Kur'ân'a Sarılmak
" Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." ( Enfâl sûresi, âyet 2 )
Elde Kur'an, dilde Kur'an, gönüllerde hep Kur'an!.. Çünkü, Müslümanların
sığınacakları, kendilerini teslim edecekleri başka kurtuluş yolu yoktur. Yeter
ki, Kur'an'a sarılsınlar, ona kalbî olarak bağlansınlar, onun dışında başka
eğri-büğrü yollara sapmasınlar.
Sahabe-i kiram bu mevzuda Resulullah (sav)'i dinleyip ona sarıldıkları
için, yep yeni, tertemiz bir medeniyet inşa etmişler, şirk, riya, küfür, put,
her neki Tevhidi düşünceye mugayir bir hal var ise tamamını silip süpürmüştür..
O'nun karşısında, hiç bir ideoloji, felsefe, beşeri fikirler tutunamayıp, dünyadan silinmek zorunda
kalmıştır.
" Rivayet edilmiştir ki: Peygamber zamanında ashabdan her kim ,
yarım veya bir sure öğrenirse, ona büyük adam derler ve bir yahut yarım sureyi
biliyor, diye parmakla gösterirlerdi. Çünkü onlar Kur'an'ı âdeta yerlerdi. Bir
veya yarım batman ekmek yemek hakikaten güç bir iştir. Fakat ağızlarına alıp
çiğneyip atarlarsa, bu şekilde yüz bin merkep yükü ekmek yiyebilirler...
Peygamber: ' Ne kadar Kur'an okuyan vardır ki Kur'an ona lânet eder.'
buyurmamış mıdır? İşte bu Kur'an'ı okuduğu halde manasını bilmeyen kimse
hakkında söylenmiştir. Fakat böyle olmasa da yine iyidir.
Biz buna, özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, sırf para
karşılığında üç ihlâs, bir Fatiha, Yasin, Tebâreke surelerini okuyup
satanlarla, ölü başında veya mezarlıkta, " Taze okunmuş hatimlerimiz var."
diyerek, ücret mukabili hatim satan Kur'an simsarlarının da dahil olduklarını
düşünüyoruz.
Hatta bu kategoriye Türkçe meal ve tefsirler yardımı ile de olsa, imkânı
ölçüsünden her gün Kur'an'dan bir veya bir kaç ayet okuyup anlama imkânı
bulunduğu halde bunu yapmayıp tembellik eden veya herhangi bir sebepten ötürü
onu anlamadan okumayı tercih edenleri de ilave etsek, bilmiyorum ki hata etmiş
olur muyuz? Çünkü bunlar da, en azından tavırları itibariyle Kur'an'ın manasına
önem vermemiş olmuyorlar mı?" ( Beşer olarak Hz. Muhammed, H.M. Bağcı,
sayfa 120 )
Onun içindir ki, Başkanlığımıza bu mevzuda büyük görevler düşmektedir.
Camii cemaatlerine olsun, Kur'an Kurslarında olsun, yaz kurslarına kısa dönem
gelen çocuklara olsun, mutlak surette, bir dua, bir sure öğretiliyorsa, bunun
Türkçesinin de öğretilmesi zaruret halini almıştır.
Aksi takdirde, bu gün mezarlıklarda sergilenen çirkin, tuhaf, ayıp,
Kur'an dışı manzaralardan kurtulunmayacaktır.. Hazır hatimciler, balonlara
yasin okuyan şarlatanlar, sahte, kandırmaca ayıplarını sergilemeye devam
edeceklerdir.
Bazan, mezarlıklarda yakalanan bu tür zevzeklerin zabıta tarafından,
mezarlık görevlileri tarafından tutulduklarını
görüyoruz. Ne yapılıyor? Kos kocaman bir hiç!.. Çünkü, yakalayan kişiler
onların bedduasından, sahte Kur'an okumasından korkmaktadırlar. " Başıma
bir hal gelir, çarpılırım, bedduasını almıyayım" diyerek, söz konusu
hödükleri, ancak, mezarlık dışına kadar çıkarmaktalar, onlarda tekrar
mezarlığın başka bir kapısından içeri dalmaktadır..
Abdullah bin Ömer (ra) şöyle ifade etmiştir: " Ben, sadece Bakara
suresini öğrenmek için, tam sekiz yıl bu sure üzerinde durdum." Enes (ra) demiştir ki, " Bakara ve Âl-i
İmran surelerinin tamamını bilenleri biz gözümüzde çok büyütürdük. Ben, Bakara
ve Âl-İmran surelerini biliyorum diyenleri gıpta ile seyrederdik. Hatta, onu
birbirimize gösterir, şu adam, Bakara ve Âl-i İmran surelerini biliyormuş"
derdik!"
Hal böyle iken, onları örnek ve önder kabul edecekken, maalesef, bizler
kendi kafamızıdan veya gelenekselleştirdiğimiz bir takım uydurma, faydasız,
uygulamaları öne çıkararak, aziz
kitabımız yüce Kur'an'ın okunmasını , anlaşılmasını ve yaşanmasını asıl
mecrasından çıkarmış olduk. Maşallah, çok çok okuyoruz. Ama, okuduklarımızda
bir tek gayemiz, maksadımız bulunmaktadır. Mezardaki ölmüşlerimizi kurtarmak!..
Halbu ki, biz diriler hayatta iken, daha ölümü, ölmüşlüğü yaşarken,
Kur'an'ın bizleri diriltmesi için en
küçük bir çabamız bulunmamaktadır.
" Yüce Allah, İsrail oğullarına hitap ederek buyurmuştur ki: " Size verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın, o kitapta bulunanları okuyun/tekrar tekrar anın ki korunasınız."(Bakara, 2/63)
Reşid Rıza, bu ayette geçen " korunasınız" cümlesi üzerinde
durarak şöyle demiştir: " Bu cümle, Kur'an'ı okurken gönülleri, akılları
Kur'an'dan hiç etkilenmeyen, sadece Kur'an'ın kalıplarına ve müziğine önem
veren; davranışları Kur'an'ın getirdiklerine aykırı olan kimselerin aleyhine
bir kanıt taşımaktadır. Bu, iki tür insanın en kötüsüdür. "
" İmam Gazâlî de, bu durumu şöyle bir misal ile anlatmaktadır:
" Bir efendi, işçilerine bir bahçe verdi ve onları, o bahçeyi işleyip
onarmakla görevlendirdi. Onlara yazdığı bir mektupla da bahçeyi ne biçimde
ıslah edeceklerini, bahçenin içinde nasıl davranacaklarını açıkladı.
Görevlerini güzel yapanlara bahçenin meyve ve ürünlerinden
yararlanmalarından ayrı olarak ödül de vadetti; görevlerini kötü yapanların
ise, bahçenin gelirini kaybetmelerinden ve kötü davranışlarından dolayı, ayrıca
şiddetle cezalandıracaklarını söyledi."
" Bu işçilerin o mektuptan payları, mektubu okuyup içeriğini yapma
yerine, onun içerdiği emre ve yasaklara hiç bakmaksızın sadece yazısına,
yaprağına saygı göstermek, sözlerini müziğe uydurmak, onu anlamadan tekrar
tekrar okumaktan ibaret kaldı.
Hatta bahçenin toprağında kötü işler de yaparak ekini ve nesli helâk
ettiler. Şimdi bu adamların, o mektubu bu şekilde okumaları, kendi aleyhlerine
kanıttan başka ne sağlar? Bu şekilde okumakla cezadan kurtulabilirler
mi?." ( a. e. sayfa 118 )
Netice ve sonuç olarak;
Aziz milletimizin, yüce Kur'an'a sarılmaktan, ona bütünüyle bağlanmaktan
başka çaresi yoktur. Günümüz dünyasında iflas etmiş ideolojilerin, fikir ve
düşüncelerin peşine takılmanın bir anlam ve değeri kalmamıştır.
Yani, insanlık, şu zamana kadar sağcılık-solculuk yaptı da ne oldu? Kos
kocaman bir hiç!.. Görüyoruz ki, Karl
Marks, Darvin, Freud, Hegel vb. küfürlerin ürettikleri, karın kuruntuları iflas
etmiş, kendileri bile bu gün ortada çaresiz kalarak, başka yol, başka imkan aramaktadırlar!..
Onun içindir ki;
" Burada, genelde İslâm âleminin, özelde milletimizin bir
eksikliğine daha dikkat çekmekte yarar görmekteyiz. Şöyle ki günümüzde çok
yönlü "Güzel Kur'an Okuma Yarışları" yapılmaktadır, ezberden, yüzünden
ve tecvit ile okumak gibi...
Müslümanlar arasında bu yarışmalar revaç bulmakta ve teşvik
edilmektedir. Hatta bu yarışmalara yurt dışından kariler de davet edilmektedir.
Okuyanlar çeşitli ödüllere boğulmakta ve haklı olarak şan, şöhret kazanmaktadırlar...
Elbette bu etkinlikler güzeldir ve yadsınacak hiç bir taraf bulunmamaktadır.
Ancak, ne hikmetse "Kur'an'ı Anlama Yarışmaları"
yapılmamaktadır. Yapılsa da medyaya bu yarışmalar yansıtılmamaktadır. Oysa
bugün, bu tip yarışmalar daha sık yapılmalı
ve ilgililer önemle buna teşvik etmelidirler." ( a. g. e. sayfa 124 ) Daha
doğrusu, yurt dışından bir kısım davet edilen Kur'an Kariilerinin, öylesine
kürsülere kurulup, ses güzelliklerini sergilemelerinin bu millete bir faydası
olmamıştır, olmayacaktır. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder