Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek, ey koca sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasî padişahına.
Padişah hem zalim, hem deli dedik
İhtilale kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz "beli" dedik
Çalıştık fitnenin intibahına.
Divane sen değil, meğer bizmişiz
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasî padişahına.
Padişah hem zalim, hem deli dedik
İhtilale kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz "beli" dedik
Çalıştık fitnenin intibahına.
Divane sen değil, meğer bizmişiz
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz
Tükürdük atalar kıblegâhına." (Rıza
Tevfik )
400 çadırdan müteşekkil Ertuğrul gazi yönetimindeki Türkmenlerden oluşan kos koca bir cihan imparatorluğunun meydana gelmesi!.. İyisiyle, kötüsüyle, günahlısı ile, günahsızı ile 36 tane gelmiş geçmiş padişah.. Ama, hiç birinde millete, vatana, ihanet sezilmemiş, görülmemiş , tamamı Taptuk Emre'lerin, Yunus'ların diyarlarında, Hünkar Hacı Bektaş'ın İl'inde, Mevlana'nın yurdunda, geceler ölümden bir haber, gündüzler dirimden bir haber iken, dünyanın kendilerine az geldiği kos koca bir devlet meydana getirmek!..
İşte, söz konusu 36 kahramandan bir tanesi
de, talihsiz, kadersiz, veya şanssız Ulu Hakan Abdül Hamid Han'dır. Hani,
şu ekmeğimizi yemiş, zillet ve mezelletten kurtulmuş bir kitle vardır ki,
Yahudi cemaati!.. Diğeri ise, " Teba-i Sadıka" denilen zavallı,
aldatılmış, oyuna gelmiş " Büyük Ermenistan" hülyası ile
yatmış-kalkmış Ermeniler.. İşte, bu kalleş, hain, nankör kesimlere göre,
Abdülhamid Han " Kızıl Sultan"dır..
Maalesef, bizim içimizden de, kendini Batı'ya, Yahudi
cemaatine, Ermeni nankörlerine kaptırıp, Ulu Hakan'a hakaret edenler,
küfredenler, sövenler, sayanlar az değildir. Otuz üç yıllık padişahlık
döneminde, daima devletin ve milletin âli menfaatlerini görmüş, gözetmiş ve düşünmüş
bir değer, üzülerek ifade edelim ki, otuz üç yılın sonunda, sahipsiz ,
desteksiz kalmış, üç kuruşluk maskaraların elinde makam ve mansıbından
olmuştur.
Nereden çıktı bu " Kızıl Sultan"?
" İniliz The Guardian Gazetesi yazarlarından Timothy Garton Ash, Osmanlı Devleti'nin çöküşünden sonra Ortadoğu'nun fitili ateşlenmiş bir barut fıçısına dönüştüğünü ve sürekli ne savaşla ne de barışla çözümlenemeyecek kadar girift sorunlar ürettiğini belirtip, " Bazen Osmanlı'yı yeniden canlandırmak gerektiğini düşünüyorum" diye yazdı. Bunun üzerine bizim geçmişine kör, Batı'ya göbekten bağlı medyamız, Sultan ikinci Abdülhamid'den belki ilk kez sitayişle söz etmek zorunda kaldı.
Sürekli olarak " ifrat" ve "tefrit" arasında tüketilen
Sultan Abdülhamid Han, böylece savaş gündemine de girmiş oldu. Zaten gerek
Filistin'de, gerekse Irak'ta " şok ve dehşet operasyonu"na sahne
olan toprakların büyük bir bölümü Padişah'ın tapulu malıdır.
Sonradan hazineye devredilmiştir.
Anlaşılan, bize öğretilenin aksine, Sultan Abdülhamid, son derece ileri
görüşlü, başarılı ve vatansever bir padişahmış. Ki, tarih boyunca her türlü
çıkar çatışmasının odağını teşkil eden Ortadoğu'yu tam otuz üç sene sulh ve
sükûn içinde yönetme becerisini göstermiş.
İşte
bu yüzden, Filistin üstüne dinî, milli ve ekonomik ütopyaları olan Yahudilerle "
Büyük Ermenistan" rüyası gören Ermeniler ve onlara yandaş olan
Batılı devletlerin hışmına uğradı: Ona " Kızıl Sultan" dediler.
( Sultan II. Abdülhamid, isabetli öngörüleri sayesinde aldığı tedbirlerle
Ermeni ve Yahudi emellerini etkisizleştirince, Ermeni asıllı Fransız tarihçisi
Albert Vandal, Ermeni isyanlarını ustaca bastırmayı bilen Padişah'a "
kan dökücü " anlamına gelen, " Le Sultan
Roue" ( Kızıl Sultan) demiş, bizdeki Abdülhamid düşmanları da
bunu havada kapmıştır.
Halbuki tarihe "dost" ya da " düşman" kimliğiyle değil,
gerçeği arama amacıyla gidilir." ( Moral Dergisi, Şubat 2008, Y.
Bahadıroğlu, sayfa 29 )
Ben,
mes'eleyi başka yöne taşımak istiyorum: Bu gün Irak topraklarında huzur
yoktur. Suriye ülkesi ve insanları can hıraş feryatlarla birbirlerini
boğazlamakta, Filistin, Gazze ve Kudüs mağdur ve mahrumiyeti
oynamaktadır.. Sahipsizlik, bir yardım eli, bir kahramanın çıkıp da " Ne
yapıyor sunuz?" demesi de mümkün değildir.
Çünkü,
33 sene bu topraklara hakim olup hükmetmiş Ulu Hakan Abdülhamid Han, Musul'un,
Kerkük'ün asıl sahibi insandır. Kerkük petrollerinden şu an bile % 25lik petrol
hakkımız bulunmaktadır. Ama, asıl mülk sahipleri bertaraf edilmiş, Ulu
Hakan, Siyonistlerin, Ermenilerin ve batı hayranlarının kurmuş olduğu kumpas
sonucu tapusu, mülkiyeti, idaresi, sahibi bizler olan bu topraklar,
başkalarının, emperyallerin eline geçmiştir.
Ama,
şurası kat'iyyen unutulmamalıdır ki, bu topraklarda meskun bulunan insanların
dedeleri, babaları, Ulu Hakan'ın bedduasına maruz kalmıştır. Bu beddua
sonucunda da, bu topraklarda, rahatlık, huzur, güzel günlerin gelmesi mümkün
gözükmemektedir. Döğüş, kavga, kıtal, toplu intiharlar, Sünni-Şia kavgaları diz
boyu olmuş durumdadır.
Dr.
Theodor Herzl'in herzeleri:
"
İşin bir de " Yahudi Cephesi " var... Macar asıllı Yahudi yazar Dr.
Theodor Herzl, ideolojisi " Siyonizm" olan, ırkçı bir Yahudi devlet
kurmak istiyordu. Bu amaçla Yahudi zenginlerinden para toplayarak ilk "
Milli Yahudi Bankası"nı kurdu. Banka yeteri kadar zenginleşince de, bir
heyet oluşturup Sultan İkinci Abdülhamid'i ziyaret etti. Filistin'i Yahudilere
vermesi halinde Osmanlı Devleti'nin tüm dış borçlarının kendileri tarafından
ödeneceğini söyledi. Sultan Abdülhamid öfkeyle ayağa fırladı ve şöyle kükredi:
" Dünyanın bütün altınlarını verseniz, memleketimin bir karış toprağını satmam!" ( a.g.dergi, sayfa 28)
Ermenilere " kültürel özerklik" isteyenler, Flistin'de Yahudilere
toprak koparmak için kıvıranlar, el ele, gönül gönüle verip, hep bir ağız
dan koru halinde " Kızıl Sultan!" narası"nı dillendirmeye
başladılar.
Netice
olarak!..
Aslında, bir tepe insan olan, hem de Everest tepesi!.. Bu topraklar için
kefensiz, toprağa düşmüş mezarsızların yurdunu, kan akıttığı memleketleri
haydutlara, kan içen vampirlere veremezdi, vermedi.
Ne acı
ki, Emanuel Karasu denilen cıfıt, rezil ve soysuz insan, Abdülhamid'in tahttan
indirildiğini duyurmaya gelen heyetin içinde bulunuyordu. Emanuel Karasu'yu
fark eden Ulu Hakan'ın, benzi sarardı, morali bozuldu ve dedi ki:
"
Hepsini anladık da, bu herifin aranızda ne işi var, bunu
anlayamadık?" sözü, halen kulaklarımızda çınlamakta, Ulu Hakan'ı
anlayamayan, onu müstebit zanneden gafiller, onun hal'in den sonra, mes'eleyi
çakmışlar, işin, hilenin, oyunun farkına varmışlar ama, ne çare!..
Ülkemiz içerisinde, Büyük Ermenistan hülyası ile yatıp kalkanlar
ayaklanmışlar, Siyonistler kendilerine kesinlikle verilmeyen topraklara
konmuşlardır.
Son
söz olarak; Ulu Hakan'ın makamının cennet, yerinin, yurdunun da Peygamber'in
yanı olmasını niyaz ederim. Makamı cennet olsun!.. Âmin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir/ Hollanda
Yorum Gönder