" Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. ( Başka ) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti." ( En'âm sûresi, âyet 153 )

    Dün olduğu gibi, bu günde, maalesef, bid'at ve hurafeler, dozajını giderek artırmaktadır. Tabii ki, bu hususlar, genelde, Kur'an'la hemdem olmamış, Resulullah (sav)'in mesajlarını iyice zihin ve belleklerine yerleştirmemiş kitlelerde ve insanlarda görülmektedir. 

    Bid'at ve hurafelerden, bunların taklidi zararlarından kurtulmak içinde yapılacak husus  şu olmalıdır: Müslümanları, Kur'an eğitim ve öğretiminden geçirmektir.. Sıradan, alışılmış şekilde değil de, yüce Allah'ın emrettiği şekilde, Resulullah (sav) ve sahabe-i kiramın uyguladığı metodu takip ederek, Kur'an ve bu hususta Nebevî emirlere bihakkın sarılmak, yapışmak gerekmektedir. 

    Bu mevzularda, yani bid'at ve hurafelere karşı kesin tavır takınmada, başta her yönüyle örnek ve numune insan Hz. Ömer (ra)'ın hareket tarzı örnek alınmalıdır. Çünkü, o büyük ruh, taklidi hareketlerden ziyade, içtihad taraftarı, düşünen, bu mevzularda kafa yoran, her mes'eleyi Kur'an'a göre yorumlayan, düşünceyi, düşünmeyi dondurmayan bir çalışma içerisindeydi.  Örneğin;

    " Hz. Ömer'in kutsallık anlayışı, oğlunun ve sahabîlerin tam tersidir. O, altında Rıdvan Biatı'nın yapıldığı ağacın Hz. Peygamber'in ölümünden sonra bazı sahabilerce kutsallaştırılmasına kızarak ağacı kestirmişti. Yine cahiliyye döneminden olduğu gibi kabul edilen Hacer'ul-Esved taşına karşı saygı gösterme (=istilam ) geleneğinden son derece rahatsız olmuştur. Tavaf başlangıcı olarak konulan ve muhtemelen bir tür ' gök taşı' olan bu taş hakkında bir keresinde şöyle demiştir:

    " Senin basit bir taş olduğunu biliyorum, eğer peygamberin seni öptüğünü ve selâmladığını görmeseydim bunu yapmazdım."

   Hac vazifesini yaptıktan sonra arkadaşları ile beraber Medine'ye dönerken yol üzerinde Hz. Muhammed'in bir kere namaz kıldığı bir camiye herkesin koştuğunu görünce onlara şöyle demişti:

    " İsrailoğullarının helak olmasının sebebi, onların peygamberlerine ait hatıraları mabetlere çevirmeleridir."

    Nitekim bu gün Mescid-i Nebevi'nin hacc ibadetinin zorunlu bir parçası olarak görülmesinin ve ' sakal-ı şeriflerin Anadolu'da büyük bir ibadet şuuruyla camilerde Ramazan ayında görüşe açılması ve etrafında salavat getirilerek tavaf edilmesi ( kutsanması ) Hz. Ömer'in eleştirdiği kutsallık anlayışının yüzyıllardan beri devam eden örnekleridir. Her iki örnekte de mesajı taşıyan, asıl mesajın önüne geçirilmiştir." ( 1. Kur'ân Sempozyumu, Dr. İ. Güler, sayfa 304 )

   Uzun yıllardan beri, batı Avrupa'nın bir  ülkesinde yaşadığım için, zaman zaman veya Ramazan aylarında yukarıda ifade edildiği gibi, cemaatlerin heyecanını artırmak, camilere daha çok cemaat toplamak, çekmek amacıyla, Başkanlıkça Türkiye'den bir görevli eşliğinde 'sakal-ı şerif ' gönderilmektedir. 

   Aman Ya Rabbi!.. Bilmem ki, böylesi bir tavır ve davranışla, çalışma ile, hasenat mı kazanılmakta, yoksa, seyyiatın içerisinde cemaatlere bid'at ve hurafe mi yaşatılmaktadır? Önce, erkek cemaatlere gösterilmekte, sonraları ise, hanım cemaatlere gösterilerek, etrafında tavaf yapanlar, ağlayanlar, sızlayanlar, kendilerinden geçenler olduğu görülmektedir. 

   Oysa, aynı cemaatlerin evlerinde, duvarlarda asılı bulunan Kur'an'ı Kerim'ler, belki de hiç sahifeleri açılmadan öylece ' kutsal' olarak bekletilmektedir!.. Burada, bir anımı, hem de bizatihi yaşamış olduğum bir hatıramı arzedeyim: 

    Yıllar önce kara yolundan, Irak-Bağdat üzeri  görevli olarak hacca  gitmiştim. Kafileye, İmamı Âzam (ra)'in, türbesini ziyaret ettirdim ve sonra otobüslerde yerimizi almıştık. Ama, gelin görün ki, iki hacımız eksikti. Anons yapıyoruz yok, sesleniyoruz yok, o yana, bu yana koşuyoruz yok yok!.. Netice de, tekrar Mescidin içerisine girmek zorunda kalmıştım. İçeride birde ne göreyim, bizim hacı adayı bey ile, hacı adayı hanımı türbenin etrafında tavaf yapmaktadırlar!..Bu durum karşısında üzüldüm, moralim bozuldu, ne çare ki, bu insanlar, İslâm'ı, Kur'ân'ın bu mevzularda emirlerini bilmiyorlardı. Sadece sitemle yetinerek, türbenin etrafındaki yedi şavtlarını (!) bitirdikten sonra, onları kafileye yetiştirdim. 

    Ne yazık ki, bu gün bile, bid'at ve hurafelere karşı kesin tavır koyamıyoruz. Bu hususlarda, Başkanlığımızın da sesi  cılız kalmakta, din görevlilerimizin çabaları da kifayet etmemektedir. 

    " Sahabe arasındaki ' rey ' ve ' icitihad ' kanadının lideri konumundaki Hz. Ömer'in Kur'anî anlayışını ortaya koyan örneklerden birini ve en meşhur olanını burada tekrar etmek uygun olacaktır. İslâm orduları tarafından fethedilen Irak topraklarının hukuki konumunu belirlemek için topladığı kurulda lafzî-harfî yorumu benimseyen muhafazakâr sahabîler ( Talha, Zübeyr, Sa'd b. As, vs. ) Enfal Suresi'nin 41. ayetini delil getirerek bu toprakların savaşa katılanlara dağıtılmasını istediler.  Halbuki bu ayetin indiği durum ile yeni durumu karşılaştıran Ömer, olayın değiştiğini ileri sürerek Haşr Suresi'nin 7. ayetine göre toprakları dağıtmamıştır." ( a.g. e. sayfa 305 )  

    Netice olarak;

    Zamanımız da, Müslümanların daha şuurlu, daha çok Kur'an'a yönelerek hareket etmesi, amelde bulunması, mütevatir sünnetleri hayatlarında uygulamaları bir zorunluluktur. 

    Yoksa, cemaatleri, toplumları, kitleleri, kîl'ü kaallerin arasında uğraştırmak, onlara bir şey kazandırmayacağı gibi, bilgi sahibi insanları da vebalden kurtarmayacaktır. İdare-i maslahatçılık, " boş ver" " böyle gelmiş böyle gider" umursamazlıkları, sanırım, geldiğimiz noktayı bizlere göstermektedir. 

    Hem de, gittekçe artan, katran katran üzerimize hurafe yağdıran bir anlayışla, İslâm'ı yaşamak, ümmete ve aziz milletimize bir fayda, manevî bir yarar sağlamıyacaktır. Onun içindir ki, Kur'ân bilginleri, mes'eleye Dilbeste olarak, ellerini taşın altına sokarak, canları acısa da, ümmî halkdan azarda işitseler, hak bildikleri yolda sa'yü gayret göstermeye devam etmelidirler. 

    Çünkü, Hz. Ömer (ra) gibi bir dahi, hurafelere karşı dik duruşu sebebiyle, canını, kanını vermiştir. Amansız yağlı ve zehirli  bir hançer, ona şehadet mertebesini kazandırmıştır. Yoksa, Hz. Ömer'in, yönetimde, idarede, hak ve hukukta görünür, bilinir bir hatası bulunmamakta idi. 

    Rabbim!.. Bizlere İslâmî, Kur'ânî bilinç müyesser eylesin!.. Her türlü, bid'at ve hurafe sapıklığından muhafaza buyursun! Âmin!.. Selâm ve dua ile..


    Şerafettin Özdemir/Hollanda

Dün olduğu gibi, bu günde, maalesef, bid'at ve hurafeler, dozajını giderek artırmaktadır. Tabii ki, bu hususlar, genelde, Kur'an'la hemdem olmamış, Resulullah (sav)'in mesajlarını iyice zihin ve belleklerine yerleştirmemiş kitlelerde ve insanlarda görülmektedir.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *