Allah Yazısı
   " O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır." ( Haşr sûresi, âyet 22 )
    Allahü Teâlâ, dünyayı, ahireti, varı ve yoğu bilendir. Rahmân ve Rahîm isimleri rahmet kelimesinden türemiştir. Rahmân, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin, bütün yaratıkları kapsadığını, Rahîm ise kıyamet gününde yalnız müminlere yöneldiğini ifade etmektedir.
    " O, öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir." ( Haşr sûresi, âyet 23 )
    " O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir."( Haşr sûresi, âyet 24 ) 
    Haşr sûresinin bu son üç âyeti kerimesi'nin fazileti hakkında Resulullah (sav)şöyle buyurmuştur: " Her kim sabahleyin üç defa " Eûzü billâhi's-semîi'l-alîmi mine'ş-şeytâni'r-racîm" dedikten sonra Haşr sûresinin sonundaki üç âyeti okursa, Allah, ona akşama kadar bağışlanmasını dileyecek yetmiş bin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Akşamleyin okursa yine böyledir."

   Son günlerde;  Milletimiz arasından, bir densiz çıkarak "Allah'ın vasıfları"nı, bir beşere, bir faniye ithafen söyleyiverdi. Hem de üstüne basa basa, kelimeyi tekrar ederek söyledi. Bendeniz, bütün politik mülahazalardan uzak olarak, hatırıma Haşr suresinin son üç ayeti düştüğü için meal ve tefsirini yapmağa karar verdim.
    " Kur'an'ı Kerim'in bir çok ayetine serpiştirilmiş bulunan Allâh'ın en güzel isimlerinden bir grub, bu âyetlerde topluca anılmaktadır. Burada anılan isimlerin anlamları şöyledir. 

1) 'Alimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeh:  Ğayb, gözden gizli, görünmeyen, yâhut beş duyu ile algılanmayan varlıklar alemi, şehâdet de görülen, yahut beş duyu ile algılanan varlıklar alemidir. Allah, görülen, görülmeyen her şeyi bilir. O'nun için ğayb yoktur. Ğayb yaratıklar içindir. 

2, 3) Rahmân, Rahîm: rahame kökünden abartma bildiren sıfatlardır. İkisi de çok merhametli demektir. Ancak Rahmân'daki rahmet, Rahîmdekinden fazladır. Allah Rahmânlığı sebebiyle kâinatı, yaratmıştır. Rahmân'daki geniş rahmet, kâinatın yaratılmasına sebep olmuştur. Kâinat, o rahmetin tecellisidir. Varlıklar hayat ve rızıklarını o rahmetten alırlar. Rahîmde ise rahmetle beraber adâlet de vardır. Rahîm sıfatı dolayısıyla Allah, herkese, merhametiyle birlikte lâyığını verir. Bundan dolayı Rahmân sıfatının dünyada, Rahîm sıfatının âhirette tecelli edeceğini söyleyenler vardır. Çünkü tam adâletin tecelli edeceği yer ahirettir.

 4, 5) Allah'tan başka Tanrı yoktur, o meliktir, padişahtır. Bütün eşyanın sahibi, yetiştiricisi, yöneticisi O'dur.

 6) Kuddûs'tür. Her türlü eksikliklerden uzaktır, temizdir.

 7) Selâm'dır: Kullarına zulmetmekten, kusurlardan münezzehtir.

 8) Mü'min'dir. Yaratıklarına güvenlik verir, dostlarını azabtan emîn kılar, yahut peygamberlerinin elinde mu'cizeler yaratarak onları doğrular.

 9) Müheymin'dir: Her şeyi kollayıp gözetir, görür, korur. Hiç bir şey O'ndan gizli kalmaz. 

10) Aziz'dir: Eşsiz, dâimâ galip ve kudretiyle her şeyi ezendir. 

11) Cebbar'dır: Cebr kökünden mübalağalı, ismi fâil olan bu ismin, iki anlamı vardır. Birincisi cebr, esasen kırığı yerine getirip sıkı sarmak, eksiği onarıp tamamlamak demektir.
    Bu anlamda Cebbâr ismi, halkın eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını karşılayan işlerini düzelten kudretli, hakim demektir. Yüce Allah dertlere derman veren, kırılanları onaran, yoksulları zengin eden, perişanlıkları düzelten büyük zâttır. İkincisi: İcbâr etmek, dilediğini zorla yaptırmak anlamıdır. Cebbâr çok güçlü, zorlu , yaratıkları irâdesine mecbur eden, hükmüne ve gücüne karşı konulamayan, çok ulu demektir.
    
12) Mütekebbir'dir: Çok büyüktür, uludur, gerçek ululuk yalnız O'na mahsustur. Büyüklük yaratıkların hakkı değildir. Çünkü onların kendilerinde büyüklük yoktur. Tersine hakâret, zillet, meskenet, ihtiyaç vardır. Zaman olur, bir sinek, bir mikrop bir Nemrud'un işini bitirmeye yeter. Bir çok ihtiyaçtan kendisini kurtaramayan fanilerin büyüklük taslamağa hakları yoktur. Bundan dolayı yaratıklar hakkında tekebbür ( büyüklük gösterme ) kötüdür. Tekebbür yaratıcıya mahsustur. Bunun içindir ki bir kudsî hadiste: " Azamet örtüm, ululuk ridâmdır. Bunlardan birinde benimle çekişeni ( bana ortak olmağa kalkanı) cezalandırırım." buyurulmuştur.

13) Hâlik'tir: Hâlik iki anlama gelir. Biri takdir etmek, yani eşyanın bütün ayrıntılarıyla miktar ve mertebelerini belirlemektir. İkincisi yok olan şeye varlık vermek, örneğin, benzeri olmadan bir şeyi yaratmaktır. Bazan bir şeyden başka bir şeyi icad etmek anlamına da kullanılır. Fakat buna daha çok inşâ denilir. Yaratıklara nisbet edilen en yüksek sanatlar gerçekte Allah'ın onlara nasib ve takdir ettiği keşif ve inşa'dan ibarettir. All3ah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden, çocuk, yardımcı sahibi olmaktan, eksik sıfatlardan uzaktır.

14) Bârî'dir: Yoktan var edendir. Yaratıklara beriyye, yaratana da bâri denir. Yahut hâlik takdir eden, bâri takdir ettiğini ( tasarladığını) yapan, yerine getirendir. Her düşündüğünü yapabilen yalnız Allah'tır.

15) Musavvir'dir: Sûret verir, yaratıklarını, istediği biçime sokar, dilediği biçimde yaratır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbîh eder. O'nun şânının eksik sıfatlardan uzak olduğunu söyler. " O'nu  tesbih etmeyen, yüceliğini anmayan hiç bir şey yoktur ama siz onların tesbîhini anlamazsınız." ( İsrâ : 44 )  O azizdir, galip ve güçlüdür."

16) Hakîm'dir:  Hüküm ( buyruk sahibi ) ve hikmet ( derin bilgi ) sahibidir. Her şeyi bilgi ile, yerli yerince ve sağlam yapar. Anlamsız, boş bir iş yapmaz. Her yaptığında hikmet vardır. Kâinat O'nun hükmüne tâbi'dir. Göklerde ve yerde yalnız O'nun hükmü geçerlidir." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 5, sayfalar 2670-2671-2672 )

    Netice olarak;

    Müminler, hayatları boyunca her bakımdan ölçülü, metodlu, düzenli, intizamlı olmak zorundadırlar. Konuşurken, otururken, kalkarken, yaşarken, sohbet ederken, diline sahip olmalıdır. Hatta, kürsü erbabı bile, günler öncesinden hazırlanmakta, notlar almakta, mevzu ile ilgili ayet ve mütevatir hadisleri tesbit etmektedirler.

    Çünkü, kürsüye mümin olarak çıkılır da, Allah korusun, nasıl inileceği malum değildir. Tıpkı bunun gibi, Müslümanlar, Allah'ın vasıflarını iyi bilmeli, peygamberlerin sıfatlarını iyi idrak etmeli, rast gele, her yerde, zırt-pırt abuk-sabuk konuşmamalıdır.

    Bir başka sitemim şudur:  Bilindiği üzere, İslam Tarihinde sünnet olan güzel isimler bulunmaktadır: Örneğin; Abdullah, Abdurrahman, hanım isimlerinden Ayşe, Fatıma, Hatice, Sümeyye, Nesibe vb. güzel isimlerdir. Ama, zavallılığa bakınız ki, evlerde, çarşıda, pazarda, orda, burda; aziz, kerim, rahman, rahim, halik, gafur, gaffar, rauf, vb. Allah'ın isimlerinden geçilmemektedir.

    Keşke!.. Çocuklarımıza isim koyarken, isim verirken, daha ölçülü, daha disiplinli davransak sanırım sevab dolu bir iş  yapmış oluruz. Zengin kültürümüz,  aziz kitabımız varken, mütevatir hadislerde tavsiye edilen , güzel hasletlerden hiç bir zaman şaşmamak gerekir. Rabbim!.. Bizlere şuur, basiret lütfetsin!..Âmin!..
    Şerafettin Özdemir/ Hollanda


Son günlerde; Milletimiz arasından, bir densiz çıkarak "Allah'ın vasıfları"nı, bir beşere, bir faniye ithafen söyleyiverdi. Hem de üstüne basa basa, kelimeyi tekrar ederek söyledi. Bendeniz, bütün politik mülahazalardan uzak olarak, hatırıma Haşr suresinin son üç ayeti düştüğü için meal ve tefsirini yapmağa karar verdim.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *