İman, Bilgi ve Ahlak
" İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları , sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde ( haram kılınmadan önce ) tattıklarından dolayı günah yoktur. ( önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır ). Allah iyi ve güzel yapanları sever." ( Mâide sûresi, âyet 93 )
Ayeti kerime ve hadisi şerifler
ışığında, " İman, bilgi ve ahlâk" başlıklı, önemli bir yazımla
karşınızdayım. Çünkü, iman denilen mes'ele, kalpleri, yürekleri titretmiyorsa,
yapılan ibadetlerde bir mutmainlik meydana getirmiyorsa, yapmış olduğumuz namaz,
oruç, zekat ve hac vb. ibadetlerimizde nakısa, bir kuruluk, bir gevşeklik var
demektir.
Sahabe bildirisine göz gezdirdiğimiz vakit görürüz ki, onların hayatlarında hakikat iklimleri esmekte, rahmet rahmet sevinç yağmurları yağmaktaydı. Onların kutlu yürüyüşleri, aziz çabaları, kurak ve çorak Arabistan kumsalını sevince boğuyor, yer yer evlerde, Kur'ân sadaları semayı çınlatıyordu. Onun içindir ki; " iman, kâinatta en büyük hakikattir. İslam'da her şeyden önce iman gelir. İman, her Müslüman'ın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. İman çok önemli olduğu için Kur'an'da Mekke döneminde inen âyetlere baktığımızda tamamen inançla ilgili prensibleri açıkladığını görmekteyiz.
Mekke döneminde hüküm âyetlerinin çok az olduğu, hükümle ilgili
âyetlerin genellikle Medine'de inmeye başladığı görülmektedir. İnançla ilgili
prensibler açıklanıp da insanların kafaları batıl inançlardan ve hurafelerden
temizlendikten sonra Medine döneminde ibadetlerle ilgili âyetler inmeye
başlamıştır." (kuranihayat[.]com)
Gerçekten, 13 yıllık Mekke dönemine nazar atfettiğimiz zaman görmüş
oluruz ki, Habbab bin Eret'in, Ammar bin Yasir'in, Bilali Habeşi'nin, Sümeyye
annenin imanları uğruna cefa çektikleri, mihnete uğradıkları, kızın kumlara
yatırıldıklarını, tertemiz, narin vücudlarının kargılandığı görülmektedir.
Şöyle abdest aldıkları, bu kadar namaz kıldıkları, aylarca oruç
tuttukları hakkında her hangi bir
ifadeye rast gelmek mümkün değildir. Lakin, onların arzuları, imanın baş tacı
edilmesi, putçuluğun, şirkin, Allahsızlığın hüküm sürdüğü bir ortamın imana
dönüşmüş olması idi..
Hal böyle iken, günümüz ortamına göz gezdirdiğimiz zaman, ortalığı kasıp
kavurmakta olan hurafe ve batıl inançların yayılma, neşvü nema bulmasının asıl
saikleri, sebepleri kendiliğinden anlaşılacaktır!.. İman zaafiyeti, bilgisizlik
ve ahlâksızlık..
Bir tarafta yüce Kur'an, diğer tarafta mütevatir Nebevî haberler
dururken, tüm bunlara rağmen hâlâ Müslümanlar falcılıkla, fala bakmakla,
sihirle, büyü ile, rüya ile, muska yazdırmakla, cin kovalamakla , suya bakmakla
, domuz nüshaları dizdirmekle meşgulsa, demek ki, imanlar zayıf, inançlarda bir
eksiklik var demektir.
Dolayısıyla, " Kur'an'ı Kerim'i incelediğimizde birçok âyette, iman
ile salih amelin beraberce zikredilmekte olduğunu görmekteyiz. " İman ve
salih amel " ( âmenû ve amilu's-salihat) ifadesi, Kur'an'ı Kerim'de 52
defa geçmektedir...
...açıkça görüldüğü üzere iman ile salih amel arasında çok yakın bir
ilişki vardır. Kur'an'ı Kerim'in bir çok âyetinde iman ile salih amel yan yana
zikredilmiş, müminlerin salih amelleri işleyerek maddî-manevî gelişmelerini
sağlamaları ısrarla istenmiştir.
Çünkü düşünce ve kalp alanından eylem ve hareket alanına çıkamamış olan
iman, meyvesiz bir ağaca benzer. Kalpte mevcut olan iman ışığının hiç sönmeden
parlaması, giderek gücünü artırması salih amellerle mümkün olabilir. Ayrıca
imanın olgunluğuna ermek, imanı üstün bir dereceye getirmek ve böyle iman
sahiplerine Allah'ın vaat ettiği sonsuz nimetlere kavuşmak için de amel gereklidir.
İnsan sadece inanılması gerekli şeyleri
tasdik eder, ameli umursamayan bir tavır sergileyip yasakları çiğnerse;
dine, Allah'a ve Hz. Peygamber'e olan bağlılığı yavaş yavaş azalır, günün
biinde kalbindeki iman ışığı da sönüp gider. O halde amelin, hem imanı
güçlendirmede üstlendiği rol, hem de müminin cehennem azabından kurtularak
ilahî nimetlere ulaşmasına aracı olması ve Rabbine karşı kulluk görevini gerçek
anlamda yerine getirmesi bakımından önemi çok büyüktür." (kuranihayat[.]com)
Hal böyle iken; sokakta, çarşıda, kahvede, çay ocaklarında nice
talihsiz, nice bahtsızlarla karşı karşıya geliriz. Adamın imanı zayıf olduğu
için, kalbinde iman alameti, emaresi bulunmadığı için, " Allah'a küfreder,
Kur'an'a hakaret eder, imanına, mezhebine küfreder" görürüz.
Aman Allah'ım!.. Nedir bu
rezalet, çirkinlik, edepsizlik ve hayasızlık?!.. Kudurmuş fil yavrusu gibi, kör
Develer gibi oraya-buraya saldırmak, iman yurtları olması gereken anları,
yerleri, neden zebaniler barınağı haline getirir ki?
Aziz peygamberimiz (sav), hadislerinde:
" Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." ( Mâlik b. Enes, el- Muvatta, Hüsnü'l-Huluk). Veya diğer bir hadislerinde: " Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazın, o insana, kendisini Allah'tan uzaklaştırmaktan başka bir katkısı olmaz" buyurmuştur.
Netice olarak;
İman, bilgi ve ahlak mes'elesi üzerinde gerçekten durulması, düşünülmesi gereken bir mevzuudur. Çünkü, nice insanlarımız vardır, namaz kılarken, oruç tutarken, hacc esnasında gafil, sorumsuz ve biçaredir. Örneğin, namaz esnasında, ikide bir ağzını açıp açıp esnemesi, manevî bir sorumsuzluğun alametidir.
Ama, nice kırık gönüllü müminler vardır ki, sanki " Allah'ı
görüyormuşçasına" ubudiyette
bulunurlar. Toplum içerisinde nice Hak aşıkları mevcuttur ki, münkir bir dünya
karşısında, kendini görevli hisseder, boşa yaratılmadığını anlar, kalbî
mes'uliyetlerini müdriktirler.
Demek ki, imanın bilgi ile, bilginin ahlâkla hemdem olması için
Kur'an'ın, Kur'anî bilgilerle mücehhez olunması gerekmektedir. Rabbimiz!..
Ümmeti Muhammed'i kalpsiz, hissiz, beyinsiz eylemesin. Kalbi imanla dolu,
ahlakî ilkeleri bayraklaştırmış
kullarından eylesin! Âmin!.. Selâm ve duâ ile..
Şerafettin Özdemir/ Hollanda
Yorum Gönder