Gaybı Ancak Allahü Teala Bilir !
" De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim
yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum.
Ben, sadece bana bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu?
Hiç düşünmez misiniz? " (En'âm sûresi, âyet 50)
Müşrikler, Hazreti Muhammed (sav)'e: " Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber isen Allah'dan iste de bize dünya nimetlerini bol bol versin, aksi halde sana inanmayız" dediler. Bunun üzerine bu âyet indi ve Peygamber'in, insanları zenginleştirmek için değil onlara gerçeği tebliğ etmek için gönderildiği ifade edilmiştir.
Resulullah (sav): " Yarın ne olacağını Allah'tan başka kimse bilmez." ( İbn Mâce, Nikah 21 ) dediği nakledilmiştir.
Kur'an'ı Kerim'in birçok ayetinde insanın " gayb"ı, yani, müşahade ( gözlem) alanı dışında kalan şeyleri bilemeyeceği, bu bilginin sadece Allah'a ait olduğu ifade edilmiştir. Bu nedenle, bu hususa peygamberler de dahildir. Ancak Allah'ın tebliğcileri olmaları sıfatıyla elçiler için bir istisna getirilmiş ve onların gayb bilgisine ancak yüce Allah'ın izniyle muttali kılınacakları belirtilmiştir.
" De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." ( Neml sûresi, âyet 65 )
" Cenab-ı Hak sevgili elçisine geçmiş peygamberlerin kıssalarını anlatırken " İşte bunlar sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin." ( Hud sûresi, âyet 49 )
Başka bir ayette, kıyametin ne zaman kopacağını soranlara cevaben, "De ki: O'nun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vakti geldiğinde ancak o ortaya çıkaracaktır." (A'raf/ 187 )
" Hz. Peygamber, sahabi Osman b. Ma'zun'un vefatında, onun Allah'ın kerem ve inayetine mazhar olduğunu kesin bir dille ifade eden Ümmü'l- Alâ adındaki bir hanım sahabiye uyarıda bulunmuş ve " Allah'a yemin olsn ki ben Allah'ın elçisi olduğum halde bana ne yapılacağını bilmiyorum." demiştir. ( Buharî, Cenâiz, 3 )
Bu
konuda yanlış kanaate sahip olduklarını düşündüğü bazı kimselere karşı bir
uyarıda bulunan Hz. Aişe'de, " Allah Rasulü'nün yarın ne olacağını
bildiğini iddia eden kimse Allah'a büyük bir iftirada bulunmuş olur, çünkü
Allah , " De ki, göklerde ve yerde olan gaybı Allah'tan başka kimse
bilmez." ( Neml.65 )
Üzülerek ifade edelim ki, İslam ülkelerini hele milletimizi kasıp kavuran bu
tür Resulullah (sav)'e yapılmış iftira, abartma türü şeylerden geçilmemektedir.
Bilhasa, tarikat çevreleri, akşam-sabah kıyametin koptu kopacak olmasından, Deccal'in
çıktığından, güneşin batıdan doğmak üzere bulunduğundan, kurtuluşun, şeyh
efendinin himmetinde, duasında, Allah'a aracılık (!) yapmasında olduğundan
bahsetmektedirler.
"
Hz. Peygamber'in yaşadığı döneme ait olmayan yüzlerce gaybî haber
kaynaklarımıza girmiş bu ve bunları din zanneden samimi müminlerin yanılmasına,
istismarı amaçlayan art niyetli insanların elinde hem Allah Rasulü'nün hem de
onun tebliğ ettiği İslam Dini'nin yanlış tanınmasına yol açmıştır.
Sabahtan akşama kadar irat ettiği bir hutbeyle kıyamete kadar olmuş ve olacak
herşeyi haber verdiği bildirilen bir peygambere ( Müslim, Fiten, H. No: 25.)
İsnad edilen gaybî rivayetlerin hemen tamamının hicri 1. asra ait olması, isnat
incelemesinin henüz devreye irmediği bu dönemde Allah Rasulü'nün ne büyük bir
istismara maruz kaldığının göstergesidir.
İslam
tarihinin sonraki dönemlerinde ortaya çıkan ve Allah'la sürekli iletişim
halinde oldukları için insanların kalplerinden geçeni bile okudukları
varsayılan kişilerin, Cenab-ı Hakk'ın, elçilerine bile vermediği bir özelliğe
sahip olma iddiasında bulunduklarına dikkat edilmelidir." ( İ. H. Ünal,
Diy. Dergisi, sayı 236, sayfa 49 )
Netice
olarak;
Yukarıda zikredilen örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çünkü, Müslümanlar
Kur'an'dan koptukça, gelenek güç ve kuvvet bulacaktır. Hikaye, rivayet,
işkembeden sıkmalar, menkıbeler her tarafı sarıp sarmalayacaktır.
Oysa,
mes'eleyi, aziz kitabımız Kur'an'a götürmüş olsak, ne peygamberleri
tanrılaştırır, ne de onlara güçlerinin dışında iş yaptırmış oluruz.
Alemi
İslam'da, ekseri uydurma, abartma, mev'izeler, menkıbeler, Hz. Ali (ra)'ın
şehadetinden sonra, Kerbela vak'asından sonra daha çok zuhur etmiştir. Çeşitli,
mezhepler, hariciler, mürcie, mutezile, kaderiyye, cebriyye, Şia'nın değişik
kolları bu tür hikayemsi şeylerin çoğalmasına çalışmışlardır.
Örneğin, Ebu Hanife'yi 55 defa hacca gönderen zihniyet, ona kırk yıl
yatsı abdesti ile sabah namazını kıldıran garibler, onun muhteşem ve müthiş
mücadelesinden bahsetmemektedirler. Niçin ve neden şehadet şerbetini içti,
niçin onu mazlumen öldürdüler.. Bunun hesabını kat'iyyen yapamazlar.
İmamı Şafii
'de öyledir. Maalesef, onun sözlerini, rivayetlerini Kur'an'dan üstün görerek,
adeta onun müctehidliğini unutturmuşlardır. Rabbim!.. Vahyi akılla
birleştiren kullarından eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir/ Hollanda