islam ahengi google blog
Kuran'ın Hükümleri Kıyamete Kadar Geçerlidir - 6
    " ( Yahudiler ) Allah'ı bırakıp bilginlerini ( hahamlarını ); ( hristiyanlar ) da rahiplerini ve Meryemoğlu Mesîh'i ( İsa'yı ) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır. " ( Tevbe sûresi, âyet 31 )
    Zikredilen âyeti kerime'ye göre, Yahudilerin Mukaddes Kitaplarını taşıyan sandık birkaç kez düşmanlarının eline geçmiş, Mukaddes Kitap saldırıya uğramış ve bizzat Hz. Musa'ya verilen levhalar kaybolmuştur.

  Yahudi din adamları hâfızalarında kalan bazı âyetleri parça parça yazmışlardı. Babil esaretinde iyi bir yazıcı olan kâhin  Ezrâ, şifahi ve kısmen yazılı olan rivayetleri bir araya toplayıp yahudi mukaddes kitabını meydana çıkarmıştı. Bu hizmetinden dolayı Ezrâ, İsrailoğullarının saygısını kazanmış, bu saygı zamanla o kadar aşırı bir noktaya varmış ki yahudiler, Ezrâ'yı Allah'ın oğlu saymışlardır.

    Aziz kitabımız, yüce Kur'an'da zikredilen kıssalar, tüm bunları bizlere anlatmakta, izah etmektedir. Söz konusu kıssalara bizler, bir hikaye gözüyle, öykü nazarıyla bakmamalıyız. Okuduğumuz kıssalardan, ibret almalı, hayatımızda örneklendirmeliyiz. Onun içindir ki; Hindli bilginlerden Süleyman Nedvî şöyle der:
" Tevrat bir şeriat kitabıdır. Ahlâk ve mev'izaları muhtevî değildir. İncil ahlâk ve mev'izalarla doludur, fakat içinde şeriattan eser yoktur. Zebur kalbi münacatlardan, ilahilerden, dualardan mürekkeptir, fakat diğer sıfatları haiz değildir.

    Hz. Mesih'in İncil'i, güzel hutbeleri muhtevi olmakla beraber, insanları derin derin düşündürecek, insanların fikir ve nazarlarını açacak ufuklardan mahrumdur. Benî İsraillerin kitapları birçok itibarlarla doludur, fakat onlarda hikmetin incelikleri, imanın sırları görülmez. Dünyada ancak ilahî bir kitap vardır ki; şeriat, ahlâk ve mev'izalarla, dua ve münacat ile doludur ve  bütün eski kitaplarını faziletlerini fazlasıyla toplamıştır. Hitabelerin en kuvvetlisi, fikir ve nazarı açacak ufukların en genişi, inceliklerin ve hikmetin, iman ve amelin sırlarının hepsi bu kitabın içindedir.

    Sonra, öteki semavî kitabların hepsi tahrif ve tağyire, çeşitli tercümelerle tebdile uğradığı halde; her türlü tahriften mahfuz ve masun kalan ve vah yolunduğu asıl lisan ile elde bulunan yegâne ilâhî kitab Kur'ân'dır. Bu kitabın hiçbir ayeti, hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası değişmemiştir. Bu kitap, bu suretle, bekâsını kâtiplerin kalemlerine de medyun değildir. Çünkü, bu kitap her devirde yüz binlerce mü'minin kalbinde, hafızasında men kuştur.  Kur'ân, dünyanın her tarafında aynı harfler, aynı harekelerle; bizzat Peygamber (as) tarafından okunduğu gibi, bizzat Hz. Cibril (as) tarafından vahyolunduğu gibi okunmaktadır. Diğer semâvî kitaplar hiçbir veçhile Kur'an'ı Kerîmle kabili kıyas değildirler. Çünkü, diğer kitaplar mânâ itibarıyla vahyi ilâhî olduğu halde, Kur'ân hem lafzı, hem mânâsı cihetiyle vahyi Rabbânîdir. Halbuki, Tevrat'ın ve İncil'in vahyolundukları diller, ölü diller sırasına geçmiş bulunuyor. Çünkü, Tevrat'ın aslî dili olan İbrânice, Buhtunnassar'ın ateşleriyle yok olmuş ve Arâmî ile Süryânî dillerine tahavvül etmişti. Birkaç asır sonra, Hz. Üzeyr, İbrânice'yi ihyaya teşebbüs etmişti.

   İncil'e gelince; bugüne kadar onun hangi dille vahyolunduğu ve ilk önce hangi dille yazıldığı malûm değildir. Hali hazırda elde bulunan en eski İncil nüshası Yunanca ile yazılmıştır. Hz. İsa (as)'ın zamanında Filistin'de konuşulan dilin Yunanca olduğu muhakkak değildir. Kur'ân'ı Kerim'e gelince; bu kitap lafzen ve ma'nen nazil olduğu dil ile mahfuz olan yegâne kitapdır."( resulullâh[.]org ) Böylesi,  güzel bir alıntımızda ifade edildiği gibi, işte, yüce kitabımız Kur'an'ı Kerim budur. 15 asırdır insanı, insanlığı, aşka susamışları, Tevhide gönül vermişleri sulamakta, sulamaya devam etmektedir. Yeter ki, istek sahipleri, iştiyakı olanlar, ona koşsunlar, ona yol bulsunlar, onun yüce hükümleri ile hemdem olabilsinler.

    Diğer taraftan, Kur'an'a, sadece Müslümanlar muhtaç değildir. Tüm insanlık muhtaçtır. Çünkü, onun nüzulü Afrika'yı da, Asya'yı da, Avrupa'yı da, Amerika'yı da, Avustralya'yı da kapsamaktadır. Nerede bir akleden, düşünen insan varsa onları da bünyesine almakta, bünyesinde onun insan oluşunu , düşünce sahibi oluşunu vurgulamaktadır.

   Bilindiği gibi Kur'an'ı Kerim bir defada değil peyderpey indirilmiştir. Peyderpey indirilmiş olması Kur'an'ın sağlıklı bir şekilde anlaşılması ve pratik hayata sağlam bir şekilde aktarılmasıyla da yakından ilgilidir. Peyderpey indirilen ayet grupları, Müslüman toplumun gelişimi ve sorunlarıyla paralel yürümüştür. Ortaya çıkan problemler tedricî olarak indirilen ayetlerle çözüme bağlanmış, toplumun hata ve yanlışları bu ayetlerle düzeltilmiştir. Böylece toplum itikat, ibadet, ahlak ve sosyal kurumların diğer alanlarında tedricî olarak eğitilmiştir.

    Kur'an'ın peyderpey indirilmesi, ortaya çıkan problemlerin yeni indirilen ayetlerle çözümlenmesi, toplum ile Kur'an arasında canlı ve dinamik bir iletişimin kurulmasını sağlamış, Müslümanlar Kur'an'ı kucaklamış ve âdeta onunla bütünleşmişlerdi. İndirilen her ayet grubu vahiy katipleri tarafından yazılıyor ve ashabın birçoğu tarafından ezberleniyordu. Peygamber (as) onları vahiy katiplerine yazdırdıktan sonra şifahî olarak da topluma tebliğ ediyor ve namazlarda onları okuyordu.

    Kur'ân'ın okunması, namazlarla da sınırlı değildir. Mescidlerde ve değişik vesilerle yapılan toplantılarda okunduğu gibi fertler de vakitlerinin bir kısmını Kur'an okumakla geçiriyorlardı. Kur'ân okumak, onu öğrenip öğretmek önemli bir ibadet olarak telakki ediliyordu. Nitekim Peygamber (sa) ' Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenip öğretendir.' buyurmaktadır." ( 1. Kur'an Sempozyumu, M. S. Şimşek, sayfa 395-396)

    Sonuç olarak;

    21. asrın Müslümanları, hiç vakit kaybetmeden, an bu an diyerek Kuran'a yönelmeli, onu  çok çok  okumalı, anlamalı ve güncel hayatlarında tatbik etmelidirler. Çünkü, çağımız, bunu istemekte, bireyler buna muhtaç, evlerimiz, sokaklarımız bu hususu can-i gönülden arzu etmektedir. Hakikaten, şöyle bir çevremize nazar ettiğimiz zaman, görüyoruz ki, çevremiz kir, pis, lağım sularının altında kalmışcasına bir manzara seyir etmektedir.

   Evlerde huzur yok, alış-verişlerde huzur yok, dairelerde bir bedbinlik mevcuttur. Niçin ve neden ? Camilerimizde de, cumalarımızda da, Kuran'ın istemiş olduğu eylemi bulmuş, bahtiyarlığa ermiş değiliz. Niçin? Çünkü, Kuran'ın yansımamasıdır. Hükümlerinin, emirlerinin yaşanmamasıdır. Rabbim ! Arzu edilen o anları göstersin ! Neslimizi, gençliğimizi  onunla haşir ve neşir eylesin. Âmin!.. Selam ve dua ile..

   Şerafettin Özdemir/ Hollanda 

21. asrın Müslümanları, hiç vakit kaybetmeden, an bu an diyerek Kuran'a yönelmeli, onu çok çok okumalı, anlamalı ve güncel hayatlarında tatbik etmelidirler. Çünkü, çağımız, bunu istemekte, bireyler buna muhtaç, evlerimiz, sokaklarımız bu hususu can-i gönülden arzu etmektedir. Hakikaten, şöyle bir çevremize nazar ettiğimiz zaman, görüyoruz ki, çevremiz kir, pis, lağım sularının altında kalmışcasına bir manzara seyir etmektedir.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *