" Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler şeyler emrediyor!" ( Bakara sûresi, âyet 93 )
Yahudiler Tevrat'tan edindikleri bilgilere göre peygamber geleceğini
düşünerek ondan faydalanmanın planlarını yapıyorlardı. Ama, bekledikleri peygamber Araplardan gelince onu inkâr ettiler. Onlar
aslında Hz. Musa'ya da hakkıyla inanmış değillerdir. Bakara sûresi, 92 nci
ayette ifade edildiği gibi Hz. Musa nice mucizeler getirdiği halde o Tûr'a
gidince buzağıya taptılar.
Mevzuma, bu ayeti kerimeyi referans olarak almamın sebebi şudur:
Bunun sonucunda ise, bu gün gelmiş olduğumuz nokta her şeyi ayan-beyan
ortaya sermektedir. Okumuş olduğumuz bin bir hatimlerin, mukabelelerin bir tek
cümlesini bile anlamadan okumakta, okuduktan hatimleri bitirdikten sonra da,
hoca efendilere, ölmüşlerinin ruhlarına ulaşması için uzun uzun hatim duaları
gönderilmektedir. İsterseniz, bu mevzu ile ile alakalı olarak, muhterem H. Atay
hocayı konuşturalım:
" ..Bence Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an kurslarına başlarken insanlara Kur'an'ın anlamsız okunmaması gerektiğini anlatmalıdır. Küçük öğrenciye de bunu söylemelidir, kafasına bunu sokmalıdır. Bir de şunu söyleyeyim. Bu mezun olanlardan bir kısmı güzel sesli olunca da ondan para kazanmaya başlıyor, gelip benim yanımda anlamını öğrenir mi? Öğrenmez. Bir kısmı da öğreniyor. Tamam ona bir diyeceğim yok. Yalnız hepimiz Kur'an'ı öğretirken anlaşılsın diye öğretmeliyiz.
Ebu Hanife'nin fetvasını anlatayım. Biliyorsunuz Ebu Hanife'nin
İranlılara verdiği bir fetva var: ' Anlamla okumak'. Aslında Farsça okumak
değil, anlamla okumak. Ben şöyle düşünüyorum. Serahsî'nin o bölümünü de bir kaç
defa okudum. Bu konularla ilgili olarak anlatılmak istenen şey budur. Ebu Hanife
döneminde Kur'an-ı Kerim'in i'cazının, yani Kur'an-ı Kerim'in Kur'an-ı
Kerimliğinin neresinde olduğu tartışılıyor. Özünde midir, yani anlamında mıdır,
biçiminde midir,- başka bir ifadeyle- ifade şeklinde midir?
Ebu Hanife'nin görüşü i'cazın özünde,
anlamında olduğu şeklindedir. Fakat şu bir vakıadır ki Kur'an-ı Kerim
hem özdür, hem biçimdir. Ama öyle bir yer gelir ki özü mü öne almak gerekir,
biçimi mi öne almak gerekir? İşte o noktada Ebu Hanife 'özü öne alın' diyor
Tabii ki Kur'an-ı Kerim'de Kur'an-ı Kerim'in Arapça bir kitap olduğu da
söyleniyor. Diyorum ki Ebu Hanife'nin fetvası ' Arapçasının anlamını bilinceye
kadar, anlamıyla namaz kılma' şeklinde anlaşılmalıdır. İmam Muhammed'in , İmam
Ebu Yusuf'un da ezanla ilgili görüşlerinden de benim anladığım budur. Eğer namazda okuduğunuzun anlamını bilmiyorsanız anlamla kılınız, ta ki
okuduğunuzun anlamını öğreninceye kadar. Bunun çok zor bir şey olduğu
düşünülebilir. Ben çok zor bir şey olduğu kanaatinde de değilim. İnsanın
namazda okuduğu şeylerin anlamını bilmesi ya da asgari şeyleri anlaması zor bir
şey değildir.
Benim çocuğum beş-altı yaşındadır. Krakerin her türlüsünün ismini
biliyor, bisküvi çeşitlerinin hepsini biliyor, çikolataların hepsinin ismini biliyor. Çünkü ilgisi var. İnsanın
ilgisi olursa, asgari olarak Fatiha suresinin anlamını bilmelidir diyorum.
Fatiha yedi cümledir. Bunu herkes öğrenebilir. Çiftçilere gidin gübre çeşitlerinin hepsini biliyorlar, neye yaradığını
biliyorlar. Niye bir Fatiha'nın hangi anlama geldiğini bilmesinler? Benim bu
anlattıklarımdan Türkçe ibadetin caiz olduğu, anlamla ibadetin caiz olduğu
çıkarılmamalıdır. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Benim anlatmak istediğim
anlaşılarak yapılmasıdır. Fatiha okunuyorsa en azından asgari olarak Fatiha
öğrenilmelidir. Netice itibariyle önce anlamı öne almak gerekir sonra kalırsa
mahreçler üzerinde duralım." ( 1. Kur'an Sempozyumu, H. Atay, sayfa 452 )
Gerçekten, bu tavsiyeler, böylesi
önemli tembihler yerine getirilmiş olsa, yani Fatiha suresinin
içerisindeki," ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz"
cümlesi, cemaatlerimizin, gençlerimizin, hanımlarımızın belleklerine işlenmiş
olsa idi, gidipte türbelere sırtlarını sürerek, onlardan yardım, himmet, şifa;
oğluna iş, kızına baht dileğinde bulunurlar mıydı? Üniversite sınavlarına katılacak
gençlerimizin anneleri, babaları ve yakınları, çocuğun başarılı olması için ,
türbe kapıları aşındırmakta, iniltili seslerle türbelerden, yatırlardan yardım
istemektedirler.
Elbette, takdir edilecektir ki, tüm bu ve benzeri sapkınlıkların altında
yatmakta olan etken, Kur'an'ı bilmemektir, Kur'an'ın ayetlerini anlamamaktır.
Onun içindir ki, her zaman ifade ettiğimiz gibi, " Kur'an'dan niçin
uzaklaşıldı?" sorusu kendiliğinden cevabını bulmuş olmaktadır.
Örneğin; Mevlid dinleştirilmiş, dini hüviyet kazanmış ise, bu sapmadan herkes
kendisini sorumlu hissetmelidir. İsterseniz, mevlid kitabında bulunan
peygamberimizin (sav) doğum bahrini, Mi'raç bahrini bir tetkik ediniz, bir
inceleyiniz. Neler, neler göreceksiniz.. Aman Ya Rabbi!.. Uydurma, abartı,
neler, neler bulunmaktadır!..
Netice olarak;
Kur'an Müslümanlığını hakim kılıncaya kadar, bu tenden bu can çıkmadıkça
anlatmaya, yazmaya, konuşmaya ve korkusuzca
hareket etmeye devam edeceğiz.. Çünkü, bu aziz millet, Kur'an'dan uzaklaştırıldı! Neden ve niçin?
Çünkü, Kur'an'dan, onun yüce mesajlarından korkulmaktadır da onun için. Kur'an,
her kesime , her kitleye, en ümmi cemaatten tutunda, en üstün bilgi sahibine
kadar herkes, Kur'an'la hemdem olursa, imamlar, müftüler oligarşisisi sona
erecektir. Herkes, her mümin, her Müslüman kürsüdeki konuşanı zorlayacak,
mihrapta namaz kıldırmakta olan hocayı pelesenk döndürecektir.
Çünkü, zamanımıza kadar, hep imamlar, mevlid okumakla, kırk yasin
okumakla, 52 nci gece tertip etmekle zaman geçirdiler. Tabii ki, bundan da
kârlı çıkanlar, ücret alanlar oldu, dinleyenler havasını aldılar. Ölü
mezarlarına kopyacı telkin verenlerin işi bitecektir. Ne zaman bitecektir? İnşaallah!.. Kur'an
anlaşıldığı zamandır.
Binaenaleyh, Kur'an'da, tüm bu saydıklarımızın hiç biri bulunmamaktadır.
Kur'an'da bulunanlar, helal ve haramlar, evlilik, nikah, miras, vasiyet,
boşanma, iman, ibadet, ilim, bilgi, ahlak, kıssalar, tebliğ, irşad, hüküm,
hüküm çıkarma, vb. binlerce mesele bulunmaktadır.
Rabbim!.. Kur'an'dan uzaklaşmayı değil de, ona yaklaşmayı, ondan
kaçmamayı nasibi müyesser eylesin. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir / Hollanda
Güzel bir yazı hazırlamışsınız, hocam.
YanıtlaSil