Mümin Cennet ve İslam
"Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!" (Fecr sûresi, âyetler 27, 28, 29, 30)

Kâinat var olduğundan bu yana, müminlerin cennete sevk edilişleri, bölük bölük hesaptan, mizandan sonra böylesi bir mutluluğa erişmek ne demektir? Çünkü, hayat boyu tüm iyilikler, hasenatlar, maruflar, ubudiyyetler Allah'ın rızasını kazanarak, O'nun istediği doğrultu da kul ve mümin olarak cennete girmek, envaı çeşit cennet nimetlerinden istifade etmektir. Tabii ki,

Cennete dahil olmak içinde, daha dünyada iken, cenneti hak etmek, cennete uygun kulluk görevlerini, amellerini icra etmek gerekir. Fakirin göz yaşlarını silmek, düşkünün elinden tutmak, yetimin, öksüzün, dulun, yetimin, kimsesizin derdine ortak olmak gaye olmalıdır. Cenneti kazanmak, erişmek için köşe bucak gariban aramak, ağlayanın, miskinin , dertlinin dermanı olmak ehl-i cennetin şiarı ve prensibi olmalıdır.

Onun içindir ki, "Bu âyetlerde de o kâfirlerin karşıtı olan mü'min insanın cennete sevk edilişi anlatılmaktadır. Yüce Divân her iki insan hakkında da kararını veriyor. Allah birini bağlara vurup cezaevine gönderiyor, öbürünü de taltif ederek cennete gönderiyor. Kanaatimize göre ruhun yüce Divânda hesap vermesi, ölümle başlar. Kâfirin zincirlere vurulup azâba atılması, mü'mininde taltîf ile güzel kullar arasına katılıp cennete gönderilmesi de ölümü takiben olur.
Ruh bedenden ayrıldıktan sonra elbette yok olmaz. Çünkü ruh, hulûd ( süreklilik) için yaratılmıştır. Ölmediğine göre milyonlarca yıl âtıl kalacak değildir. Kişinin ruhunun ölümden sonra hesap vereceği, ya cennet nimetlerine veya cehennem azâplarına gönderileceği konusunda âyetler olduğu gibi sahih hadislerde vardır. Bu konuda şu tefsirde dağınık olarak verdiğimiz malûmâtı Allah bilir." (K. Tefsiri, S. Ateş)
Yüce Rabbimiz!,.. Bütün müminlere cenneti âlâyı nasibi müyesser eylesin. Yaşadığımız hayatta, soluklandığımız, her nefes o yola uygun. Kılmış olduğumuz namazlar, sıradan , alışkanlık halinde değil, O'nu görerek kılınmış olmalıdır.

Haccın Arafatında gözler yaşarırken, tıpkı mizanda hesap vermeyi düşünmeli, zekat da Ebu Zerr Gifari (ra)'ın düşüncesi, temel felsefe haline getirilmedir. Sadakalarımız, infaklarımız sürekli , daimiliği korumalı, köşe bucak dertli, derman bekleyeni gözetlemeliyiz. Cennetin gidiş yollarını aramalı, patika, dar boğazlara, sapkın yollara uğramadan doğrudan cennete hareket edilmelidir. Zaten, cennete gidiş, cenneti hak ediş böyle amellerle ana gaye yapılmalıdır.

Esâsen ölüm, her canın, bedeni bırakıp kalkması, Rabbinin huzurunda durmasıdır. Zaten kıyâmet ayağa kalkmak, durmak demektir ki burada kıyâmet ile, Allâh'ın divânın da durup hesap vermek kasdedilmiştir. Biz bu sözlerimizle asıl ruhların cesetlere sokulup bedenlerin kaldırılışı demek olan büyük kıyâmeti inkâr etmiyoruz.

O da umumî kıyâmettir. Onun zamanını Allah'tan başka kimse bilmez. Ama fert fert her insan için daha önemli olan, herkesin kendi kıyâmetidir. Yani bedenden ayrılan ruhunun, Allâh'ın divânında durup hesap vermesidir ki buda ölümle başlar. Ruh bedenden ayrılıp nimet veya azâba gider. Beden ise çözülerek asıl maddelerine karışır. Ferdler için kıyâmet, ölüm ile başladığından bu hitâbın, ölüm sırasında olması, kıyâmette olmasına aykırı değildir.

Ölüm ile âhiret âlemi başlar. Ruh Rabbine gider, O'nun huzurunda durur, hesabını verir: Ya kolay veya güç. Çetin hesaptan geçirilen kâfir ruh cezaya çarpılıp tutuklanır, zindana atılır. Mü'min ruh da iyilerle beraber cennete sokulur.

"Allâhümmec'alnâ minellezîne dehalû cenneteke me'a ibadikessâlihîn âmin yâ Rabbe'l- âlemin!.." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C. 6, sayfa 3047-3048)

Netice olarak;

Gönül ister ki, Müslümanlar, Kur'an'a, İslâm'a ve mütevatir sünnete yaraşır şekilde yaşasınlar, ehl-i cennet olsunlar. Üzerinde yaşadığımız dünya, güllük, gülistanlık, kardeşçe, mümince yaşanır bir yurt olsun. Kimse, kimseyi kırmasın, incitmesin, korkutmasın, sevsin, sevgiyle kucaklasın.

Çünkü, alem-i İslam olarak, huzura, rahat ve rehavete hasret kaldık. Müslümanlar arasında birlik yok, düzen, dirlik, yardımlaşma göklere çıkmış. İkilik, grupçuluk, hizipçilik, mezhepçilik cennet yollarını tıkamış, Allah rızasını kazandırmaz yapmıştır.

Ülkemizde de istenilen seviyede, Kur'an'a uygun, mütevatir sünneti Nebeviyyeye muvafık tesanüd, yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma anlayışı, yaşamı bulunmamaktadır. Kör döğüşü, çekişme kısır döngü halinde ortamı kasıp kavurmaktadır. Milletimiz, bir o yana, bir bu yana rast gele, hedefsiz, gayesiz şekilde koşup yorulmaktadır.

Yarınlarda ne olacak, başa ne gelecek, nesilleri ne gibi bir istikbal beklemekte bilinmemektedir. Onun içindir ki, cennet yolu sanki kapalı, ümmet, millet gayesizliği, mefkuresizliği, Allah rızasını bilmez durumdadır. Rabbim!.. Ümmete ve milletimize hayırlı gelecekler, güzel günler bahşeylesin. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *