" Onlara ( düşmanlara ) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad
için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanının, sizin
düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği ( düşman )
kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz
asla haksızlığa uğratılmazsınız. "( Enfâl sûresi, âyet 60 )
Yukarıda arzedilen ayeti Kerime'de,
Allah Teâlâ, emperyal güçlere karşı, İslam'ın düşmanlarına karşı kuvvet
hazırlamamamızı emretmektedir. Tabii ki, bu kuvvetten maksat, gerçekten günümüz
dünyasında at beslemeyi, haracılık yapmayı değil, savaşta düşmana zafer ve
üstünlük sağlayacak zamana göre her
çeşit vasıta, araç-gereç hazırlamayı hatırlatmaktadır.
Kara, hava ve deniz kuvvetlerine ait bütün vasıta ve modern envaı çeşit
silahlar, kara ve demir yolları, hava sahaları, ekonomik güç ve savaş
teknikleri gibi şeyler bu kuvvet mefhumuna girmektedir. Onun içindir ki; Kur'an ayetleri değişmez. Ancak insanlar ilim, kültür ve teknik
bakımından geliştikçe Kur'an'ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi de gelişip
değişebilir. Kur'an'ın amaçladığı hedefler değişmez ancak araçlar değişebilir.
Mesela Kur'an'da "Temizlik" emredilmiştir. Bu bir ilkedir. Bu ilke
değişmez. Ama temizlik vasıtaları her zaman gelişip değişebilir.
İnsanın avret yerlerini örtmesi farzdır. Bu farz değişmez fakat avret
yerlerini örtecek giysilerin kumaşı, şekli ve biçimi değişebilir. Kur'an'da
" Düşmanlara karşı üçünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp
beslenen atlar hazırlayın." ( Enfal,8/60 ) buyurulmuştur. Ayette geçen
" at " bir vasıtadır. Bu vasıta değişebilir. Çağımızda atın yerini
motorlu vasıtalar, tanklar,uçaklar ve füzeler almıştır. Dolayısıyla bu
vasıtalar her zaman gelişip değişebilir. " ( sorularlaislamiyet.com)
Bazan düşünüyorum da, yüce Kur'an 15 asır önce böyle emretmişken,
Resulullah (sav), bu mevzuu üzerinde sıkı sıkıya durmuşken, ne acı ki, bu
gün, münkir dünyanın gücü karşısında,
ezilmiş, horlanmış, hakir görülmüş kitleler halindeyiz. Bütün zillet ve
musibetler, İslam diyarlarında kol gezmektedir. Dolayısıyla, Müslümanların gönül dünyaları, yüce Kur'an'ın emirleri
karşısında istenen seviyede, güçte ve kıvamda değildir. Nice bin bela, nice bin
korku kapımızı çalmış, Irak ülkesinde perişan, Filistin'de mazlum, Mısır'da
darbe mağduru, Libya'da isyanda, Afganistan'da ezilen durumundayız. Niçin ve neden? Hz. Adem ile başlayan insanlık serüveni, bir gelişim ve
değişim çizgisi takip ederek sürmektedir ve bu kıyamete kadar da sürecektir.
Cenab-ı Allah peygamberler ve onlar eliyle kitaplar göndermek suretiyle bu
gelişimi- bir diğer kelimeyle tekamülü- sağlamıştır.
Ama bu Darwin ve taraftarlarının iddia ettiği gibi yaratılış ve
varoluşla ilgili bir tekamül değil, düşünce, anlayış, medeniyet, teknik ve
benzeri şeylerle ilgili bir tekamüldür. Rabb'ul- Alemin olan Hak Teâlâ, bir
taraftan insanı en güzel bir şekilde yaratıp ona lazım olacak en lüzumlu
maddi-manevi teçhizatı ( organları ve özellikleri ) vererek, bir taraftan da
insan olarak takib etmesi gereken yolu ve hayat tarzını, onlar içinden seçtiği
peygamberler vasıtasıyla bildirerek rubûbiyetini göstermiştir." ( 1.
Kur'ân Sempozyumu, Prof. Dr. M. Aydın, sayfa 249 )
Allahü Teâlâ'nın, Resulullah (sav)'in emri böyle iken, sahabe bildirisi,
biz ümmete hakikat iklimini , gerçek yolları göstermişken, 21 nci asırda, alemi
İslam'ın gerilerde seyretmesi, başkalarına el-avuç açılması, biz düşünenleri
dilhûn etmektedir. Çünkü, kuru ve ruhsuz bir şekilde, İslam'ın bünyesine
sızmış, hurafeleri, bid'atları din zannediyor, Allah'ın emri biliyor, bir türlü
Kur'an'a yönelemiyoruz. Şimdi, isterseniz Hz. Ali (ra) dinleyelim:
" Hz. Ali (ra) der ki: " Resulullah (as)'dan işittim: '
Haberiniz olsun ki, birtakım fitneler zuhur edecektir!" buyurdu. ' Ya
Rasûlallah! O fitnelerden çıkış, kurtuluş nedir? diye sordum.
'Kitabullahtır! Çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden
sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O hak ile bâtılı ayıran
kesin bir hükümdür, şaka ve boş şey değildir. Onu zorbalıkla bırakan kimsenin
Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu ondan başkasında arayanı dalâlete
düşürür. O, Allah'ın en sağlam urganıdır! O, hikmetle dolu Kur'an'dır! O, en
doğru yoldur! O boş arzuların haktan saptırmayacağı, dillerin karıştırıp
belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının duyamayacağı, çok tekrarlanmasın dan
bıkılmayan, akılları hayrette bırakan meziyetleri bitip tükenmeyen bir
kitaptır. O öyle bir kitaptır ki, cinlerden bir zümre, onu dinledikleri zaman:
" Biz, gerçek, hayranlık veren bir Kur'ân dinledik ki, o hakka ve doğruya
götürüyor. Bundan dolayı, biz de ona inandık...." demişlerdir. Ona
dayanarak konuşan, doğrulanır. Onunla amel eden, ecre erer. Onunla hükmeden adalet
eder. Ona davet eden doğruya ve doğru yola davet etmiş olur."
buyurdu." ( Tirmizî, c.5, s.172-173, Heysemî, Mecmau'-zevâid,C.7, s. 164 )
Netice olarak;
İşte, aziz kitabımız Kur'ân budur!.. Yüce Kur'an, geçmişte emrettiği
gibi, bizlere de, yarın ki nesillere de hidayet yurdunu, kurtuluşu göstermeye
devam edecektir. Onun, hiç bir ayeti, ayetin hükümleri değişmeyecek,
değiştirilmeyecek, tebdil ve tağyir etmeye hiç bir zorbanın gücü yetmeyecektir. Onun içindir ki, insanımız Kur'ân'la, Kur'ân yaşadığımız hayatla
bütünleşmelidir. İnsanlar ve insanlık
ondan, onun emirlerinden korkmamalıdır. Onun emirlerini yaşayanlarda huzur,
mutluluk, müreffeh yaşama vardır. Yaşamayanlarda ise, nice bin bela, nice bin
korku hüküm fermadır.
Gönlümüz arzu etmektedir ki, ülkemiz de en çok satılan, en çok basımı
yapılan Kur'an'dır.. Ama, ne çare ki, en az anlaşılan, en az yaşanılan, tatbik
edilen kitap da yine Kur'an'dır.
Kur'an'ı, merasimsel, mevsimsel hususlardan kurtarmak bizlere düşmektedir.
Yani, bir mevlid proğramında, bir 52 nci gece merasiminde okunması, hele güzel
sesli hafızlarla, ritmli, melodili, musikili okuyuşlarla hiç anlaşılmaksızın,
kitleleri duygulandırmak, geçici, biraz sonra heyecan geçtikten sonra
unutulacak hususlardır. Rabbim!.. Yüce Kur'ân'ı okuyup, anlayıp ve onun
hükümleri ile yaşamayı nasibi müyesser eylesin!. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir/Hollanda
Yorum Gönder