islam ve bilim ilişkisi
Aklın Görevi İlim Yapmak ve İlim Üretmektir
" Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün  birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip  de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için ( Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) bir çok deliller vardır."( Bakara sûresi-164 )
    Ayette zikredildiği gibi, " düşünen bir toplum"'dan mevzu bahis edilmektedir. Gerçekten ümmet olarak, millet olarak bu emirler karşısında lakayt kaldık, düşünmeyi, düşünceyi bir tarafa iterek, Kur'an dışı şeyleri din zannettik, bu sebeple de perişan ve bedbiniz. Şayet, yüce Kur'an'ı, onun yüce emirlerini baş tacı ederek Allah'ın istediği şekilde amel ve harekette bulunmuş olsaydık, bu gün, ümmet batının karşısında, onun bunun yanında sığıntı olmaz, her halükarda kalkınmayı, gelişmişliği, teknik ve teknolojiyi yakalamış, semadaki uçan envaı çeşit uçaklar, ilim, bilim her türlü yenilik, icad kendisinin eseri olacaktı. Ama olmadı!.. Şu alıntımız bu mes'eleye biraz katkıda bulunacaktır!

    Kur'an ayetlerinde 'evrensellik' kavramı 'Alemlerin Rabbi' kavramı ile başlar. Bu kavram Kuran'da yaklaşık altmış yerde geçer. Bu bağlamda yüce Allah insanlığa 'bir' olduğunu evrenin ve dolayısıyla insanlığın yöneticisi, eğiticisi olduğunu öğretiyor. İnsanlıktan istenen O'na yönelmesidir. O, mutlak olarak her şeyin Allah'ıdır. Hiç kimsenin , kendisine ait bir tanrısı yoktur. İnsanlar arasında kulluk bakımından bir ayrılık, yaratılışın doğası açısından bir farklılık ve tek ilaha yönelişleri bakımından bir ayrıcalık söz konusu değildir. Bu açıdan Yahudiler kendi ırklarına özgü kavmi bir bir tanrı kavramını ortaya attıklarında, evrensellik kavramını akıllarından söküp atmış oluyorlar.

    Kur'an evrenselliğin keyfiyetini gerçekleştirmeye koyulduğunda baştan itibaren insanlar arası ilişkiler için birtakım değişmez temeller koyar. Bu temeller, insanın insana saygı göstermesi üzerinde yükselirler. Aklına duygularına ve eğilimlerine saygı... Varlıklar arasında olumlu etkileşim meydana getiren yapıcı diyalog esasına dayanır. " ( Haksözhaber[.]net/kuran-ve-pozitivizm )

    Meseleye, Kur'anî ve aklî açıdan yaklaşırsak görürüz ki, bu gün, tüm insanlık bir mağduriyeti, bir inançsızlığı yaşamaktadır. Halbu ki, tüm dünya insanları, bir Allah'a inanmaya mecbur, Kur'an'ın evrenselliğini bilmek zorundadır. Tabii ki, Ben, İslam alemindeki bilginleri, ilim adamlarını suçlamaktayım. Neden ve niçin? Çünkü, Kur'an'ın evreselliğinin erdemine ulaşmış, tüm insanlığı kurtaracak, felaha erdirecek bir hamle içerisinde değildirler. Küçük mes'eleler, meşrep, mezhep fobileri, cemaat, ekol yanlışları ilim sahiplerini bir araya getirmemekte, danışma, şura, tesanüt denilen kutsi kavramlardan uzak yaşamaktadırlar.
      Onun içindir ki, 25 yıldan beri Batı ülkesinde yaşayan bir olarak müşahade ediyorum ki, Müslümanlık, Kur'an, din adına bir aktivite, bir gayret içerisinde değiliz. Kılıyoruz beşi, hemencecik dağılıp, lokallare çekiliyor, oradan-buradan, tarladan, bahçeden, arabadan bahsetmeye başlıyoruz.  Halbuki,
    "... Peygamberlerin üstlendikleri görevi  zihnimizde canlandırdığımız zaman, bunun evrensel bir görev olduğunu, dar bir çerçeveyle sınırlı olmadığını görürüz. Nebevî davet, tevhid ve hayra yönelik bir davettir. Bu bağlamda Hz. İbrahim'in evrensellik kavramının genel çizgilerini belirginleştiren bir örnek olduğunu biliyoruz." ( a. g. dergi)
    Bir kere, yüce Kur'an, Hristiyanlığın dar kalıplar içerisine sokmuş olduğu İnciller değildir, Yahudilerin, bölgesel, ırksal, kavimsel mes'eleler arasına hapsettiği Tevrat hiç değildir. Resulullah (sav)'in Mekke hayatına baktığımız, Medine devrini incelediğimiz zaman görürüz ki, Kur'an'ın evrenselliği kendiliğinden tezahür edecektir. Kur'an, akla, akılla insana hitap etmektedir. Akılsızı, beyinsizi, mecnunu, meczubu nazari itibare almamaktadır.
    Onun içindir ki, ".. Evrensellik kavramının ayrıntılı açılımını ise, Hz. Muhammed'in (s) şahsıyla irtibatlı olarak Kur'an'da belirginleştiğini görüyoruz. Çünkü Hz. Muhammed  bütün insanlığa gönderilmiştir. İnsanlık için bir rahmet olarak gönderiilmiştir. Onlardan öç almak veya onların başına bir azap olmak için değil. Bu yüzden İslam daveti, ilk andan itibaren evrensel bir davetti. Bu temellere dayalı olarak da çeşitli kabileler ve halklar arasında hızla yayıldı." ( a. g. Dergi )  
 Şimdi, şu ayeti kerimeyi birlikte  tetkik edelim:
    " Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler  kovanlar ) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet ( bal ) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır." ( Nahl sûresi, âyet 68-69 )
    Durum ve realite böyle iken, bizler ne yapıyoruz?  Tabii ki, mezhepçilik yapıyoruz!.. " Her mezhebin güzel yaptığı bir şeyi de unutmayalım. Her mezhep diğerinin hatalarını, diğerinin eksiklerini çok iyi anlamaktadır. Sünniler, Şiilerin mezhep imamlarını masum ilan edip onlara körü körüne tabi olanlarını çok mantıklı eleştirirler. Fakat sonra kendi imamlarını, Hanefi'yi, Şafii'yi, Malik'i, Hanbeli tartışılmaz kıldıklarını, din diye Kur'an yerine onlara tabi olduklarını unuturlar.
    Bir mezhebe göre bir farzı yerine getirenin, diğer mezheplere öre haram işlediği birçok husus ortaya çıkar ve sen Hanefi isen doğru, Şafii isen şu,  Hanbeliysen öbürü doğru derler ve Allah'ın indirdiği din bir iken bir sürü din oluştururlar.
    Şiiler'in mezhep imamlarını yüceltmelerini çok iyi alılayan göz ne yazık ki kendisi de aynen bir imam blup ona tabi olmuştur, ama aynı göz onu farkeder, kendini farketmez. Ona sapık der, kendisine ise yegane kurtulacak olan fırka, mezhep diye bakar. Evet, belli kişilere tabi oluyorsanız , nedir sizin farkınız? Çoğunuza göre kendi tabi olduğunuz kişi en üstün kişi, diğerleri ise sapıktır. Peki, hangi kritere ve neye göre? Kriteri Kur'an alsaydınız, zaten Kur'an dışında dini otorite, dini hüküm koycu  aramamanız gerekirdi. Sorun da zaten burada, Kur'an'ı dinin tek kaynağı yapmıyorlar. Birbirlerini kınayıp, aynı hataları kendileri yapıyorlar." ( tevhidnesli[.]de )

    Hollanda'da, akşamları TRT, Diyanet kanalında sorulu-cevaplı şekilde devam eden dini bir programı zaman zaman dinlemekte ve izlemekteyim. Güzel... Ama, tuhafıma giden husus şu olmaktadır!.. Şu mezhebe göre şöyledir, falan mezhebe öre böyledir, Ebu Hanife şunu demiştir, İmam Şafii'nin bu hususta kavli şöyledir.. ve böylece " dedim" "dediler" " Kaviller" " rivayetler" böylece uzayıp gitmektedir. Ama, tuhafıma giden husus şu olmaktadır. Kur'an'ın emri şöyledir, şu ayet şöyle buyurmaktadır denilmemesi.

    Netice olarak;

    Müslümanların kafaları, düşünceleri ha bire çalışmak, bilgi üretmek zorundadır. Akıl, düşünmezse, bilgi üretmezse , taklitçilik yaparak yaşarsak, onun bunun kapısından kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Çünkü, nice medeniyetlere imza atmış bir milletin çocukları olarak, günümüz dünyasında, gelişen ilerlemeler karşısında apışıp kalmanın bir anlamı bulunmamaktadır.

   Aziz atalarımız bilgiye, bilgine, ilim sahibine ne kadar değer vermişlerse yükselmiş, denizlerde, okyanuslarda ve karalarda ordular karşılarında duramamıştır. Örneğin, Fatih Mehmed'in, o zamana  kadar görülmedik şekilde yeni yeni toplar icad ederek, Bizans surlarını yıkması, çağ açıp çağ değiştirmesi, Yavuz'un, İstanbul'dan yürüttüğü ordunun Çaldıranda, Mercidabık'ta, Ridaniye'de  güçlü ordular mağlub etmesi, Kanuni Süleyman'ın muhteşem ismini alması, konumuza en güzel verilecek cevaplardır.

    Ama, ne zaman ki, ordu, asker, rahat ve rehavete kapıldı, hamam sefaları yapmağa, sokaklarda nara atarak gezmeğe başladı, külhanilik, kabadayılık yapmaya başladı, işte, o andan itibaren, Viyana'den yüz geri edilmişiz, Lale devri başlamış, sonunda ise, koca cihan imparatorluğu , ezeli ve ebedî düşmanlarına pes etmiş, başkent İstanbul'da onların bayrağını dalgalanır görmüşüzdür. Rabbim, verilen akla bilgi ürettirmeyi, düşünmeyi, düşünceyi müyesser eylesin. Selam ve dua ile..

    Şerafettin Özdemir/ Hollanda

Kur'an dışı şeyleri din zannettik, bu sebeple de perişan ve bedbiniz. Şayet, yüce Kur'an'ı, onun yüce emirlerini baş tacı ederek Allah'ın istediği şekilde amel ve harekette bulunmuş olsaydık, bu gün, ümmet batının karşısında, onun bunun yanında sığıntı olmaz, her halükarda kalkınmayı, gelişmişliği, teknik ve teknolojiyi yakalamış, semadaki uçan envaı çeşit uçaklar, ilim, bilim her türlü yenilik, icad kendisinin eseri olacaktı. Ama olmadı!.. Şu alıntımız bu mes'eleye biraz katkıda bulunacaktır!

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *