" ( Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?" ( Yûnus sûresi, âyet 99 )Malum olduğu üzere, şirk dolu, münkir bir dünyada, kaos içerisinde yaşamaktayız. Tevhidin dille söylenip de, fiiliyata dökülmediği, amel amel yaşanmadığı, gönül dünyasına başka nesnelerin doldurulduğu bir zamanda yaşamaktayız.
" Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar ( inkârcı) kılar." ( Yûnus sûresi, âyet 100 )
Camilerimiz, mescidlerimiz Müslümanlarla dolu doludur. Kur'an'lar gürül gürül okunmaktadır. Ama, aynı camii ve mescidde Allah' a ubudiyette bulunan Müslüman, dışarı çıktıktan sonra, bir takım yanlış kavil ve fiilleriyle Tevhidi akideye zarar verdiği görülmektedir. Şu ayeti ve alıntımızı birlikte tefekkür edelim:
" Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 190 )İnsanın ibret alıp tefekkür etmesi ve bu düzenin gereğine uyması için her şeyin biri nizam üzere yaratıldığı hatırlatılıyor. Yaratılan hiçbir şey amaçsız değildir. Ve yaratılan her bir şeyde alınacak nice dersler vardır.
Dengeli bir yaşam için gözetilmesi gereken iktisat, sadece bireyler için değil, toplumlar için de bir zorunluluktur. İslâm, bu bağlamda da kurallar koymuştur. İslâm, sorunların suça, ifsada dönüşmemesi için tedbirler alır. İslâm'ın ekonomiye dair önerisi, ne Pazar, ne Otoriter ne de Seküler Modern Ekonomilerin önerilerini tasdik veya onlara tepki değildir. İslâm, ekonomik refahı, yine İslâm'ın öngördüğü kurallar doğrultusunda ve toplumsal ahlak normlarını gözeterek va'z eder. Bütün bunlara itidal üzere olmakla ulaşılır." Nida Dergisi, sayı 138, sayfa 14,R. Yazçiçek )
Evet, camideki namaz kılan Müslüman, gönlünden para, pul, dünyevilik, servet,saman, zenginlik, zekat kaçırma, infak, teberru işlerden soyut hale gelerek ibadet yapmamalıdır. Ruku ve secdeye kapandığı zaman, Rabbıyla başbaşa kalıp, Tevhidi düşüncenin vermiş olduğu azim ve idrakle namazını, ibadetini yerine getirmelidir.
Yoksa, camiden boşaldıktan sonra, rüşvet çirkinliğine bulaşarak, büyük işler kotarmamalıdır. Ruhsat alamadığı kat kat binasına müsaade almak için, resmî kapıları aşındırırsa, bir kısım hödüklerin gönüllerini görerek işini düzene sokarsa, vay gariblerin haline demekten başka söz bulmak mümkün değildir.
Şu anda, genel durumu iyice bilemediğim ülkemizin bir kaç yıl öncesi durumu içler acısıydı. Örneğin, yolunuz Tapu Dairesine düşmüş ise, tapunuzu almak için üç beş takla adarak, bir hayli rüşveti gözden çıkarmanız gerekirdi. Çünkü, Tapuyu hazırlayan kişi, işi zorlaştırıyor, süklüm-büklüm mes'eleyi zora sokuyordu. Ne zaman, istediği meblağı alıyor, işte o zamanda, kerhen de olsa tapuyu hazırlıyordu.
Demek ki, Tevhidin bulunmadığı alanlarda, şirk bulunmaktadır, kaos, huzursuzluk bulunmaktadır. Diğer taraftan, rüşvet, fuhuş, açlık, neon lambaları, meyhanecilik, barcılık, karhanecilik bir yerde yaygınlaşmışsa, oturup çok çok ağlamaktan başka çıkar yol bulunmamaktadır.
" Bütün alemlerin yaratıcısı olan Allah, yarattıklarını her zeminde evirip çevirendir. Rububiyet cihetiyle tevhid edilmesi gereken Allah'tır. Ve yine Ulûhiyetin de ancak O'nun hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bu sebeple, iktisadî hayatın prensiplerinin tevhid anlayışının dışında telakki edilmesi düşünülemez.
Kendileri için konulan menzil üzere hareket eden âlemler nasıl ki bir yasaya tabiler, aynı şekilde insan ve ilişkileri için de yasalar vardır. Bunun adı şeriat'tır. Bir anlamda Şeriat, insan ilişkilerini düzene koyan denge yasalarıdır. Bu açıdan, iktisat ile İslâm hukuku iç içe prensiplere sahiptir." ( a. g. dergi, sayfa 15 )
Demek ki, kitleleri, bireyleri, milletleri, ümmetleri tevhidden uzaklaştıran şey , doymazlık, açgözlülük, israf, oburluk, obezite, " daha yok mu?" çirkefliğidir. Bu gün, yaşadığımız ortam da bu yanlışları aynen yansıtmaktadır. Aç gözlülük, doymazlık, nereden gelirse gelsin yenildiği, helal mi, haram mı olduğunun araştırılmadığı bir dünya.
Onun içindir ki; " Bu kuşatmalardan kurtulmanın yolu, İslâmî bir bilinç inşası ve beraberinde ertelenemez olan bir sosyalite yani amelin olmasıdır. Nitekim moderniyle geleneğiyle bütün bunlar cahiliyedir. Kur'an'ın ifadesiyle, Allah'ın hükmünün dışında aranan çözümler, " Cahiliye"dir. Hülasa İslâmî olmayan her bir yaşam tarzı cahiliyedir. İslâm ise tam bunun karşısında bir kurtuluş hareketidir.
İstilâh olarak cahiliye, Allah'ın indirdiği hükümleri ve bilgileri kabul etmeyip bunların yerine insanlar tarafından konulan hükümlere, düşüncelere ve sistemlere iman etmektir." ( a. g. dergi, sayfa 18 )
Ne demek, pisliğin, rezaletin, çirkefin Kur'an dışı şeylerle temizleneceği!.. Mekke hayatı, cahili adetler, put ve putçuluk, nasıl Kur'an dışı şeylerle temizlenmediyse, günümüz dünyasında da, sokakta, çarşıda, meydanlarda, iş yerlerinde ayyuka çıkmış çirkinliklerin, Kur'an dışı, yapay şeylerle sonlandırılması mümkün değildir.
Netice olarak;
Tevhidi sisteme, tevhidi düşünceye dönmekten, sarılmaktan başka çaremiz bulunmamaktadır. Kaostan kurtulup düzenli bir hayata kavuşmamız için, yapışacağımız ip Kur'ân ipidir.
Yüce Kur'an'ı bırakıp, onu yüksek yerlere asarak, Avrupa kapılarında, ABD. kap
Kur'an, sokaklarımıza, evlerimize hakim olduğu an, hocalarımız, cemaatlerini uyutmayacaklardır. Hakkı, hakikati, Kur'an İslam'ını haykıracaklardır.. Çünkü, bin yıllık millet tarihimiz de, hep cemaatleri çeşitli vesilelerle uyuttuk ve uyumalarını sağladık.
Ülke olarak, millet olarak Kur'an'ı çok olup da az anlaşıldığı bir yerde yaşamaktayız. Maşallah, camilerimiz, evlerimiz her taraf Kur'an'larla dop doludur. Ama, okuyup anlayan bulunmuyor. Kur'an yapraklarını ha bire çeviriyoruz, lakin, anlamamak için ısrar ediyoruz. Ne diyelim? Rabbim!.. Bilinç nasib eylesin. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder