Kuran'ı Kerim ve Kandil Geceleri
    Kuran'ı Kerim ve Kandil Geceleri
    " Apaçık mucizeler ve kitaplarla ( gönderildiler ). İnsanlara, kendilerine  indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik." ( Nahl sûresi, âyet 44 )
    Mevzuumuza, Süleyman Çelebi hocanın mevlidinden bir bölüm  ile başlamak istiyorum:

    " Yârılıp divâr çıkdı nâgehân,
       Geldi üç hûrî bana oldu ayân.
       Bazılar derler ki ol üç dilberin
       Âsiye'ydi biri ol mehpeykerin.
       Hem hevâ üzre döşendi bir döşek,
       Âdı Sündüs döşeyen ânı melek." ( S. Çelebi)

    Kuvvetli bir şairlik, enterasan bir hayal gücü.. Sanki, orada bizatihi bulunmuşçasına, o andaki olayları, meleklerin geliş-gidişlerini, Asiye'nin orada hazır bulunuşunu, Sündüs isimli melekle yüz yüze gelişini ne güzel tasvir etmektedir değil mi?

    Oysa, Resulullah (sav)'in 23 senelik peygamberlik döneminde, tedrici olarak gelen vahiyleri  dile getiren Cebrail (as)'ı hiç bir sahabe görmemiş, karşılaşmamış ve yüzyüze gelmemişlerdir.  Hatta, Resulullah (sav)'in en yakınında bulunan hanımları bile, evlatları bile böylesi bir olaya şahit olmamışlardır.


    Ama, her nasılsa, Süleyman Çelebi efendi, mes'elenin içerisine öylesine bir dalış yapıyor ki, görmediği kimse kalmıyor, konuşturmadığı kimse bulunmamaktadır. Hatta, dile getirdiklerini, şiirlerini, mevlidini o kadar büyütüyor ki, Kur'an karşısında göstermediğimiz tepkiyi onun karşısında otomatikmen göstermek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla;

    " Mevlid kutlamalarını ilk ihdas kişinin Erbil Atabeyi Muzafferuddin Kökböri ( öl.629/1232) olduğu kabul edilir. Bu kutlama için toplananlara mevlid kıssaları okumayı ilk başlatan kişinin ise Mısır Çerkez hükümdarlarından biri veya Mısır Fatımileri olduğu söylenir.  ( Cafer Murtaza el- Âmili, el-Mevasim ve'l Merasim, 20 ) . Makrizi'nin Fatımi bayramlarıyla  ilgili yazdıkları bu konuda onların önceliğini teyit eder mahiyettedir. ( Makrizi, el- Hıtat, 1/490 ).

    İbnu'l- Hâc gibi bazı fakihler mevlid münasebetiyle yapılan eğlencelere ve  israf olduğu gerekçesiyle  çok sayıda  kandil yakılmasına karşı çıkmıştır.  Suyuti, mevlid gecelerinde toplu halde Kur'an okunmasını ve Resul-i Ekrem'e dair sohbetlerin ardından yemek ikram edilmesini bidati hasene olarak görmektedir. (Hüsnü'l-Maksid fiAmeli'l- Mevlid, 41).

    Hz. Peygamber'in doğumu şüphe yok ki önemli bir olaydır. Ancak bu olaylarla bağlantılı olarak kaynaklarda gerek Resulullah , gerekse  ashab döneminde kutlama niteliğinde herhangi bir etkinliğe rastlanmamıştır.

    Bu açıdan bakıldığında Kandiller münasebetiyle yapılan faaliyetler doğrudan İslam'ın bir emri veya tavsiyesi değil, çeşitli Müslüman toplumların gelenekleri konumundadır.

    Bununla beraber toplumda öteden beri yerleşip halkın kültürü ve anlayışı haline gelmiştir. Hatta bütün sapmalarına ve bidatlerine karşın bir kültürün ayıklanması yönündeki çağrılar yadırganmakta hatta yapanlar, sıradan halktan değil, bizzat din görevlisi kimi kişiler tarafından tepki görmektedir." ( İktibas, İ. Sarmış, Nisan 2010, sayfa 14-15 )

    Görünen odur ki, sanki, Müslümanlara Kur'an yetmiyormuş gibi, Allah'ın emirleri, Resulullah'ın mütevatir sünnetleri kifayet etmiyormuş, Müslümanların, dün olduğu gibi bu günde, bu tür kültürlere can simidi gibi yapışması, idin emirler haline getirmesi, dinin, olmazsa olması  şeklinde kabul edilmesi, gerçekten tuhaf değil midir?

    21 nci çağda, binlerce fikir, düşünce, Kur'an üzerine araştırmalar, mütevatir sünnetleri meydana çıkaran kitaplar olmasına rağmen, iletişim araçları, Tv. Yayınlarının günden güne atılım yapmasına binaen, hâlâ, Kur'anî emirleri, ayetleri bu tür eklentilerden kurtarmamak, çaba sarfetmemek ne demektir?

    Madem ki, mevlid kandilini kutlayacağız.. Bunu, Kur'an endeksli bir şekilde, cemaatler camilerimizde toplandığı zaman, toplanan hoca efendilerden, bir kısmı, cemaatleri alıştırmak kabilinden, Elemtere'ye kadar namaz surelerinin meal, tefsir ve yorumları anlatılmış olsa, Kur'an ve hayat, Kur'an ve algımız, Kur'an ve toplum yaşantımız vb. mevzular gündeme getirilmiş olsa, veya, aziz peygamberin, günlük yaşamı, aile reisi oluşu, çocuk yetiştirmesi, evrensel düşünceleri, yine cemaatlere, bir bir izah edilse, sanırım, mevlid şiirini bağırmaktan,çağırmaktan  daha faydalı olacaktır.

    İsterseniz, geliniz bir anket yapalım. Okumuş olduğumuz mevlidi ne demek istediğini kaç cemaatımız anlamakta, idrak etmekte, hoşuna gitmektedir? Sanmıyorum. Sadece, anlaşılan husus şu olmaktadır. Hoca efendinin melodili, ritmli, hele bir de sesi güzelse, camii içerisinde yankı yapıyorsa, anlaşılan, cemaatçe takdir edilen husus bunlar olmaktadır.

    Yani, gönül arzu ediyor ki, bu gidişata son verecek, Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve yaşanması uğrunda İslam'ın, Kur'an'ın emirlerini, çekinmeden, ürkmeden, korkmadan söyleyecek Müftülere, Vaizlere ihtiyacımız bulunmaktadır. Çünkü,

    Bu aziz millet, mevlid gibi, ve daha başka hurafi şeylerle çok zaman kaybetmiştir. Ama, maalesef. gelmiş olduğumuz nokta ortadadır. Dün, nasıl eklentilerin içerisinde yuvarlanıyor idiysek, bu günde aynı şekilde hiç bir değişime, yenilenmeye, ihtiyaç duymadan devam etmekteyiz.

    Şimdi, yine ilginç olan bir soru soruyorum: Okunmakta olan mevlid şiirinin, aileye, bireylere, toplumlara, ülkemize, sokaklara, çarşılara, meydanlara bir etkisi var mıdır? Yani, hırsızlığı önlüyor, ribayı kötülüyor, rüşveti ve tüm ahlaksızlıkları terkettirip, tertemiz bir toplum inşası için bir etkisi bulunu yormu?

    Netice ve sonuç olarak;

    Değişmeliyiz!.. Hem de hiç vakit kaybetmeden. "Kur'an'ı okuduk ama yaşamadık." sözleri, bizleri sil baştan hizaya getirmelidir. Her halimizi sorgulamalı, sorguya çekmeli, " biz ne yapıyoruz?" sorusunu kendimize sormalıyız.

    Örneğin, üç-dört yıl önce bir tv kanalında kandil kültürünün İslam kaynaklı olmadığı ve bidatlerle bulandığı eleştirilerine tepki olarak İstanbul Müftüsü bu kültürün toplumun bir folkloru  olduğunu ve yerine başkasını koymadıkça kaldırmanın yanlış olacağını, kaldırıldığı taktirde oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi toplumun yerine başka oyuncaklar bulacağını, yani benzer kandiller ve kutlamalar uyduracağını söyleyerek karşı çıktığını ve korunmasını istediğini biliyoruz.

    Son söz olarak şunu demek istiyorum.. Bütün Müftü efendiler, baş tacı insanlardır. Temsil ettikleri makam itibariyle, Resulullah (sav)'in yerinde bulunduklarını düşünerek, bid'at ve hurafelerin üzerine üzerine gitme zamanının geçtiğini  ve milletimizin de bu yanlışlıklardan çok çektiğini hatırlatmak isterim. Selam ve dua ile..

Kuran'ı Kerim ve Kandil Geceleri - Değişmeliyiz!.. Hem de hiç vakit kaybetmeden, bu gün dindarlık zannettiğimiz yanlış algıları terketmeliyiz. " Kur'an'ı okuduk ama yaşamadık." sözleri, bizleri sil baştan hizaya getirmelidir. Her halimizi sorgulamalı, sorguya çekmeli, " biz ne yapıyoruz?" sorusunu kendimize sormalıyız. " Örneğin, üç-dört yıl önce bir tv kanalında kandil kültürünün İslam kaynaklı olmadığı ve bidatlerle bulandığı eleştirilerine tepki olarak İstanbul Müftüsü bu kültürün toplumun bir folkloru olduğunu ve yerine başkasını koymadıkça kaldırmanın yanlış olacağını, kaldırıldığı taktirde oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi toplumun yerine başka oyuncaklar bulacağını, yani benzer kandiller ve kutlamalar uyduracağını söyleyerek karşı çıktığını ve korunmasını istediğini biliyoruz.

Yorum Gönder

  1. Merhabalar Şerafettin Hocam.

    Makalenizi okudum ve yürekten katılıyorum. Bu gecelerin ne fazileti ne de kutlanılması hakkında hiçbir rivayet sabit olmamıştır. Dolayısıyla Peygamber (sav) doğum gecesini ne kendisi, ne ashabı, ne de selefi salihin kutlamış değildir. Şayet böyle doğum günlerini kutlamak Allah'ın (cc) razı olduğudinden bir parça olsaydı öncelikle Rasulullah (sav) bunu ümmetine açıklar ve hayatına tatbik ederdi. Bunun üzerine ilim ehli bu geceyi o maksatla ihya etmeyi ve de mevlit okumayı dilinde ihdas edilmiş bir bi'dat saymışlardır. Nitekim okunan mevlidin de bu babdan sayıldığı (bi'dat) ilim ehlince malumdur. Mevlit halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlitler okutarak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Halkın cehaletinden ve yanlış itikatlarından istifade eden mevlit okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticari bir çıkar aracı yapmışlardır. Bu tip bir kabul ve davranışın İslami olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Böyle bir olaya sebep olan herkes dinen sorumludur. Merasimlerde mevlit okunmasının vazgeçilmez bir adet haline getirilişinin sakıncalarından biri de netice olarak insan kelamı bir şiir olan bu metinlerin okunması ve dinlenilmesi, ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeğe başlanılması tehlikesidir. İlk defa mevlit Osmanlı döneminde, III. Murat tarafından 1588'de resmi haline getirilmiştir.

    Selam ve dualarımla birlikte en Güzel'e emanet olun efendim, saygılarımla.

    YanıtlaSil

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *