İslam ve Çocuk
"Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır." (Tahrîm sûresi, âyet 6)

Çocuklarımız, bizim her şeyimizdir. Evlerimizin süsü, gönlümüzün süruru, ülkemiz ve insanlık adına yarınların teminatıdır. Nice nice çocuk olmayan evleri görür ve onlar adına üzülürüz. Çünkü, tıpkı, kuş cıvıltıları gibi, çocukların cıvıl cıvıl ses vermeleri, kendi aralarında kuşlar misali oynamaları, dedenin dizine oturup, babanın, annenin kucağına sığınmaları ne demektir? Lakin, tüm bunlar olurken, büyüyen, yetişen yavrularımızın istikballeri, yetişmeleri, hayata güzel bir şekilde atılmaları için neler yapıyoruz, neler yapmamız lazımdır?
"Psikologlar, ergenlik ve çocukluk dönemlerinin gelişme ödevlerini araştırmaya önem vermişlerdir. Gelişme ödevleri, çocuğun düzgün bir şekilde nefsî gelişmesini sağlaması için öğrenmesi gereken şeylerdir. Psikologlar, ergenlik ve çocukluk dönemlerinde gelişmenin sağlanması için önemli birkaç gereksinimi dile getirdiler. Bunlardan biri, çocukluk döneminde çocuğun şahsiyetinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi için " güven duygusu"nun gerçekleşmesidir.
Çocukta güven duygusunu gerçekleştirecek olan ona sevginin, şefkatin, iyi davranışın gösterilmesi, ona değer verilmesi ve takdir edilmesidir. Bu, onun kendine güven duygusunun gelişmesini sağlar, şahıslara karşı olumlu bir anlayışının oluşmasına yardımcı olur.
Rasûl (s. a.s.), torunları Hasan ve Hüseyin'i sevgi ve şefkatle sarar; onları önemser, sırtında taşır ve öperdi. Üsame b. Zeyd anlatır: " Bir akşam, bir ihtiyaç için, Rasûl (s.a.s.) 'in kapısını çaldım. Rasûl ( s.a.s.)'in sırtında, ne olduğunu bilmediğim, örtülü bir şey vardı. İşim bitince sordum: Arkanızdaki üzeri örtülü şey nedir? Açınca baktım ki Hasan ve Hüseyin, kalçalarına asılmış vaziyetteler. " Bu ikisi, oğullarım, kızımın oğulları, Allah'ım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev. Onları sevenleri de sev." buyurdu." (Hadis ve Psikoloji, m.o.necati, sayfa 189-190)
Rasulullah (sav)'in hali, çocuklara karşı tutumu böyle iken, yavrularımıza karşı bizlerin davranış, tutum ve hoş görüleri nasıldır? Şahit olduğum kadarıyla, zannederim bu konuda sınıfta kalmış oluruz. Çünkü, en basiti, Cuma günleri, Bayram, kandil ve Teravih gecelerinde camilere gelen çocuklarımız, büyükler tarafından, görevliler tarafından azarlanmakta, öfkelenilmekte, hatta, bir daha gürültü yapmamaları için çocukların camiye getirilmemesi sitemlerle duyurulmaktadır.
Çocuklarımız evlerinde, anne, babalarının, büyüklerinin yanlarında yine horlanmakta " het" "hüt" " döverim" "asarım" "keserim" tehditleriyle çocuklarımızın gözleri korkutulmakta, psikolojileri bozulmaktadır. Ondan dolayı, bu defa çocuklarımız, normal, serbest, özgür iradeli , şahsiyet sahibi, kişilikli bir şekilde yetişmemektedir. İçe kapanık, boynu bükük, pısıl pısıl, ezilmiş, baskı altında yetişmiş bir şekilde büyümektedirler.
" Bera anlatır: " Rasûl ( s.a.s.)'i, Hasan'ı omuzlarına almış bir vaziyette gördüm. Allah'ım, ben bunu seviyorum, sen de sev." buyurdu.
" Rasûl ( s.a.s.)'e soruldu: Ailenden sana en sevimli olan kim? Hasan ve Hüseyin. Fatıma'ya " Oğullarımı çağır." derdi. Onları koklar ve kucağına alırdı."
Ebu Bureyde anlatır: " Rasûl (s.a.s.) bize hutbe okuyordu. Birden, Hasan ve Hüseyin, üzerlerinde kırmızı gömlek olduğu halde, düşe kalka geldiler. Rasûl ( s.a.s.) minberden indi, onları tutup önüne koydu. Sonra: Allah " Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihan sebebidir." derken ne kadar doğru buyurmuş. Şu iki çocuğun düşe kalka geldiklerini gördüm, dayanamadım, sözümü kesip onları buraya getirdim."
Abdullah b. Şeddad babasından rivayet eder: " Rasûl ( s.a.s,) öğle veya ikindi namazlarından birinde, Hasan ve Hüseyin'i kucağında huzurumuza çıktı. Rasûl (s.a. s.) ilerledi ve namaz için onu yere koydu. Namaza durdu, secdeye vardı ancak uzattı. Anlatan derki başımı kaldırıp baktım ki çocuk, Rasûl ( s.a.s.)'in sırtında, hemen başımı secdeye koydum. Rasûl (s.a.s.) namazı bitirince, cemaat sordu: Ya Rasulallah, namazın ortasında secdeyi uzattın, bir şey oldu veya vahiy geldi sandık. Hiç bir şey olmadı ancak oğlum sırtıma bindi, kendi ininceye kadar kalkmak istemedim." ( a. g.e. sayfa 190-191)
Oysa, günümüze geldiğimizde her halimiz, çocuklarımıza karşı tavrımız çok çok farklıdır. Rasulullah (sav) devrindeki hoş görüyü kaybetmiş, öfkeli, azgın suratlı, hemen bizi azarlayacak gibi bir haldeyiz. Her hafta, camii kürsülerimizde, cemaatlerin mescidde nasıl oturmaları gerektiği , " sus" bile dememeleri hususunda tembih üstüne tembihlerle karşı karşıyayız.
Sanki, mescide gelmekte olan Müslümanlar, esir, dilleri bağlanmış, soru soramazlar, bilgi alamazlar, yasaktır, günahtır kabilinden baskılarla yüz yüze bırakmışlar insanları. Hatta, sürekli diz üstü oturmak müstehap olup, dizlerini uzatmaları kat'iyyen yasaktır.
Dolayısıyla, biz çocuklarımızla çocuk olamıyoruz. Onların dünyasından habersiz, eskilerden, atalardan, dedelerden örnekler göstererek, çocukların yetişme çağını anlamak istemiyoruz. İnternet yasak, futbol günah, Tv. karşısında çakılıp kalmak beyhude zaman öldürmek vb. kuruntularla onları her şeyden alıkoymaktayız. Halbu ki;
" Önemli gelişme ödevlerinden biri de bedenlerinin; oyunlar ve spor oyunları yoluyla vücut sağlıklarının geliştirilmesidir. Rasûl ( s.a.s.) çocukları ve gençleri ok atmaya, bunu en iyi bir şekilde yapmaya teşvik ederdi. " Rasûl ( s.a.s.) çarşıya çıkınca, Eslem kabilesinden bir grubun yarıştığını gördü: "Ey İsmail oğulları! Atın, babanız İsmail atıcıydı." İki takımdan birini tutarak, "Atın! Ben falan takımdanım." deyince atmayı bıraktılar. " Atın " dedi fakat sordular: " Ya Rasulallah, sen falan takımı tutarken biz nasıl atarız?!" " Atın, ben hepinizle beraberim." buyurdu." ( a.g. e.s.191 )
Netice olarak;
Yetişmekte olan neslimizle ilgilenmek, onlarla aynı yaşı yaşamak zorundayız. Çocuklarımızın her hayırlı amelde yanında olmalı, piyes, tiyatro, edebiyat, şiir yarışmaları, sanat, matematik, vb. her alanda onlara destek olup, başarılarını kutlamalıyız.
Kur'an'ı Kerim'i okuma,. anlama ve yaşama yarışmalarında, ellerimiz patlarcasına onları alkışlamalı, başta Arapça , İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca vb. lüzumlu, gereksinim duyulan lisanları öğrenmeleri için tüm imkanlarımızı kullanıp, yardımcı olmalıyız.
Haram yolları, kötülükleri, içkiyi, kumarı, sigarayı, uyuşturucu maddeleri anlatırken, satanizmi izah ederken korkutmadan, cehennemde yakmadan izah etmeliyiz.
Çocuklarımızın, kabiliyetini, neye, nerelere hevesli ve meyyal olduğunu iyi tesbit etmeliyiz. Sesi kötü, çirkin bir çocuğu, illada, imam olacaksın, müezzin olacaksın, hafızlık yapacaksın diye zorlamamak gerekir. Çocuk, resim yapmaya hevesli ise resim yapsın, müziğe yatkın ise müzik yapsın, ressam olacaksa ressam olsun, Müftü olurum, hatip olurum, siyasetçi olurum diyorsa ve bunları beğeniyor, hoşuna gidiyorsa , onları bu yoldan alı koymamalıyız. Rabbim!.. Yetişen neslimize basiret ihsan eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir/Hollanda

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *