İslamiyet ve Peygamber
    Peygamber Düşüncemiz Ne Kadar İslamidir ?
    " Muhammed,sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. " ( Ahzâb sûresi, âyet 40 )
    Bu gün yine, önemli bir mevzu ile karşınızdayım.  Niçin önemlidir? Çünkü; Asr-ı Saadet döneminden hemen sonra, Müslümanların idrak ve izanlarındaki peygamber tasavvuru, düşüncesi değişmeye başlamış, onun ümmetine emanet etmiş olduğu yüce Kur'an terkedilerek, onun yerine hikaye, mev'ize, menkıbe vb. anlatımlara yönelinmiştir.

    Maalesef; bu gün içerisinde yaşadığımız, çırpınmakta olduğumuz İslâm'da budur.

Kur'an'ın, yükseklere asılması, ulaşılamayacak yerlerde teberrüken bulundurulması, ve onun evrensel emirleri yerine, uydurulmuş, uydurmasyon, atmasyon şeylerin din diye kabul görmesidir.

    İsterseniz, içerisine girmiş olduğum "Mevlid" haftası süresince, çevrenizde, evinizde, televizyonlarda, camilerde yaşanan, anlatılan, dillendirilen mes'elelere bir bir dikkat ediniz. Tamamen Kur'an dışılık, göz boyama, uydurma amel ve eylemler, etrafta uçuşacaktır.

    Ne acı ki, okuyan bir toplum olmadığımız nedeniyle, cemaatler, yapılan işleri din kabul etmekte, sorgulama, bu nedir,  bunun aslı Kur'an'da var mıdır? deme gibi bir külfete katlanmayacaklar, hoca efendi şunu dedi, imam efendi bunu buyurdu, Müftü, Vaiz kürsüde şunu anlattı vb. sözlerle kulluk görevlerini yerine getirmiş olacaklardır.

    Yani, aşure günlerinde cemaatler aşure yiyecekler, televizyonlarda bol bol aşurenin tarifi yapılacak, olmadı, Kur'an'da aşurenin tarifi var mıdır? gibi utanmazca sorulara tevessül edilecektir. Mevlid kandili günlerinde, bir hayır sahibine rica edilecek, şekerler, kolonyalar ondan, hoca efendilerde kerhende olsa, meccani olarak Süleyman Çelebi'nin şiirlerini okuyacaklardır.

    Oysa, Başkanlığımız, Türkiye'nin, en büyük dini otoritesi, dini kuruluşu olması hasebiyle, yüce İslâm'ı bu tür görüntülerden, çirkin manzaralardan kurtarması gerekirdi. Çünkü, peygamberleri yarıştırma döneminde ve devrinde değiliz. Onların, ümmetlerine sunmuş oldukları mesajları anlama, idrak etme ve yaşama döneminde bulunuyoruz.

    " Esasları itibariyle aynı olan dinlerin, zaman ve mekan açısından, teferruata ait meselelerde bir kısım farklılıklar göstermesi elbette gayet normal bir hadisedir. Dünya değişmekte, insanlar değişmekte, ihtiyaçlar değişmekte, hasılı her şey zamanla farklılık arz etmektedir. İlk insanın ihtiyaç duyduğu şeylerle, daha sonraki dönemlerde yaşayanlar arasında büyük farklılıkların olduğunu söylemek malumu İ'lamdan ibaret olacaktır.

    İnsanı yaratan, onu en ince noktalarına kadar bilen, ihtiyaçlarını karşılayan Allah, her dönemdeki insanlara gerekli mesajı ulaştırmış, son noktayı Hz. Muhammed (sas) ile koymuştur. Demek ki bundan sonra peygamber gelmeyecek, vahiyde değişiklik olmayacak ve insanlar bu son vahiyle hayatlarını sürdüreceklerdir." ( fetvalar.com)

    Onun içindir ki, eldeki yüce vahyi bir kenara bırakıp, onu ulaşılamayacak alanlarda tutarak, onun yerine yüzeysel, uydurulmuş, destanî, hikayemsi şeylere müracaat edilirse, vay başımıza gelenlere demekten başka söz bulmamız mümkün değildir. Örneğin,

    Mevlid günlerinde, gül dağıtma, insanların üzerine gül savurma yerine, Süleyman Çelebi'nin Vesiletün-Necat isimli kitabından şiirleri terennüm etme yerine, Kur'an okuma, anlama ve yaşama proğramları düzenlenebilirdi. Cemaatlerimiz , Kur'an'ı anlama hususunda dökülmektedir. Hatta, bin yıldan bu yana gelenek haline gelmiş, bu işi hocalar yapsın, cemaatler kuzu kuzu dinlesinler.. Bu gidişat, bu hemde cahil, kör gidişat değiştirilebilir, değiştirilmelidir!..

    Mes'elenin farkında olan bir Müftü efendi, bir İlçede bunu başlatır ve dalga dalga ülke gündemine yayılabilir. Cemaatlerin üzerine, gül serpme yerine, asırlardan beri cahil kalmış, cumadan, cenazeden yoksun bırakılmış hanım cemaatler camilere davet edilir, onların da Allah'ın kulları oldukları anlatılabilirdi.

    Bir misal verecek olursam; Hollanda Eindhoven şehri eski hocalarından, Naci hoca, ülkemize döndükten sonra, eski görevi Müftülük hizmetine başlamıştı. Naci hoca, bir cenaze namazını kıldırır ve hanımlarında arka taraflarda saf bağlamasını sıkı sıkı tenbih eder. Bizler, bu güzel uygulamayı Tv. kanallarından seyrettik.

    Aman Ya Rabbi!.. İşte, o andan itibaren "zurna zırt" dedi, "Dananın kuyruğu kopmuş oldu" ..  Erkek cemaatler feveran ettiler, kimi isyan halinde, kim tebrikde, kimileri de " dinde yeni bir icad" şeklinde değerlendirerek, " of" "Puf" etmek zorunda kaldılar.  Ama, işin aslı nasıldır, nedir, ne değildir? mes'elesini bir türlü anlayamayan, kavrayamayan  ümmi cemaat, en çok ellerde dolaşan Ömer Nasuhi Bilmen Hoca'nın ilmihaline bile baş vurmuş olsalardı. Orada bu önemli hususu okumuş olurlardı.

    Ama, olmadı olmuyor ve olmayacakta.. Çünkü, elini taşın altına koyacak, dirayetli, otoriter, insiyatif sahibi, İslam'ı, Kur'anî emirleri dobra dobra cemaatlerine aktaracak hoca efendilere ihtiyaç bulunmaktadır. Kendi İlçem Afşin'da, bir iki sene önce tatildeydim. Şimdi emekli olmuştur. Müftü efendi, " Cemaatle tesbih namazı kılınmasının kerahat olduğunu, kılınmaması gerektiğini, cuma günleri kılınmakta olan Zühr-i ahir isimli namazın, dinde yerinin bulunmadığını izah etti, sonra ne oldu? Olacağı belliydi. Çünkü , gelenekçi cemaatler, Kur'an'ı bilmeyen kitleler, hoca efendiyi tu-kaka ettiler.." Sen misin bunu söyleyen, din elden gidiyor, dinde reform yapmak istiyor" kabilinden bin bir türlü sözler sarfedenler oldu.

    Oysa, Müftü efendi, tüm bunların yerine, İsa'nın gökten(!)  inmesinin yakın olduğunu söyleseydi, kıyamet koptu kopacak anlatımında bulunsaydı, ümitsizlik, korku, dehşet saçsaydı veya, Cin çarpmasından , göz değmesinden kurtulmak istiyorsanız, Cincilerin şerrinden uzak kalmak için, şu şu sureleri, şu kadar adet okuyunuz, okuduktan sonra etrafınıza tükürünüz, işte, cini kovalamış olursunuz, demiş olsaydı, sanırım, omuzlarda taşınacak, alkışlanacak, tebrik edilecekti.

    Veya,  Peygamber'e 8 milyar  salavat kampanyacılarını çağırıp, gözlerinden öpseydi, yeni bir kampanyanın yani, 4444 adet dua kampanyasının sinyalini vermiş olsaydı, belki de veli ilan edilecek, , elleri öpülecek, alkış tufanına tutulacak bir müftü efendi olurdu.

    Netice olarak;


    Sevgili okuyucu!.. " Kur'an, her insanın başucunda bulunması gereken ve hayat bahşeden bir programdır. Müslüman'ın hayat proğramı olması yanında tüm insanların da hayat programıdır. Çünkü sadece Müslümanlara değil, Müslim-ğayrimüslim herkese hitap etmekte ve kendilerine proğram sunmaktadır. Kur'an: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, gönüldekilere bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." Âyette geçen şifa ve vahiy ilimdir.

    İnsanlar, bedensel hastalıklarla ilgilenen hekimlere muhtaç olmayabilirler. Ancak ruhî hastalıkların tabiblerine her zaman muhtaçtırlar. Balık için su, beden için hava ne ise, kalp ve ruh için de vahiy odur. İnsanın vahye olan ihtiyacı, balığın suya, gözün ışığa, kulağın sese olan ihtiyacı gibidir. Kur'an, İslâm ümmetinin gücünü, inancını hayat biçimini ve izzetini almış olduğu kaynaktır. Asla değişmeyen bir sabite, zaaf kabul etmeyen bir güç, eğilmeyen, bükülmeyen, inmeyen bir sancak, sönmeyen bir meşaledir. Kur'ân Müslümanların ruh mektebi, şifa kaynağıdır." ( kuranihayat.com.A.Candan)

    Yani, bu gün yaşamış olduğumuz, idrak ettiğimiz, peygamber tasavvur ve  düşüncesi ne kadar Kur'anî'dir, sorusuna son kez cevap verecek olursak, bu algının, bu idrakin değişmesi lazımdır. Daha, doğrusu, Peygamberimizin, yıl içerisinde iki defa doğum gününü kutlamaktayız. Birisi, 20 Nisan günleri.. Diğeri de, ayların, her yıl 11 gün önce gelmesinden mütevellit, mevlid günleridir. Haydi, ikisi de olsun diyelim. Ama, hiç olmazsa,Kur'anî, İslâmî, mütevatir hadislere uygun olması için gayret sarfedelim.. Rabbimiz!.. Yâr ve yardımcımız olsun!.. Selam ve dua ile..

    Şerafettin Özdemir / Hollanda

Sevgili okuyucu!.. " Kur'an, her insanın başucunda bulunması gereken ve hayat bahşeden bir programdır. Müslüman'ın hayat proğramı olması yanında tüm insanların da hayat programıdır. Çünkü sadece Müslümanlara değil, Müslim-ğayrimüslim herkese hitap etmekte ve kendilerine proğram sunmaktadır. Kur'an: " Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, gönüldekilere bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." Âyette geçen şifa ve vahiy ilimdir.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *