" Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı ( gelmekten ) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 28 )Âyeti Kerime'de zikredilen, yasaklanan dostluk, kafirlere karşı gönülden bağlanma ve müminleri bırakıp onlara ilgi ve sevgi gösterme manasındaki dostluktur. Buna karşılık bir Müslüman devletin başka Müslümanların aleyhine olmamak şartıyla, kafirlerle barış imzalaması ve başka bir gayri müslim devlete karşı işbirliği yapması caiz değildir.
Bir
Allah' a iman eden Müslümanlar, elbette ki, diğer inanan kardeşlerini
savunacak, onların birlikteliğini, onlarla bir araya gelmeyi ideal haline
getirecektir. Çünkü, kalplerdeki iman, bunu emretmekte, bunu gerektirmektedir.
Hatta, diye bilirim ki, iman kardeşliği, anne kardeşliğinden daha ileri
seviyede olmalıdır. Bazan olur ki, kardeşler arasında bir takım uçurumlar,
anlaşmazlıklar, çekişmeler olabilir de, iman kardeşliğinde, dünyevi çekişmenin,
cedelleşmenin olması nadir görülen vak'alardır.
Allah Lafzı
"
Allah lafzı türememiş bir kelimedir denildiği gibi ELEHE den veya VELEHE'den
türediğini söyleyenlerde vardır. Türemiş kabul ettiğimizde kendisine ibadet
edilecek tek ma'but, yarattığı çiçek, böcek, denizler, yıldızlar, insanlar ve
onların hissiyatlarındaki incelik, güzellik ve düzenliliğiyle akılları hayrette
bırakan veya üzüntü keder, ruhi bunalımların kendisiyle huzur bulduğu
manalarına gelir
ki hepsi doğrudur.
"
Ancak ona ibadet ederiz." ( K. Kerim 1/6) yarattıklarına
bakar bir eksiklik göremez ve yorgun düşeriz. ( K. Kerim 67/4). Dünyanın
ruhumuza yüklediği sorunlardan kurtulmak için ona sığınırız ve kalplerimiz
onunla sükun bulur." ( K. Kerim 13/28 ) ( İman esasları, M. Toptaş, sayfa
35 )
Kalplerin imanla dolu olması, yerken, içerken, uyurken, yatarken, kalkarken,
yürürken, yaşarken veya hayatın tüm alanlarında imanla yaşamak ne güzel haslet
değil midir? Çünkü, imanlı kalplerden toplum rahat eder, insanlık zarar görmez,
ailelerde huzur, bireylerin hayatlarında mutluluk vardır.
Kalbinde imandan eser bulunmayan zavallı bir insan ise, hayatı boyunca mutsuz,
bedbaht, kahırlı, stresli ve kendisi ile barışık olmayan insandır. Çünkü, içten
gelerek Allah! demek nedir biliyor musunuz? O kişi, kendisini Allah'a teslim
etmiş, yaratıcı olarak ancak ona iman etmiş, her şeyi ondan bilmektedir.
Allahsız Gönüller
"
Gönlünde Allah kelamına yer vermeyenlerin gönlünü de " YIKILMIŞ EVE"
benzetmiştir. ( Et-Tıbyan fi adabi hameletil Kur'an Nevevi 26). Yıkılmış
harabelerde zararlı otlar biter o otu da uyuz merkepler otlar. O harabeye yılan
ve akrepler yerleşir. İşte kötü roman, şiir ve hikayelerle ahlaksızlığı yaymaya
çalışan kişilerin haleti ruhiyesi harap gönlündeki zararlı otların dışa diken
vermesi veya akrep dilinin zehir akıtmasıdır." ( a. g. e. sayfa 99 )
Müslümanların Mekke dönemindeki halini düşünecek olursak, vallahi, imanları
onları yüceltmiş, küfrün, put ve putçuluğun tüm azgınlıklarına rağmen, her
yönüyle zayıf, himayesiz Müslümanlar başarıya, zafere koşmuşlardır. Habbab b.
Eret, Bilali Habeşi, Zeyd b. Harise, Sümeyye hanım, Ammar b. Yasir vb.
kahramanlar imanları sayesinde, direniyorlar, üzerlerine öbek öbek gelen her
tehlikeyi ber taraf etmesini biliyorlardı.
Nefis ve Şeytan
"
Şeytan bile nefsin karşısında el pençe divan durmaktadır. Çünkü ordular harp
meydanlarında vuruşur. Ev kapılarının dışında kalır. Nefis ise bizimle beraber
çarşıda dolaşır, iş yerinde hain bakışlarla avını arar, camide hep camii dışını
hayal eder, yatak da binlerce soygunu tezgahlar." ( a. g. e. sayfa 103)
Gerçekten, şu azın nefsin elinden insanoğlu neler çekmektedir. Geceleri viran
ve kabus, gündüzleri felaketlerden bir felaket hayatı yaşanmaktadır. Ne kadar
kötülük varsa, günahı kebair mevcutsa, azgın nefsin gözüne öylesine cici, şirin,
tatlı gözükmektedir ki, her an işlemeye, tatbik etmeye müheyya bir durumdadır.
Azgın Nefis
"
Nefis, daima hayvanî hislerin tatminini ister, mide ve tenasül cihazının
arzularına uyar. İç güdüsüyle hareket eden hayvan durumuna düşerek, helal, haram
demeden ne bulursa yer. Vücuduna zararlı olup olmadığını düşünmez. Ancak hayvan
iç güdüsüyle bedenine zararlı olanını yemez, içmez. Nefsine uyan insan ise,
bedenine zararlı olduğunu bile bile yer, içer.
Nefsinin kölesi olan şahıs, çok akıllı, zeki de olsa, akıllı, zeki sayılmaz.
Çünkü aklın gösterdiği yolda gidilmezse o akıl neye yarar? İşte bunun
içindir ki, Allah Rasulü şöyle buyurdu: " Zeki, ( akıllı ) o
kimsedir ki nefsine hakim olan, ölümünden sonrası için amel edendir." (
Maddeden Gönüllere, İ. Toksarı, sayfa 143 )
Netice
sonuç olarak;
Mümin
kişi, daima nefsini, arzlarını, isteklerini, heva hevesini, kaprislerini
sigaya çeken, sorgulayan, onu terbiye etmeye çalışan insandır.
Nefsin
terbiyesi de ancak, kalplerde Allah korkusu, Allah lafzı dop dol olursa mümkün
olacaktır. Aksi takdirde, başı boş bırakılmış azgın bir nefis, gemsiz bir at
gibi, bir o yana, bir bu yana saldıran, koşuşturan demektir.
Tabii
ki, nefsin terbiye edilmesi de, ancak Kur'an eğitimi, öğretimi, anlaşılması ve
yaşanması ile mümkün olacaktır. İçkinin kucağına düşmüş bir insan, siz
zannediyor musunuz ki,, kamil şekilde ehl-i Kur'an idi.. Kur'an'a dilbeste,
bihakkın onun emirlerini hayatında yaşıyordu.
Hayır
hayır!.. Tüm cehaletlerin temelinde İnanmamışlık, İslam'ı bilmezlik, Kur'an'dan
habersiz yaşama var demektir. Kan ve kıtal döken bir insan, nasıl olur da,
diğer insanların canını yakar, onu katletmeye çalışır, hem kendi hayatını, hem
de katlettiği diğer insanın hayatın karartır?
Fuhuş
bataklığına düşmüş bir insanda öyledir!.. Başkasının ırz ve namusuna saygılı
olmayan kişi, kendi ırz ve namusuna da saygısız demektir. Rabbim! Bizleri,
nefsimizin şerrinden, belasından masun ve muhafaza eylesin. İman ve
Kur'an yolundan ayırmasın!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin
Özdemir/ Hollanda
Yorum Gönder