Türbe dua
" Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rûm sûresi, âyet 30)

  Bu gün yine, ilginç bir konu ile, ilginç olduğu kadar Kur'anî ayetler karşısında çirkin olan, nehyedilen, haram kılınan, yasaklanan, medet umma işlerine kat'iyyen cevaz verilmeyen bir konu ile karşınızdayım. Resulullah (sav)'in mualla, nezih, tertemiz hayatına nazar ettiğimiz zaman kesinlikle göremediğimiz, müşahade edemediğimiz, sahabenin böylesi amelleri kesinlikle kabul edemiyeceği bir davranış biçimidir türbecilik. 

  Bilhassa, millet olarak Türkiye topraklarına, Anadolu yurduna göz attığımız zaman görmekteyiz ki, aziz vatanımız türbelerle, türbecilik eylemleri ile dop doludur. Tabii ki, türbelerin bulunması, var olması ülkemiz ve milletimiz adına bir kültür zenginliği, bir var olma halidir. 

  Türbelerde medfun bulunan zatlar sıradan, basit insanlar olmayıp, bu millete hizmet etmiş, gerek manevi sahalarda ve gerekse cihad meydanlarında kahramanlık yapmış yiğitlerin mezarlarıdır. Ancak, bizler, onların ruhlarına dualar gönderirken, hiç bir zaman hatır ve gönlümüzden çıkarmazken, bu günkü, bilhassa hanım cemaatlerin yapmış oldukları türbe ziyaretleri, türbe etrafındaki tutum ve davranışları midemizi bulandırmakta, ikrah, nefret içermekte, Tevhidi davamızın önünde bir zillet olarak, bir çirkinlik olarak tezahür etmektedir. 

  Çünkü; ".. din, tarihin bütün dönemlerinde ve bütün toplumlarda daima kendisiyle karşılaşılan evrensel bir olgudur. Din, insanı ve hem içten hemde dıştan kuşatarak onun düşünce ve davranışlarında kendini gösterir. İnsanoğlu, tarih boyunca kendisinin insan üstü bağları bulunduğunu, ihtiyaçları için onu aşan yüce bir kudrete yönelmesi gerektiğini düşünmüştür.

  Gerçek şu ki, insanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması, onun gücüne güç katmakta; dua, niyaz ve iltica insanı ulvileştirmektedir. İnsan sosyal bir varlık olmakla birlikte onun bir de iç dünyası vardır. Bu sebeple din, yalnızlık, çaresizlik, hastalıklar, kederler, korkular, kayıplar, musibet ve felaketler karşısında insana ümit, güven ve teselli sağlayan en son sığınak olagelmiştir.

  Esasen dua da, Allah'ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardımını ifade eder. Bu itibarla, dua sınırlı, sonlu ve âciz varlık olan insanın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi olan Allah'la kurduğu bir köprüdür." (Diy. Aylık Dergi, Haziran 2003, M. Canbulat, sayfa 33)

 "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz." ( Hadisi şerif). Maalesef, bu gün olduğu gibi, Resulullah (sav)'in devrinde de bir dönem kabirlerde, mezarlarda bir takım nahoş olan, tevhidle bağdaşmayan, kabirlere koşma, bir takım çirkinlikler, günahlar sergilenmekte idi. Bunun üzerine, Resulullah (sav) böyle bir çirkinliğe, günaha meydan vermemek için kabir ve mezar ziyaretlerini yasaklamıştı. 

  Ama, ümmet Tevhidi düşünceyi kavradıktan, kavrama olgunluğuna eriştikten sonra, erkek ve kadınlara kabir ziyaretlerini serbest bırakmıştır. Çünkü, ümmet tevhidi düşüncede kemale ulaşmış, put ve putçuluğun ne menem şey olduğunu kavramaya başlamıştı. 

  Aynı yasaklanan dönemde olduğu gibi, bu gün, türbelerle, türbecilikle bezenmiş ülkemizde, görülen odur ki, bilhassa, hanım cemaatler arasında % 99 oranında yapılan hareketler, ameller, eylemler düşünen, Kur'an'a dilbeste olmuş insanları tedirgin etmekte, bu işin sonu nereye varacaktır diye kara kara düşündürmektedir.
Hakikaten, bu işin, yani, ülkemizde çirkin türbeciliğin sonu nereye varacaktır?.. Başkanlığımız, bu mes'eleye ağırdan davranmakta, vaaz, hutbe ve mihrablarda gündeme getirilmesini istemez gibi gözükmektedir. 

  " Şühpesiz, İslâm Akaidi tevhid inancı konusunda oldukça hassastır. Bu itibarla, bir müminin gerek kabir ziyaretleri esnasında gerekse burada yapacağı duada nelere dikkat etmesi gerektiği hususunda gerekli hassasiyeti göstermiştir.

  Önceki peygamberlerin mesajlarının, tarihi süreç içinde, çeşitli etkenlerin yanı sıra, vefat eden büyük zatlar hakkında gösterilen aşırı saygı ve tazim sebebiyle tevhitçi özünü yitirmiş olmaları ve gerçek özünden sapmış bulunmları, İslâm'ın bu hassasiyeti göstermesinde ne denli haklı olduğunu ortaya koymaktadır. 

  Nitekim Yahudi ve Hristiyanların peygamberlerini putlaştırdıklarına ve mezarlarını mabet haline getirdiklerine şahit olan Hz. Peygamber, aynı hususlara kendisinin de konu olabileceğinden kaygılanmış ve bu konuda ümmetini uyararak gereken tedbirleri alma ihtiyacını duymuştur. Genel kültürü ve dini bilgisi zayıf olan kimseler, mabetle mezarı birbirine karıştırabilmekte, mezarda yatanın insan üstü bir varlık olduğuna inanabilmektedir." ( a. g. d. sayfa 33-34 )

  İsterseniz, Hristiyan toplumları içerisine yolunuz düşerse bir etrafınızı gözden geçiriniz. Ne göreceksiniz biliyor musunuz? Köşe başlarında yer yer İsa'nın bir kulübe içerisinde veya dikkât çeken yerlerde küçük küçük heykellerini, çarmıha gerilmiş halini temaşa edeceksinizdir. Tabii ki, bu böyle olmakla kalmamaktadır. Heykelciklerin etraflarında yanan mumlar, çeşit çeşit , renga renk buket buket çiçekler dikkat çekmektedir. Oysa, İslam'da, kabir veya mezar ziyaretleri farklı olmalıydı. Kabirler, hayatta olanları uyarıcı, eğitici bir mektep, bir ibret yeri haline gelmeliydi. Yani, insan, ne kadar yaşarsa yaşasın, sonlu, ölümlü, ömrünün kısa süreli olduğunu ifade etmeliydi. Ama, olmadı.. Yaşayan insanlar, mezarlara ziyarete gittikleri zaman, kendi kendilerine acımayı, üzülmeyi bir tarafa ederek, koltuklarında taşımış oldukları Kur'an'larla ölüyü kurtarmaya, münker-nekire hazırlamaya gayret (!) ettiler. 

  Halbu ki, ziyaret edilen ölüden ziyade kendisi himmete muhtaç, yardıma ihtiyacı olan bir fani olmalıydı. Acınacak haline kendisi acımalıydı. Üç günlük dünya aleminde, kendisi, dürüst, ahlaklı, namuslu, muttaki bir mümin olarak yaşamalıydı. Hal böyle iken, nerede kaldı kendisinin ölüyü kurtarma düşüncesi olmalıydı..
 Dolayısıyla; " .. Tarih boyunca kabirler, değişik gayelerle ziyaret edilmiştir. Genel olarak mezarlar, Allah'ın ihsan ve yardımının insanlara en yakın olduğu yerler olarak görülmüş; başı darda kalan insanlar, dertlerine deva bulmak için buralara koşmuşlardır.
Bu alemde yalnız ve âciz bir halde bulunduklarına inanan kimseler, yalnızlık hissini gidermek için atalarının bulunduğu mezarlardan medet ummuşlardır. Bilgi seviyesi yükselen kimseler ise mezarları daha değişik amaçlarla ziyaret etmişlerdir." ( a. g. d. sayfa 34 )
Netice olarak;

  İsterseniz, yukarıdan beri izah etmiş olduğumuz olumsuz, menfi kabir ziyaretlerinin nasıl yapıldığını Hacı Bayram camii etrafında, Eyyub Sultan türbesinde, Yuşa tepesinde ve benzeri yerlerde görebileceksinizdir. Halbu ki, kabir ziyaretleri yapılırken, dilek, temenni, niyazdan ziyade, orada yatanların ruhlarına dua edilmeli, dua edenin de bir gün oraya geleceği hatırdan çıkarılmamalı idi. 

Ama, tüm bunlar yapılmadı, yapılmamaktadır. Niçin ve neden? Çünkü: 
" .. Türbe ve mezarların Allah rızası, dilek, hacet ve bereket, genç kızların çabuk evlenmesi, evlenmek isteyen ve evlenemeyenlerin nasiplerinin açılması, türbedeki zatların ruhlarına fatiha, dua okumak, sevap kazanmak ve şefaatlerine nail olmak, bela ve musibetlerden kurtulmak, büyülerin bozulması, askere giden gençleri uğurlamak, hastalıklardan ( delilik, baş ağrısı, felç, sinir, sancı, saralı, havale geçiren, ruhî bunalımla, alerjili, ağız eğriliği vs.) şifa bulmak, maddî ve manevî sıkıntılardan kurtulmak, çocuğu olmayanların çocuğunun olması, hamile iken çocuğu düşen, çocuğu doğar doğmaz ölenlerin , çocuklarının yaşaması, yürümekte zorluk çeken bebeklerin yürümesi ve sütü olmayanların annelerin sütünün çoğalması, hacca giden yakınlarının selametle dönmesi, türbede yatan ulu kişinin, keramet ehli olduğu, onun ruhaniyetinden istifade edilmesi vb. amaçlarla ziyaret edildiği görülmektedir." (a. g. d. sayfa 34- 35)
  Daha doğrusu, ümmet ve hele millet olarak bizler, yanlış, haram, kerih olan kabir ve türbe ziyaretlerinden kurtulmamız bir zorunluluktur. Elbette, mezar ziyaretlerini yapmalıyız. Yaparken, her hangi bir taşkınlık yapmadan, ölmüş faniden her hangi bir dilekte bulunmadan yapmalıyız. 

  Türbe ziyaretinde, ona karşı her hangi bir namaz kılmadan, düşünerek, ibret alarak, dualar ederek ziyaretlerde bulunmamız lazımdır. Aksi halde, şirk, riya, Tevhidi düşünceye ters düşen amellerimiz, bizleri daha büyük günahı kebairlere sürükleyecek, put ve putçu durumuna düşürmüş olacaktır.
Rabbim!.. Aziz milletimize Kur'ânî düşünceler nasip eylesin. Onun çizmiş olduğu, göstermiş bulunduğu hedeflerden saptırmasın! Âmin!.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir/Hollanda

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *