"Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürya da öldürülürse, gerisin geriye ( eski dininize ) mi döneceksiniz? Kim ( böyle ) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (Âl-i İmrân sûresi, âyet 144)
    Âyeti Kerime'nin yorumu ise şöyledir; İslâm tarihinde meşhur Uhud savaşında Abdullah b. Kamîe adında bir müşrikin attığı taşla aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in dişi kırılmış, mübarek yüzü yaralanmıştı. Bu düşman askerinin " Muhammed'i öldürdüm!" dediğini duyan biri " Muhammed öldürüldü!" diye bağırmaya başlamış, bu yalan haber Müslümanlar arasına yayılmış, Müslüman askerler paniğe kapılmıştı.

    Resulullah (sav) ise: " Buradayım! Buraya gelin!" diye bağırıyordu. Etrafını çevreleyen yaklaşık 30 kişilik bir gurup, yiğitçe ve kahramanca onu savundular. İşte yukarıdaki âyet, belirtilen yalan haber üzerine infiale kapılan Müslümanları tenkit etmekte; Hz. Muhammed'in fâni, İslâm'ın ise bâki olduğunu; bu sebeple, o ölse dahi Müslümanların bunu sükûnetle karşılayıp, dinlerinde sebat etmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.
Hz. Muhammed Arapça Yazılışı
    Zikredilen bu âyeti kerime ışığında mevzuya girerek diyorum ki, günümüz dünyasında Müslümanların,  ve bilhassa milletimizin içerisine düşmüş oldukları, " İslâm'ın yetersizliği" " Resulullah (sav)'in , ölmüş olduğunu" anımsatırcasına başka yollara savrulmalarına, ha bire uydurma, hurafe, bid'at uydurmalarına ne demeliyiz?

    Oysa, mes'elenin hakikat yönü şöyle olmalıydı. Resulullah (sav), bizler gibi bir insan, bizler gibi yaşamış, yemiş, içmiş, evlenmiş, hayatın bütün yönlerini beşer olarak idrak etmiş  bir fani idi.. Yaşadı, yaşını tamamladı ve dünyadan ahirete göç eyledi. Ama, onun insan-kul olması önemli değildi. Önemli olan husus, bizlere bırakmış olduğu kutsal Kur'an emaneti idi. Onun emirlerinin tatbiki, okunması yaşanması idi.. Yani,

    Bu gün, Resulullah (sav)'i hangi sıfatlarla anmalı, yad etmeli, yaşamalı ve izinden gitmeliyiz? sorusuna verilecek  cevap şu olmalıdır:  Yukarıda da arzedildiği gibi, Resulullah (sav), insan olarak vefat etmiş olabilir, dünyadan ebedî aleme irtihal etmiş olabilir.. Ama, ümmet olarak bizlerin, onun arkasından uydurma şeylere tevessül etmemiz doğru bir yaklaşım olmamıştır.

    Örneğin, camilerimizde, İslam adına yapılan bir kısım uydurma ritüeller; mevlid okuma, okutma, cemaatle tesbih namazı kılma, kıldırma, camii dışında cenazesi kılınmak üzere bekleyen cenazeye, camii içerisinde 70 bin tevhid çekme ameliyesi, uzun uzun tesbihatlarla cemaatleri camide tutma, cuma günleri fazladan kılınan uydurma namazlar, aşurenin faziletlerini anlatma, kutlu doğum sebebiyle akıl ve Kur'an ötesi uydurukça şeylere baş vurma vb. anlatımlar.. Daha doğrusu..

    " Yer yüzünde, nüfus ve fizikî imkânlar açısından, şikayet eder göründükleri düşmanlarından geri değil, bilakis ileride olan Müslümanların, Allah yolunda mallarını ve canlarını, kısacası rahatlarını seferber etmek yerine, Peygamber'i dünyaya çağıran mersiyeler inşad etmeleri, İslami bir ahlak değildir. Bedir ve Uhud gibi örnekleri, okudukça  ağlanacak birer ' destan ' değil, ibret alınacak birer 'ünite'lerdir.

    Peygamber Muhammed (sav), yeniden diriliş gününe kadar, dünyada yaşayan ve yaşayacak olan hiçbir insanı duyamayacak, göremeyecek ve haberdar olamayacaktır. Dolayısıyla Müslümanlar Allah'ın Kitabı'ndan, Resûlü'nün sünnetinden kendi yollarını aydınlatıcı dersleri çıkartıp ona göre hayatlarını tanzim etmekle mükelleftirler.

    Dualarını, yakarışlarını Rableri Allaha yapacaklar, sadece Allah'dan yardım isteyeceklerdir. Allah'dan , başka hiç kimseye gerek kalmayacak kadar yardım etmeye kâdir bir İlâh'tır. O'nun gücünün yetmesi, sınırlı değildir. " ( İktibas, M. Durmuş, Nisan 2008, sayfa 15 )
Bir kere, utanmak, sıkılmak, haya etmek, hicap duymak gerekir.. Bir tarafta Kur'an'ı Kerim, bir tarafta onun yüce âyetleri, dururken, her gün kılmakta olduğumuz beş vakit namazda: " Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz" ayetini okuduğumuz halde, namazdan hemen sonra, bu emrin tersini, aksini yapmak ne demektir?

Olmuyor!.. İslâm'ın kervanı yürümüyor.. Daha doğrusu birileri tarafından yürütülmek istenmiyor. Çünkü, şeyhlerin, müritlerin, üstadların, ağabeylerin egoizmaları, benlikleri, hırsları, ihtirasları, muhterislikleri, şan, ün, meşhur olma hülyaları bu müthiş hizmet kervanının önünü tıkamaktadır.

En son, Başkanlığımızda bu yanlış gidişata takılmış oldu. Başkanlığımız hurafelerin, bid'atların üzerine üzerine gitmesi gerekirken , en son ' Kutlu Doğum ' etkinlikleri ile, cemaatlerin üzerlerine gül savurma işlemleri ile, aşura tarifleri, aşura yedirmeleri ile bu işe , bu çirkinliğe ön ayak olmaktadır. Yazık ve çok yazık!..

    " Kur'an hayata müdahale etmek ve ona yön vermek istemektedir. " Bu kitap/Kur'an Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve ) övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır."

    Kur'an'ın hayata müdahalesiyle tevhit, irfan ve erdem üzerine kurulan bir medeniyet getirdi. Değerin ırk, bölge ve kanda olmayıp, takvada olduğunu ilan etti. Dünyevileşmenin istilasına uğramış olan insanoğlu kalbini, ruhunu paklayacak formüller sundu. Kur'an eşsiz bir toplum inşa etti. Kimsenin zan ile tutuklanmadığı, kimsenin evinin duvarına tırmanılmadığı, kimsenin kimseye tecessüs edemediği, kimsenin kanının heder olmadığı, işlenen suçun misliyle ödettirildiği, her ferdin hukukunun sadece yargıcın iradesine, akrabasının arzusuna, yakının himayesine değil, Allah'ın ahkamına bağlı olduğu bir toplum inşa etti. " (kuranihayat.com/a.candan)

    Günümüz dünyasında, sokaklarda, bir kısım tarikat evlerinde, dergahlarda, tekke vari yerlerde dillendirilen İsa'nın gökten ineceği gibi , kutlu doğum etkinliklerinde de aynı yanlış tezahür etmektedir.
"İsa'nın ikinci kez geleceğini belirten hadislerle ilgili özet olarak şunu deriz: Hepsi ahad haberlerdir, ne kadar sahih olursa olsun ahad haberleri , inkâr eden kişinin kâfir olacağı kesin bir inanç ifade etmez.

    Bütün bu değerlendirmeler ve deliller, Mesihçilik tezini savunan Kitap ehli'nin argümanları ile Hz. İsa'nın öldürüldükten sonra dirildiğini, ruh ve beden olarak göğe çıktığını, şu anda orada yaşadığını ve kıyametten önce dönerek Şam'daki Ümeyye Camii'nin doğusundaki beyaz minareye ineceğini, Hac ve Umre yapacağını, Deccal'i ve domuzu öldürüp Haçı kıracağını, cizyeyi kaldıracağını , gözünün alabildiği mesafede ne kadar kafir varsa öldüreceğini, sonra Mehdi'nin ve başka imamların arkasında namaz kılacağını, Hz. Muhammed'in şeriatına tabi olacağını, inişinden kırk gün ( veya kırk yıl) sonra vefat edeceğini, cenaze namazının Müslümanlar tarafından kılınacağını ve Hz. Peygamber'in kabrinin yanına defnedileceğini belirten rivayetleri savunan gelenekçi rivayetçilerin argümanları arasında büyük benzerlik ve ortaklık bulunduğunu görüyoruz.

    Bu da Mesihçilik veya Hz. İsa'nın ikinci kez gelişiyle ilgili inanç ve rivayetlerin Kitap ehli'nin din kültürü ve anlayışlarından kaynaklandığını ve onun yansıması olduğunu gösterir. (Hz. İsa ve Mesih inancı, İ. Sarmış, sayfa 259-260)
Yani, tüm bu, zavallıca rivayetler, Emevilerin, Abbasilerin içerisine düşmüş oldukları rivayet kültüründen başka bir şey değildir. Aynı, cahilce rivayetler, maalesef, günümüzde de, dozajını artırarak çoğaldığı müşahade edilmektedir. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir / Hollanda

Günümüz dünyasında, sokaklarda, bir kısım tarikat evlerinde, dergahlarda, tekke vari yerlerde dillendirilen İsa'nın gökten ineceği gibi , kutlu doğum etkinliklerinde de aynı yanlış tezahür etmektedir. "İsa'nın ikinci kez geleceğini belirten hadislerle ilgili özet olarak şunu deriz: Hepsi ahad haberlerdir, ne kadar sahih olursa olsun ahad haberleri , inkâr eden kişinin kâfir olacağı kesin bir inanç ifade etmez. Bütün bu değerlendirmeler ve deliller, Mesihçilik tezini savunan Kitap ehli'nin argümanları ile Hz. İsa'nın öldürüldükten sonra dirildiğini, ruh ve beden olarak göğe çıktığını, şu anda orada yaşadığını ve kıyametten önce dönerek Şam'daki Ümeyye Camii'nin doğusundaki beyaz minareye ineceğini, Hac ve Umre yapacağını, Deccal'i ve domuzu öldürüp Haçı kıracağını, cizyeyi kaldıracağını , gözünün alabildiği mesafede ne kadar kafir varsa öldüreceğini, sonra Mehdi'nin ve başka imamların arkasında namaz kılacağını, Hz. Muhammed'in şeriatına tabi olacağını, inişinden kırk gün ( veya kırk yıl) sonra vefat edeceğini, cenaze namazının Müslümanlar tarafından kılınacağını ve Hz. Peygamber'in kabrinin yanına defnedileceğini belirten rivayetleri savunan gelenekçi rivayetçilerin argümanları arasında büyük benzerlik ve ortaklık bulunduğunu görüyoruz.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *