Kuran ve Bilgiler
"(Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun ( benim okuduğum Kur'an'ı ) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur. Gerçekten biz, doğru yola ileten hârikulâde güzel bir Kur'ân dinledik de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız." (cin sûresi, âyet 1, 2)

"Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır." (Cin sûresi, âyet 15)

Cinlerin bu sözlerini Resûlüne haber verdikten sonra Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: 

"Şayet doğru yolda gitselerdi, bu hususta kendilerini denememiz için onlara bol su verirdik. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, ( Rabbin) onu git gide artan çetin bir azaba uğratır." (Cin sûresi, âyet 16,17)

Resûlullah (sav)'in Tâif dönüşünde Batn-ı Nahle denilen yerde kıldırdığı sabah namazı esnasında, söz konusu cinler Kur'an'ı duymuşlar, dinlemişlerdi. Tefsirler bu sırada Hz. Peygamber'in onları görmediğini, durumun daha sonra bu âyetlerle kendisine bildirilmiş olduğunu belirtmektedir.

Evet, bu girişten sonra, cinin varlığı, yapısı, mahiyeti, ne olduğu, inançlısı, inançsızı, zararlısı, faydalısı mevzuunda Kur'an ayetlerine dayanarak bilgiler sunacağım. Çünkü, Müslüman kitleleri en çok alâkadar eden konu cin hususudur. Biliri, bilmezi, okumuşu, okumamışı, üfürükçüsü, cincisi, büyücüsü, sihircisi sürekli Cin konusunu işlemiş, insanların, tertemiz, saf, arı-duru hislerini mefluç etmişlerdir. Cin konusunda, S. Ateş hoca, cinler hakkında, meşhur Kur'an tefsirinde ne anlatır, ne anlatmaz hep birlikte görelim:

" l5 nci âyetin sonuna kadar cinlerin sözleri nakledilir, ondan sonra doğrudan vahiy başlar. Bundan dolayı 1-15 nci âyetleri, bir bölüm olarak mütâlâa ediyoruz. Sûrenin birinci bölümünü oluşturan bu âyetlerde cinlerden bir grubun Kur'an dinleyip ona inandıklarını, artık bundan böyle yüce Allah'a ortak koşmayacaklarını, Allâh'ın, eş ve çocuk edinmekten münezzeh olduğunu, içlerinden bir ahmakın, Allah'a yakışmayan bâtıl sözler söylediğini, insanların ve cinlerin Allah hakkında yalan söz söylemeyeceğini sandıkları için o beyinsizin Allah hakkında söylediği yakışıksız sözleri doğru zannettiklerini, fakat bu Kur'ân-ı dinledikten sonra onun yalan söylediğini, Allah'a iftira ettiğini anladıklarını, insanlardan bazı kimselerin, cinlere sığınarak onları iyice şımartıp azdırdıklarını, cinlerinde müşrik kâfirler gibi Allâh'ın, ölen kimseyi diriltmeyeceğini sandıklarını, ğayb haberleri almak, yüce meleklerin sözlerini duymak için göğe çıkmak istediklerini, fakat, gök meleklerle ve ışınlarla beklendiği için ona yaklaşamadıklarını, eskiden gökte oturup haber dinlerlerken, şimdi böyle bir şey yapanın, derhal ışınlarla yakıldığını, artık gökten haber alamadıkları için yerdekilere kötülük mü, iyilik mi yapılacağını bilmediklerini, kendileri arasında da iyiliklerin ve iyi olmayanların bulunduğunu, kendilerinin de çeşitli fırkalara, mezheplere ayrıldıklarını, ne yerde durmakla, nede kaçmakla Allâh'ın dilediğine engel olamayacaklarına inandıklarını, doğruya götüren Kur'ân-ı duyunca Müslüman olduklarını, Rabbine inanan kimsenin, yaptığı iyiliklerin karşılığını tam alacağından ve kendisine haksızlık yapılmayacağından emin olacağını, kendilerinin içinde de Müslümanlar ve haktan sapanlar bulunduğunu, Müslüman olanların doğru yolu arayıp bulduklarını, yoldan sapanların ise cehenneme odun olduklarını söylediklerinin, peygamber (sav)'e vahyedildiği bildirilmektedir.
"Fakat din erbabı, peygamberi doğrulayanlar, cinnin varlığını söylemişlerdir. Eski filozoflardan büyük bir cemaat ve ruhâniyyet ashâbı , cinnin varlığını itiraf ederler ve bunlara süflî ruhlar adını verirler. Onlara göre süflî ruhlar, çağırınca daha sür'atle gelirler ama zayıftırlar. Felekî ruhlar ise çağırıya daha ağır gelirler ama daha güçlüdürler.
" Cinni kabul edenlerde iki kısma ayrılır: Birincilere göre cinler cisim değil, veya cisimde bir hal değil, kendi başlarına kesim ( bağımsız) cevherlerdir. Fakat bu sözden onların, Allâh'ın zatına eşit olması gerekmez. Çünkü bunların cisim ve cismâniyet ( cisimde bir hal) olmaları selûpdur . Selûbda ortaklık, mâhiyette ortaklığı gerektirmez. Fakat varlığı için bir mahalle ihtiyacı olmak bakımından ortak niteliğe sahip bulunan arazlar, nasıl mâhiyet bakımından farklı iseler, bu süflî cevherlerde cisim olmamak bakımından çeşitlidirler: Kimi hayırlı kimi şerli, kimi kerîm, kimi hür, iyiliksever, kimi alçak, bayağı, kötülük severdir. Bunların çeşitlerinin, vasıflarının sayısını yalnız Allah bilir.
" Soyut varlıklar olmaları, haberleri bilmelerine, işleri yapmalarına engel değildir. Bu ruhlar işitir, görür, haberleri bilir, özel işler yaparlar. " Dediğimiz gibi bunların mâhiyetleri çeşitlidir. Bunların arasında insanın yapamayacağı güç, ağır işleri yapanların ve her nev'in, şu cisimler âleminden özel bir nevi cisimle ilişki kurması mümkündür.
Tıbbî kanıtlar gösteriyor ki insanın esası olan nefs-i nâtıka'nın ilk ilişki kurduğu şey, ruhlardır. Ruhlar, kan parçalarından doğan buhârî, latîf cisimlerdir. Bunlar kalbin sol tarafında oluşur. Nefsin ilişki kurmasıyle bu ruhlar, uzuvlarla ilişki kurar. ( Ruhların bedenle böyle ilişki kurması gibi) bu cinlerinde hava parçalarıyle ilişki kurmaları mümkündür. Böylece havanın o cüz'ü, o ruhun mütealleki olur ( ruhla o cüz arasında bağlantı kurulunca) o havanın yoğun cisimde gezmesi vasıtasiyle bu ruhlar o yoğun cisimlerle ilişki kurup onları etkiler, yönetir.
" Bazı kimseler de cinnin, insan bedenlerinden ayrılmış olan ruhlar olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre ruhlar bedenlerden ayrılınca ruhsal âlemdeki ruhsal sırların açılmasıyle güçleri ve olgunlukları artar. Ruhun, ayrıldığı bedene benzer bir beden hasıl olunca, aradaki benzerlik dolayısıyle o ruhla o beden arasında bir çeşit ilişki kurulur ve bedenden ayrılmış olan rûh, kendi bedenine benzeyen o bedene, işlerinde ve düşüncelerinde yardımcı olur. Çünkü cinsiyet ( benzeme), işlerinde ve düşüncelerinde yardımcı olur.
Çünkü cinsiyet(benzeme ), birleşme nedenidir. İmdi böyle bir ittifâk ( uyumluluk), hayırlı canlar arasında olursa o yardımcıya melek denir, onun yaptığı yardımda ilhâm adını alır. Bu uyumluluk kötü ruhlar arasında olursa o yardımcıya şeytân, yaptığı yardıma da vesvese denir." ( K. Kerim tefsiri, S. Ateş)
Netice ve sonuç olarak;

Evet, Kur'an'ın beyanına göre cin vardır. İnançlısı, inançsızı bulunmaktadır. Mekke'ye gittiğiniz de, Cin Mescidini görecek ve ziyaret edeceksinizdir. ( Kapalı olsa da). Ama, mühim olan, cinlerin işlerine karışmamak, onların makamlarına tecavüz etmemektir. Ne yazık ki, bir kısım şarlatanlar, onlarla irtibat kurması neticesin de, insanların başına bela, musibet ve kötülük saçmaktadırlar.

" Cinler lâtîf varlıklardır. Ateşten yaratılan ve insanlar gibi sorumlu olan cinlerinde Müslümanı, kâfiri, iyisi ve kötüsü vardır. Birinci âyette Cinlerden bir grubun, Kur'ân dinleyip sonra kendi aralarında müteakip âyetlerde anlatılan sözleri konuştukları bildirilmektedir.

Bu âyetten anlaşıldığına göre Peygamber (sav), Kur'ân dinleyen cinleri görmemiş, fakat onların Kur'ân dinledikleri, kendisine vahy ile bildirilmiştir. Çünkü görseydi, onların Kur'ân dinlemeleri, vahye dayandırılmazdı. Ahkâf sûresinde anlattığımız üzre İbn Abbâs'tan rivâyet edilen bir haberde de, peygamber (sav)'in, cinleri özel bir surette Kur'ân okumadığı ve onları görmediği, ancak cinlerin sözlerinin kendisine vahyedildiği anlatılmaktadır. ' Abdullah İbn Mes'ûd ise, peygamber ( sav)'in, özel olarak cinlere Kur'ân okumak üzre gittiğini, onlara Kur'ân okuyup onları gördüğünü rivâyet etmiştir." (K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C: 6, sayfalar, 2821, 2822, 2823)

Bu uzun alıntıdan sonra, şunu demek istiyorum: İnsanlar olsun, cinler olsun, her yaratılmış kendi yaratılışına uygun şekilde, Allah'a karşı kulluk görevlerini yapmalıdırlar. Yeter ki, bir kısım cinci geçinen, cinlerle irtibat kurduğunu iddia eden şarlatanlar, ortamı , insanların beyin ve ruhlarını bulandırmasın, anarşizme sebep olmasınlar. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir/ Hollanda

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *