Tüm İslam ülkelerinde olduğu gibi, maalesef, kadınlarımız, annelerimiz, kız kardeşlerimiz, teyzelerimiz, halalarımız, İslam'ın kendilerine tanımış olduğu hakkı yaşayamamakta, Allah'a karşı kulluk görevlerini eksik, kör-topal yürütmektedirler.
Neden ve niçin
Çünkü, geleneksel İslâmî düşünce, kadınların evlerinden dışarı çıkmamalarını, ibadetlerini evlerinin karanlık köşelerinde ifa etmelerini istemektedir. Klasik, an'aneci, örfçü düşünceler, kadınların, tahsil yapmamasını, sokağa çıkmamasını, camiye, cemaate, dini etkinliklere katılmamasını istemektedir.
Onun içindir ki, yazımızın başlığından da anlaşılacağı gibi, ülkemizde , kadınların bütün hakları gasbedilmekte, Allah'a karşı kulluk görevlerinin tatbikinde erkeklerin inayetine, yardımlarına, lütuflarına bırakılmış durumdadır. Eğer, erkek, isterse hanım efendi dışarı çıkabilir, herhangi bir toplantıya, dini eylemlere katılabilirler. Aksi halde, erkek istemedikten sonra, kadın evinde esir, köle, cariye, özgür olmayan, erkeğinin eline bakan bir durumda yaşamaya, baskılara, dayaklara, darplara, sıkıntılara sabretmeye mecburdur. Camilere gidemez, cumadan bihaber, en yakınlarının bile cenaze namazlarına katılması, onların ruhu için dua etmesi, gelenekçi çevrelere göre yasaktır, günahtır ve ayıptır.
Üç beş sene önce idi. Bir yakınımın cenazesine katılmak için alel acele Adana'ya gitmiştim. Tabii ki, cenaze namazı kılınmamış, bizleri bekliyorlardı. Çevreye göz gezdirdim, hanımlar bir köşede toplanmış erkeklerin cenaze namazını kılmalarını beklemekteydiler.
Cenaze ile ilgilenen kişilere dedim ki, " Hanımlar da arka taraflarda saf bağlasınlar, cenaze namazına iştirak etsinler!" Ama, nasıl bir cevap aldım biliyor musunuz? " Hocam!.. Biz, komünist değiliz, kadınlar cenaze namazı kılamazlar!.." Bu sözler karşısında dilim dilime dolaştı, ne yapacağımı şaşırdım, baktım deveye hendek atlatmak çok zor!.. Tamam tamam!.. diyerek direnmekten vazgeçtim.
Yahu ne demek? Bir cenazenin hanımı, kızları, yakın kadın akraba yakınları, ona dua etmeyecekler, edemeyecekler, bir köşede melül melül yakınlarının cenazesini uzaktan seyredecekler!.. Allah aşkına, böylesi bir mantık, akıl yürütme, düşünce nasıl bir düşüncedir, uygulamaladır ki, kadınlar köle, esir, tutsak durumuna düşürülmüştür?
Ve sonra, kalkıp 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayacaksın!.. Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda ellerde pankart, " Hak istiyoruz!" " Kadına özgürlük" " Yeter artık" " Erkek hegemonyasına son" vb. gibi sloganlarla sokakları inleteceksiniz. Hayır ve kesinlikle hayır!.. Bu yürüyüşler samimi değil, faydalı değil, sadece biriken tepkileri, öfkeleri içe atma, gayız ve kinleri hapsetme demektir!..
Oysa, Asr-ı Saadet dönemine, peygamber (sav)'in hayatına, hanımlarının yaşantılarına, konuşmalarına, hak aramalarına gittiğimiz zaman görülecektir ki, o devrin hanımları yiğitliklerini göstermişler, Bedir, Uhud vb. tüm cihad ve gazvelere iştirak ederek yaralıların yaralarını sarmışlar, su isteyenlere su götürmüşler, daha doğrusu " gönüllü hemşirelik" görevi yapmışlardır.
İsterseniz, Resulullah (sav)'in hanımlarından birisinin bir kahramanlığını ifade edeyim. Edeyim de, günümüz kadınları o yiğitlikten, cesaretten utansınlar!.. Kahramanımız Ümmü Seleme (ra)' dır..
"Hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber (sas) umre yapmak ve Kâbe'yi ziyaret etmek amacı ile 1400 kişilik sahabe topluluğu ile Mekke'ye doğru yola çıktı. Kureyşiler ne olursa olsun Müslümanları Mekke'ye sokmamaya karar vermişlerdi. Hz. Peygamber (sas) savaşmak için değil, Kâbe'yi ziyaret etmek için geldiklerini iletmesi için Osman b. Affan (ra)'ı elçi olarak gönderdi. Daha sonra Mekke temsilcileriyle Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı.
Hudeybiye Antlaşma maddelerinin bir kısmı Müslümanların aleyhine görünüyordu. Zira antlaşmaya göre Müslümanlar o yıl içinde Kâbe'yi ziyaret edemeden geri döneceklerdi. Ertesi yıl ise ziyareti üç gün içinde yapacaklar ve Mekkeliler ile her hangi bir ilişkiye giremeyeceklerdi. Ayrıca Mekke'den hiç kimse velisinin izni olmadan Müslümanların tarafına geçemeyecek; aksi takdirde geri gönderilecek, Medine'deki Müslümanlardan biri Kureyş tarafına giderse iade edilmeyecekti.
Bu şartlar karşısında neredeyse bütün ashap hayal kırıklığı içindeydi. Hz. Peygamber (s.a.s) yanındakilere,"Kalkın tıraş olun, kurbanlarınızı kesin." talimatını verdi. Ancak Ashaptan hiçbiri bu emre icabet etmedi. Onların üç defa tekrar edilmesine rağmen emre kayıtsız kalmaları, Hz. Peygamber (s.a.s.)'i son derece üzmüştü. Bu tavra çok şaşırdı, çaresiz bir şekilde hanımı Ümmü Seleme (r.anha)'nin çadırına girdi.
Ümmü seleme (r.a) onun bu tavrından ve yüzündeki ifadeden olağanüstü bir şeyler olduğunu fark ederek meseleyi sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) hadiseyi kendisine aktardı. Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.anha), "Ey Allah'ın elçisi! Emretmek yerine yapmanız, bu sıkıntıdan daha iyidir. Siz çıkın, onlarla konuşmadan işinizi yapın, saçınızı tıraş edin ve kurbanınızı kesin, onlar size uyacaklardır." tavsiyesinde bulundu.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bunun üzerine kalktı, çadırdan dışarı çıktı. Medine'den getirmiş olduğu kurbanları kesti. Bunu gören sahabiler onun bulunduğu tarafa doğru yönelerek kurbanlarını kesmeye başladılar. Bu şekilde Ümmü Seleme (r.anha), tıpkı ilk vahiy geldiğinde sıkıntı içerisinde gelen Hz. Peygamber (s.a.s)'e sahip çıkıp sakinleştiren, teselli eden Hatice bt.Huveylid (r.anha) gibi onu rahatlatmış, büyük sıkıntıdan kurtulmasına vesile olmuştur." (Diy. Aylık Dergi, Haziran 2010, A. Apak, sayfa 64)
Netice ve sonuç olarak;
İşte, isimleri tarihe altın harflerle yazılan, yazılmış bulunan böylesi hanım efendilerdir. Yani, Hz. Hatice, Hz. Âişe, Hz. Ümmü Seleme (r. anha) gibi hanım efendilerdir. Onları ne kadar rahmetle ansak, ruhlarına dualar, Fatihalar göndersek çok çok az gelecektir. Asıl onları 8 Mart Dünya Kadınlar gününde yâd etmek, isimlerini bayraklaştırmak gerekir. Yoksa, Batı ülkelerinin, ABD'nin icad etmiş olduğu , el gördülük, kadınlar için yürümek, slogan atmak, bağırmak, çağırmak hiç bir hakkın elde edilmesine sebep olmayacaktır ve olmamıştır.
Öncelikle, ülkemiz hanımları, haklarını Dini yönden, Kur'ânî yönden aramalıdırlar.. Çünkü, erkeklerin yaşamış oldukları tüm haklar, kendilerininde en tabii kul hakkıdır, insani haklarıdır. Erkeklerin, kendilerine cuma günleri bir araya gelerek, "el almaları" " zikir çekmeleri" " Yasin Okumaları" sonrada ölülerinin ruhlarına hibe etmeleri hakları değildir. Tüm bunlar, göz boyama, aldatma, zamanları boşa harcamadır. Allah'ın emirlerini tam ve kamil şekilde yerine getirirlerse, işte, o zaman haklarını almış olacaklardır. Rabbim!.. Bu uğurda cehd ve gayret gösteren zümreden eylesin!. Kulluk bilinciyle hareket eden, bu uğurda layıkı veçhile İslam'ı yaşayan kullarından eylesin. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir / Hollanda
Yorum Gönder