amirine anlatıyor. O daire amiri bize bu olayı anlattı. " (Muhabir: Naim boşkut/ Ramazan Taştaş)
    Sanırım, mes'ele anlaşılmıştır. Aslında, zikredilen köylüler, ölen balıkları yemiyor, ölenleri kefenleyip, mezar kazarak, dualar ederek toprağa, ebedi (!) uykusuna veriyorlar. İnşaallah, günümüz Türkiye'sin de geçerli olan bir amel daha bulunmaktadır. Telkin vermek.. Bunu da yapmaları lazım!. Ölen balıklar, Münker ve Nekir meleklerine karşı rahat, kolay hesap versinler...

    Netice olarak;

    Aman Ya Rabbi!.. Ülkemizin her yanı, toz-duman!.. Her yerde bir uydurma, her yerde bir saçmalık mevcut. Hani, tarihte olmuş, yaşanmış ve Kur'an'da da enine-boyuna izah edilen " Buzağıya tapma" olayı vardır. Hz. Musa Sina'dan dönünceye kadar, Samiri isimli putçu insan, bir buzağı yapmış, hemen oradaki insanları ona secde ettirmişdi.  Buyrun o ayeti kerimeyi:
    "Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi. Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?" (Taha sûresi, âyet 86)
    Evet, putçu Samiriler halen bitmiş değildir. Kimileri balıkları kutsallaştırır, kimileri Baykuş, kimileri Leyleği, Güvercini, şeyhini, üstadını, ağabeyini, tarikatını, hatta şeyhini peygamberden ileri makama ulaştırırlar. Tüm bunlar neden yayılma alanı, çoğalma sahası bulmaktadır biliyor musunuz?  Hocalar, bu tür zevzekliklerin üzerine gitmedikleri içindir. Bu gün muhtar " Balıkları Kutsallaştırır" yarında, köyün tavuklarını, horozlarını, civcivlerini, atlarını, beygirlerini, merkeplerini, ineklerini kutsallaştırırlar.

    Aslında, İnek dedim de, bu gün Hindistan ülkesinde İneğe tapınma, ona " Allah" diye ibadet ve taatte bulunma, her geçen gün dozajını artırmakta, günden güne, Hindistan sokaklarında, caddelerinde yaşlanmış kocamış (!) İneklerden geçilmemektedir.  

    Ne diyelim: Zikredilen köyün muhtarına yeni bir fikir  vermek istiyorum: Ölen balıkları defnettikten sonra, balık mezarlarının üzerlerine türbe yapma, sanduka geçirme, her sandukanın başına köylülerden bir görevli tayin etme mes'elesi.. Yani, Cahiliye döneminde, Safa ile Merve arasındaki Es'af ve Naile putları yeniden hortlamış oldu. Oldu olacak, Lat, Menat, Hübel ve Uzza putlarını (!) da yaşama geçirsinler!.. Rabbim! Kur'ânî şuur versin!.. Selam ve dua ile.. 

    Şerafettin Özdemir/ Hollanda

Haberin başlığı şöyledir: " Malatya'da balıklar kefene sarılıp gömülüyorlar! " Kızık köyünde kutsal olduğuna inanılan balıklar yenilmiyor. Ölü balıklar ise başka hayvanlar yemesin diye kefene sarılıp, dualar eşliğinde mezara gömülüyor. Balıklar öldüğünde, bu durum anonslarla duyuruluyor. Daha sonra ölen balıklar, diğer hayvanlar tarafından yenmesin diye kefene sarılıp dualar eşliğinden mezarlığa gömülüyor."

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *