Vahiy ve Hedefi !
" O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." ( Nahl sûresi, âyet 89 )Vahyin hedefi, insanlığı karanlıklardan kurtarıp, huzur, mutluluk ve kurtuluş yoluna çıkarmaktır. Resulullah (sav)'in, 13 yıllık Mekke hayatı, verilen mücadele, yapılan cihad, cahili, bağnaz, gerici, yobaz, atalar kültürüne karşı direnişler bunu izhar etmektedir. Hiç bir zaman put ve putçuluk karşısında esnek davranılmamış, putların, putçu düşüncelerin bir an önce zevale ermesi için, can boğazda direnişler gösterilmiştir. " Güneşin girmediği yerde hayat olmaz derler. Kur'an'ın girmediği yerde hayat yoktur, karanlıktır, dehşettir, başıboşluktur, orada kimse kimseyi tanımaz.
Güneş sayesinde insanlar aydınlanır, ne var ki, sadece gündüzleri aydınlanırlar. Güneş bazen bulutlar arasında kalır, onun ışığıyla insanların bedeni ısınır, ama kalpleri soğuktur, bu nedenle, insanları birbirine kaynaştıramaz.
Kur'an'ın bahşettiği hayat ise kalıcıdır, gecesi ve batması yoktur. Kur'anî hayat insanın içini, ruhunu diriltir, aydınlatır, ısıtır, onları birbirine birleştirir. Güneş bazen çarpar, Kur'an ise göğüsler, güneş, gece karanlığını dağıtır. Kur'anî hayat, cehaleti, taassubu, bağnazlığı, küfrü şirki ve düşmanlığı dağıtır. Kur'an'la gelen hayat, Müslümanların kalplerini, ruhlarını, gözlerini, evlerini, iş yerlerini, adliyelerini, meclislerini diriltir. Bir yerde önüne perdeler çekilse, başka yerde ışınları hayat vermeye devam eder Kur'an hayattır, onun hayatı kalıcıdır, çünkü sonsuz hayat sahibi zat tarafından indirilmiştir." ( Kur'anhayattır. A. Candan)
Kur'an'ın ışık ve hayat vermediği toplumlara baktığımız zaman
görmekteyiz ki, insanlar gereksiz, lüzumsuz, saçma işlerle iştiğal
etmektedirler. Türbelere koşmakta, yatırlara kurban adamakta, yatanların
istifade etmesi için, onların makamlarına şeker, başka hediyeler götürmektedir.
Hatta, olmazsa gecelerin karanlığı kaybolsun diye mumlar yakmakta, türbe
sahibini takdis etmektedirler. Oysa, Kur'an vahyi bu olmamalıydı. Müslüman kitlelere hedef
göstermeli, dünya milletleri arasında onları en üstte, en zirveye çıkarmalıydı.
Manevi ilimlerde, müsbet bilimlerde söz sahibi, karar verenler tüm Müslümanlar
olmalıydı. Ama, olmadı ve hala da olmamaktadır.
Örneğin, Başkanlığımız, ülkemizin en büyük Dini Kuruluşu'dur.. Ama,
yapmış olduğu açıklamalar, vaazlar, mesajlar bir fındık kabuğunu dolduracak
kadar önemli değildir. Hanefilik, Şafilik girdabında boğuşup zaman
kaybetmektedir. Bir kaç misal verecek olursam;
" Erkeğin tüm vücudu cerahat olsa kadının bu cerahati yalayarak
temizlese de erkeğin hakkını ödemeyeceğini"
" Hanımların yalnız başına 90 km.'den fazla yolculuğunun haram
olduğunu"
" Kadının boşanma hakkının olmadığını, kadının sesinin bile
erkekler tarafından duyulamayacağını,"
" Kadının kalktığı yere sıcaklığı geçmeden oturulamayacağını,"
Tüm bunların adedi binleri, yüz binleri bulmaktadır. Bu hususlarda,
mezhepler daima ön planda tutulmuş, Kur'an, hiç bir zaman nazari itibare
alınmamıştır. Ve halende aynı minval devam etmektedir. Şu ilginiç alıntımız,
bizlere uyarı da bulunmaktadır:
" Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin 3 kurucusundan biridir ve Ebu Hanife'den sonra ikinci önemli adamıdır. Bir gün Ebu Yusuf " Peygamber'imiz kabak severdi." der. Bu lafı söylediği ortamda bulunan bir kişi bu lafın üstüne ' Ben kabak sevmiyorum' der. Ebu Yusuf " Peygamber'in sünneti olan bir şeyi sevmeyen Peygamber'e karşı gelmiş olur, Peygamber'e karşı gelen Allah'a karşı gelmiş olur." der. Allah'a karşı gelen kafirliğe dönmüş olacağı için Ebu Yusuf bu şahsın kellesinin kesilmesi için muşamba ve kılıç ister. Kabak sevmem izahına tevbe eden adam kellesini zor kurtarır. Bu olay Hanefi mezhebini savunan kitaplarda Ebu Yusuf'un dini konularda ne kadar titiz olduğuna delil olarak anlatılır." ( tevhidnesli[.]de)
Halbu ki, bu tür şeyler başta Ebu Hanife'yi, sonra Ebu Yusuf'u, imam
Muhammed'i küçültmektedir. Ebu
Hanife'nin Kur'ânî, vahyi düşüncesini kavrayamamış budalar, onun içtihadlarını,
sa'yü gayretlerini, nasıl müthiş bir Kur'an kahramanı olduğunu bilemeyen
hödükler, onlar adına, bu tür şeyleri uydurmuşlardır.
Vahiy, tüm bunlar için değildir.. Vahyin hedefi, ümmeti
birleştirmek, bir araya getirmek, Kur'an'ın etrafında buluşturmaktır. Bölmek,
parçalamak, nizah çıkarmak, ihtilaf meydana getirmek şu ana kadar bir şeye
yaramamış, bundan sonra da yaramayacaktır. Kur'an vahyinin hedefi, fertleri huzura kavuşturmak, aileyi kaos
bataklığından kurtarmak, milleti içerisinde bulunduğu kargaşadan arındırmak,
devlete yürümektir. Milletin bünyesine din kılıfı adı altında sızmış, bid'at
hurafeleri yok ederek, bir Allah'a ubudiyette bulundurmaktır.
" Eğer ki dini anlamada yöntemimiz
Hanefi mezhebinin çıkarımlarını savunmaksa o zaman tüm bu izahları
savunmak zorundasınız. Bizim yöntemimiz belli: Biz din Kur'an'a eşittir, Kur'an
dinin asıl kaynağıdır diyoruz. O yüzden bu yöntemimize dayanarak Kur'an'da
geçmeyen ve Kur'an'a aykırı olan Hanefiliğin, Sünniliğin tüm bu izahlarına
karşı çıkıyoruz. Sizin yönteminiz ne?
Örneğin Kurban bayramında " Hanefi mezhebine göre kurban kesmek
vaciptir." diyorsunuz. Bu izahınızla Hanefi mezhebine göre bir hususu
açıklamayı dinle özdeşleştiriyorsunuz? O zaman Hanefi mezhebine göre insanları
dövmenin, hapsetmenin, kesmenin de ne zaman vacib olduğunu açıklayın. Sizin
yönteminiz ne? Yöntemsiz din anlaşılır
mı?
Yöntemsiz dini açıklamaya kalkmak kendi görüşünü dinselleştirmekten
başka nedir? Biz uyarıyoruz. Eğer ülkemizde Sünniliğe ve Hanefiliğe göre dinin
anlaşılmaya çalışılması durdurulmazsa, ülkemiz sürekli din adına ortaya çıkan
terör ile uğraşmak zorunda kalır. Hanefilik ve Sünniliğin ne olduğu açıkça
ortaya konmalıdır..." ( tevhidnesli[.]de)
Netice olarak;
Ümmet olarak, millet olarak vahyin hedefini iyi anlamak, iyi idrak
zorundayız. Çünkü, çağımız, Kur'an'a yönelme, Kur'an'ı okuma, Kur'an'ı anlayıp
ve onun emirlerini bihakkın yaşamak çağıdır. Hangi mezhepten olursa olsun, ister Sünni, ister Alevi, ister Caferi,
ister Şafii kim olursa olsun, Kur'an'a yönelik faaliyet içerisinde
bulunmalıdır. Kur'an Müslümanlığı ortada iken, mezhepçilik oyunları ile, oyalamaları
ile boşuna zaman kaybına sebebiyet verilmemelidir.
Çünkü, huzur-ı mahşerde, yüce Allah mezhepten hesap sormayıp, İmandan,
Kur'an İslam'ından hesap soracaktır.. Kur'an'ın helallerinden, haramlarından,
hasenatından, seyyiatından hesap sorulacaktır.
Kur'an, beşeriyeti mutlu ve mes'ud kılmak için vahyedilmiş bir kitaptır;
ilkeleri evrenseldir ve her zaman ve şartta uygulanabilecek özellik ve
güzelliğe sahiptir. Herkes iyice düşünsün bakalım; acaba bu ilke ve umdelerden
hangisi bu çağda geçersizdir. Rabbim!..
Milletimizi Kur'an vahyine yönelen millet eylesin. Ümmeti, zikredilen Kur'an
vahyine kavuştursun!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir / Hollanda
Yorum Gönder