" Bir zikir olan Kur'an'ı biz indirdik ve onun koruyucusu da
elbette biziz." ( Hicr sûresi, âyet 9 )
" Şüphesiz ki .bu ( Kur'an ), çok şerefli bir elçinin ( getirdiği )
sözdür. O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibi katında itibarlıdır. Orada kendisine
uyulandır, güvenilen bir elçidir. Arkadaşınız asla deli değildir." (
Tekvir sûresi, âyet 19-22 )
Bu ayeti kerimeler ışığında konuya başlarken, bilindiği üzere, aziz ve
sevgili peygamberimiz (sav), cahil, bedevi bir çevrede, okul, mektep, medrese
görmeden yetişen, karanlıklar içerisinde yaşayan bir kitlenin bünyesinden
çıkmış, yüce Allah'ın kendisine vahyettiği ve en büyük mucizesi olan Kur'an'ı Kerim'in ise; Saadet Asrı'ndan beri
taa zamanımıza kadar hiç bir ayeti, hiç bir kelimesi, hiç bir harfi, hiç bir
noktası bile değişmeden gelmiş, aynı durum dünyanın sonu olan kıyamete kadar da
aynen her hangi bir tahrifata uğramadan devam edecektir.
Binaenaleyh, bu yüce kitap " öyle bir kerim Kur'an ki, Allah-u Teâlâ'nın en son ve en büyük kitabıdır. Bir tek âyeti Kerime'sine bile inanmayan kimse, kendi nefsini ilâh edinmiş, arzularını hüküm yerine koymaya çalışmış, bunun için de kâfir olmuştur. İman eden Müslümandır, iman etmeyen kafirdir.
Öyle hakim bir Kur'an'dır ki, Allah-ü Teâlâ'nın koruması sayesinde
bozulmaktan, yanlışlıktan korunmuştur. " Levh-i Mahfuz'dadır." ( Bürûc: 22 )
Onun aslı ümmül-kitap olan Allah'ın ilmindedir. Bunun içindir ki tahrif
ve ve tebdilden her bakımdan muhafaza olunmuştur.
" Resulüm! Biz onu ( Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki,
düşünüp ibret alsınlar. Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler." (
Duhan: 58-59 )
Gerçekten, kalplerimizi, gönüllerimizi, hafıza ve belleklerimizi,
evlerimizi, camilerimizi, mescidlerimizi
ve tüm dünyamızı süsleyen aziz kitabımız Kur'ân; okundukça,
incelendikçe, tetkik edildikçe, hatimleri okunup anladıkça, yaşadıkça ,
hayatımıza her an, her dem yeni bir ufuk açmakta, okuyanları ufuktan ufuklara,
diyardan diyarlara götürmektedir.
O
yüce kitabı okudukça, taassuptan, cehaletten, bağnazlıktan kurtulup, pırıl
pırıl, eşsiz, menendi, dengi, benzeri bulunmayan bir aleme uçmaktayız. Onun
karşısında, tumturaklı kelimelerle dizilmiş, süslenmiş, tezyin edilmiş en
şahane, muhteşem şiirler, edebî kelimeler iflas ediyor, "teslim oldum"
bayrağını çekiyorlar.
Zaten, öyle de olması bir gerçektir. Çünkü, o yüce kitapta, edebilik,
san'at, ahlâk, inkılap, dini devlet, mülkü millet, şehitliğin abideleşmesi,
millet olma, vatan sevgisi, ırz, namus, şeref, haysiyet mefhumlarının mahiyeti
dikkat çekmektedir.
Ama, ne acık ki, behimi hisliler, hayvan ruhlu yaratıklar, bir kısım
beyinsiz ve kalpsizler, fikir kısırlığı çeken zavallılar, bu muazzam kutsal
emanetten müstefid olamamakta, derinliğine nüfuz edememekte, doya doya ondan
faydalanamamaktadır.
Burada sözü, büyük alim, merhum M. Asım Köksal hoca efendiye bırakacak
olursam;
" Her peygamberin zamanına göre peygamberlik davasını isbatlayan
bazı harikuladeleri, mucizeleri vardır: asanın yılana çevrilmesi gibi. Musa
(as)'ın zamanında sihir yayındı. Bunun için, Musa (as) Allah'ın izniyle
sihirden daha üstün ve baskın olarak bir mucize getirip sihirbaz muhataplarını
iman etmek zorunda bıraktı. İsa (as) zamanında tıp yayındı. Bunun için, İsa
(as) tıptan daha üstün ve baskın olan bir mucize getirdi: Allah'ın izniyle
ölüyü diriltti.
Resulullah (as) zamanında ise, fesahat ve belagat yayındı. Bunun için,
Resûlullah (as) bir fesahat ve belagat mucizesi olan Kur'an'ı Kerîm'i Allah'tan
telakki edip getirdi. Peygamberimiz ( as )'dan önceki peygamberlerin mcizeleri kendilerinin
vefatlarıyla sona ermiş, onları o zaman hazır bulunanlardan başkaları da
görmemişlerdir. Peyggamberimiz (as)'ın mucizesi olan Kur'ân'ı Kerîm ise kıyamet
gününe kadar devam edecektir."
Mevzuun burasında, Resulullah (sav)'in bir hadisi şeriflerini arzetmek
istiyorum. Buyururlar ki:
" Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların iman
etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun. Bana verilen
mucize ise Allah'ın bana vahyettiğidir, Kur'an'dır. Bunun için, kıyamet günü
peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım." Ahmed Bin Hanbel,
Müsned, 2, s. 451, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 97, Müslim, c. 1, s. 134 )
Sonuç olarak;
Ümmeti Muhammed'e, Resulullah (sav) tarafından emanet edilen Kur'an-ı
mucizil beyana ümmet ve millet olarak sahip çıkmak, okumak, anlamak ve onun
emirlerini her alanda yaşamak durumundayız. Çünkü, bu yüce Kur'an, teberrük olsun diye, duvarlara, yükseklere, çocuk
beşiklerinin altına saklansın diye vahyedilmemiştir. Tüm alanlara, hayatın her
safhasına, sokağa, çarşıya, caddeye, meydana, dükkana, markete, bankaya, resmi
dairelere, evlere, okullara hakim olsun, yaşama imkanı bulsun diye nazil
olmuştur.
Mezar kapıları aşındırılsın, 21 yasinler, 40 yasinler okunarak
yetinilsin veya, içeriksiz bin bir hatimlerle Müslümanlar avunsun diye, ölüler,
ölmüşler unutulmasın, name name ruhlarına gönderilsin diye de inmemiştir. Elbette ki, ölmüşlerimizi kat'iyyen unutmayacağız!.. Dualarımızla,
sadakalarımızla onların ruhlarını taziz etmeliyiz. Kur'an'ı Kerim'in
içerisindeki dua ayetlerini onlar için okuyacağız, her daim Fatiha suresini
onların ruhlarına hediye edeceğiz.
Kör dünyanın, hissiz, nasipsiz, imansız yığınların kalplerini Kur'an'la
irşad ederek, onları da Allah'a koşan imanlı erler haline getirmeliyiz. Onları
da ihanetli, nankör, hain insanlar olmaktan kurtarıp, Kur'an'la neşvü-nema
bulmuş, dip diri imanlı ruhlar haline getirmeliyiz. Rabbim!.. O anları, o
günleri lütfetsin!.. Âmin!.. Selâm ve duâ ile..
Şerafettin Özdemir/ Hollanda
Kuran'ın Hükümleri Kıyamete Kadar Geçerlidir yazısının ikinci bölümü için buraya tıklayınız.
Yorum Gönder