"
Görenek hem yalnız Çinde mi salgın, nerde?
Hep musab âlem-i İslâm o devasız derde
" Böyle gördük dedemizden"
diye izmihlâli
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hali
İbret olmazsa bize, her gün okuruz
ezberde
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu
âyetlerde?"
(M. Âkif )
Onun içindir ki; " Akif'e göre iman olmadan
insanın nüsha-i kübrâ olduğunu düşünüp öylece hükmetmesi mümkün değildir. Bu
görüşü desteklemek için inananla inanmayanın durumları Safahat'da zaman zaman
karşı karşıya getirilir. Söz gelişi, " Tevhid" şiirinde"
Kötülük Problemi" dile getirilirken inancın önemi üzerinde ısrarla
durulur. İnsanı kötülük karşısında ümitsizliğe korku ve dehşete sürükleyen şey,
inançsızlıktır:
" İmandır o cevher ki, İlâhî ne
büyüktür...
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!"
( Âkif )
Yani,
iman ve İslam'ın lafdan, sözden ibaret kalmaması, ictimai hayata da yansımadır.
Toplum içerisinde, kötülükler, günahlar her gün alabildiğince
yaygınlaşıyorsa , ribacılık, rüşvetçilik, kalpazanlık, hırsızlık, iltimas,
fuhuş, kıtal, yalan, dedikodu, nemimecilik hergün alabildiğince hız
kesmeden yayılma alanı, ortamı buluyorsa, bu demektir ki, orada Kur'an
ahkâmının yaşanmadığı, ismen var olduğu, namazların diğer ibadetlerin
gösterişten ibaret olduğunu göstermektedir.
"
Mü'min, diyor Akif, Allah'a dayanan, sa'ye sarılan ve hikmete ram olan bir
insandır. Dikkat çekicidir: Âkif, imanı tarif ve tasvir etmeye çalışırken hemen
daima " güven ", " ümit ", " aydınlık", "azim",
"sa'y", " mücadele" vs. terimleri kullanır.
Bu
demektir ki, bütünüyle iyimserlik ve faaliyet kokan " Âkif'in dünya
görüşünün odak noktasında iman ve hareketlilik vardır. Küfre ve inançsızlığa
gelince, Âkif bunu da " ümitsizlik", " boşluk",
"manasızlık", " ye's", " atalet",
"karanlık" vs. kelimelerle tasvir eder." ( Diy. Dergisi, M. S.
Aydın, 1983, sayı 4, sayfa 7-8 )
Atalet, tembellik, miskinlik, merhamet avcılığı, onun bunun eline bakmak,
çalışır durumda iken, çalışmamak, çoluk-çocuğunu sefil ve perişan
etmek, Kur'ân Müslümanlığının kabul etmediği negatif unsurlardır.
Diğer
taraftan, tevekküle sığınmak, kaza ve kaderi öne sürmek hiç bir Müslümanın hak
ve salahiyeti değildir. Burada bir öz eleştiri kabilinden şunu arzedeyim:
Bundan birkaç sene önce idi.. Zonguldak'da yer altı kazası olmuş, insanlar
yerin altında kalmışlardı. Bir devlet büyüğümüz, bilerek veya bilmeyerek bu
hususta bir söz söyledi. " Onların kaderi böyle imiş!".. Akabinde,
yine bir devlet yetkilisi, " güzel öldüler!" sözünü söyleyiverdi.
Oysa,
onların kaderi böyle değildi. O kaderin üstüne üstüne gitmek gerekirdi. Çünkü,
böylesi bir sözü kendilerine yakıştırmam, layık görmem mümkün değildir.
Çünkü, Resulullah (sav)'in, muhterem torunları, cennetin reyhanı kabul
edilen, Hz. Hüseyin ve diğer yakınları Kerbela'da şehit edildikleri zaman, o
zamanın, Emeviyye kodamanları " bunların kaderi böyle imiş(!)" sözünü
söylediler.
İşte,
o tarihten bu yana, küçük bir mes'elede hemen suçu, günahı, vebali, sorumluluğu
kaderin üstüne atarız. Adamcağız, hasmını öldürmek için çifte silahla gezinir
ve yakaladığı yerde öldürür. Bizler, hemen işin kolaycılığına kaçar "bunun
kaderi böyle imiş" kolaycılığı hazır beklemektedir.
Bir
diğer örnekde şudur: Karayollarımız kan revan içerisindedir. Her gün
onlarca insanımız trafik canavarına teslim edilmektedir. Halbu ki, batı
ülkelerinde, ülkemize göre, trafik daha yoğun, alabildiğince faaldir.
Buna rağmen, trafik kazaları az, ölümler nadiren görülen vak'alardır.
Tabii
ki, tüm bu trafik vahşetine hemen cevap bulma işimiz kolaydır. Ölenlerin kaderi
böyledir. Yahu kardeşim, şoför eğitilmemiş, insana saygısı yok, hız limiti
nedir bilmiyor, yoldaki trafik işaret ve göstergelerinden bihaber, hatta, çok
şoförümüz emniyet kemerini takmasını bile bilmiyor. Hal böyle iken, şimdi,
kalkıp ölenlere, sakat kalanlara, "bunların kaderi böyle imiş"
zevzekçe sözünü söylersek, bu söze kim inanacaktır?
İsterseniz, özetde olsa bir başka rezalete parmak basalım: Ateizm ve nihilizm
tehlikesidir. Yetişen neslimiz müsbet ve menfi yönlerde bulunduğundan,
üniversite gençliği sağ ve sol kulvarlarda hala kavgalı bulunduklarından
dolayı, onları kurtaracak, onları tatmin edecek, yani, dinsizlik ve hiççilik
karşısında onları tatmin edecek, kalplerini doyuracak bilgiler sunmamız
lazımdır.
Camilerimize nazar ettiğimiz zaman görüyoruz ki, her an, her dem, her zaman
cemaatin çoğalması, artması yerine, sürekli fire verilmekte, cemaat sayısı
azalmaktadır. Hele bilhassa, yatsı ve sabah namazlarında kaç tane
cemaatler camiye gelmektedir? Buradan şu noktaya gelmek istiyorum:
Gençliği, yetişenlerimizi cemaatlere taşıyacak, saflarını sıklaştıracak bir tek
alternatif bulunmaktadır. Kur'ân Müslümanlığı!.. Aksi halde, aklımızı başımıza
almazsak, hâlâ atalardan kalma adetler devam etsin dersek, ateizmin, nihilizmin
önünü almamız mümkün olmayacaktır.
Netice
olarak;
"
Taklit ve göreneklere körü körüne bağlılık, biri geçmişimiz, biri
de geleceğimizle ilgili olmak üzere iki büyük tehlike doğurmuştur. Taklitçilik
yüzünden İslâm'ın arı duru dünya görüşü zamanla kararmıştır. Meselâ Kur'ân, en
çok okunan fakat az anlaşılan bir kitap haline gelmiştir.
Bunun
neticesi olarak da bazı şartlar altında yazılmış, başka ihtiyaçlara cevap
vermek için kaleme alınmış bir çok dini eser, nerede ise Kur'ân'ın yerini
almıştır. Başka bir deyişle " tarihi" olanla " İslâmî" olan
birbirine karıştırılmıştır." ( Diy. Dergisi, 1983, sayı 4, S. M. Aydın,
sayfa 10 )
Gerçekten, bu gün ellerde dolaşmakta nice kitaplar vardır ki, irşad etme
yerine, nasihat, tebliğ yerine insanların, okumuşların kafasını karıştırmakta,
fayda yerine zararlı olmaktadırlar.
Örneğin; Kara Davut, Envarul Aşıkin, Dürretil Vaizin, Muhammediyye, Seadeti
Ebediyye, Tavaslı kitapları vb. Soruyorum: Bu kitaplar topluma ne
verebilecektir? Zaten vermemiştir. Onun içindir ki, yetişen neslimizi doyurucu,
tatmin edici Tevhidi eserlere, Kur'ânî neşriyatlara ihtiyacımız bulunmaktadır.
Söz konusu eserlerin çoğalması içinde, ülkemizde isim yapmış veya yapmamış,
medya vaizleri dışında öylesi ilim ve fikir adamlarımız vardır ki, millet
olarak, nesil olarak onların kitaplarına acilen ihtiyacımız bulunmaktadır.
Rabbimiz!.. Sayılarını çoğaltsın, Kur'anî merhalelerde yol almayı, hedefe
koşmayı lütfetsin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir /Hollanda
Yorum Gönder