"(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Âl-i İmrân, âyet 31 )Ne zaman ki, Allah'ın rızasının kazanmak, iyi bir kul, iyi bir mümin olabilmek için, Resulullah (sav)'in tebliğ ettiği şekilde bir ümmet olma şerefini kazanabilmek uğruna yüzlerce mücellit kitaplar okumakta, mealler, tefsirler karıştırmaktayız. Onun içindir ki, tarih boyunca, okuyan, araştıran Müslümanlar, hayatlarında neler yaptıklarını, iyi veya kötü, helal veya haram, Kur'an'a uygun veya Kur'an dışı fillerini sorgulamışlar, böylece Hakk'a yürümesini bilmişlerdir.
Ama, nice bedbaht insanlarımızda vardır ki, sürekli başkalarının ağızlarına bakmışlar, konuştuklarını her hangi bir şekilde filtre etmeden, nedir, ne değildir demeden tatbik etmeye çalışmışlardır. Örneğin, günlük beş vakit namazlarda bile, okumuş oldukları kısa surelerin anlam ve içeriğinin ne olduğunu öğrenmeden, araştırmadan, tetkik etmeden bir ömür boyu okumuşlar ve öylece hayatlarını ikmal ederek dünyadan ahirete irtihal etmişlerdir.
İşte, ülkemizde kutlanıp da, hiç bir başka İslam ülkesinde kutlanmayan Mevlid kandili de öyledir. Yığınları, milyonları geçmiş milletimiz, sonradan icad edilmiş bu geleneğin içerisinde kör-topal yuvarlanıp, "uydum imama" dercesine apar-topar yollarına devam etmektedirler.
Keşke!.. Bir sorgulayabilselerdi, Kur'an'ın imbiğinden geçirerek farzmıdır, vacibmidir, sünnetmidir, müstehapmidir, yoksa, kerahatmidir, kerahati tenzihiyyemidir, kerahati tahrimiyyedir olduğunu sorgulamış olsalardı? Onun içindir ki;
" Bu kitaba ve Resûl'ün (sav) Sünneti'ne iman ettiğini söyleyipte Kitap ve Sünnnet'te olmayan ( içtihadî amel hariç ) bir amel veya ibadeti İslam'a mal etmeye çalışanlar ise bid'at ehlidirler. Bunların bir kısmı kafirdir, diğer bir kısmı ise kebair ( büyük günah) sahibidirler. Ne yazık ki Müslümanlar arasında bin yıldan fazladır sayısız bid'at ve hurafelerle amel edile gelinmektedir. Bunun ortaya çıkmasının yegane nedeni, insanların heva ve heveslerine uyup, Kitap ve Sünnet'te yaptıklarına bir delil olmadığı halde; yeni ibadet,dua, zikir ve tevessül türleri icad etmelerindir.
Bunun gereği gibi engellenmemesinden dolayı Müslümanlar arasında ilmî ve siyasî otoritelerinde fesad bulmasıyla bid'atler o derece yayılmaya başladı ki, daha İslam'ın ilk çağında bile dinin temel ibadetleri şekil ve biçim bozukluğuna uğradı. Bunu siyasî ve mezhebi kavgalar ve fırkalaşmalar izledi. Hak ehli ve Sünnet alimlerinin şu veya bu şekilde zulümlere maruz kalıp öldürülmeleri sonucu cahili bir çok teşkilat ve kurum ortaya çıktı.
Hatta öyle bir zaman geldi ki Camiler ve Mescidler neredeyse Budistlerin törenlerinin uygulandığı mekanlar halini aldı. Ve böylece avam halk zamanla bunu dindenmiş zannetti. Halbuki, Camiler ilim meclisleri ile ihya edilirdi. Bu kadar kısa zaman içinde( Hicrî 1V. Asrın başları) Camilerde aslı olmayan namazlar ve zikir biçimleri ihdas edildi ki bunun başlangıcı sahabe zamanına kadar uzanır.
Kabir ve türbeleri ziyaret, Mevlid, Reğaib, Miraç ve Beraat gecelerini kutlama, artık dini bir ibadet ve zaruret halini aldı. Ve böylece avam halk zamanla bunu dindenmiş zannetti. Halbu ki, bu ibadetlerin veya amellerin kaynağı sünnet değil, Allah Rasulü (sav) adına uydurulmuş " Mevzu" hadislerdi." ( kandil geceleri ve bin yıllık yanılgı)
Asr-ı Saadet döneminde, Medine-i Münevvere'de, mescidin sofasında 400 kadar sahabe hem rızıklarını, maişetlerini temin ediyorlar, hem de Kur'an tahsili yaparak, insanlığı hidayete kavuşturmak için diyar diyar göreve gidiyorlardı. Yemen, Bağdat, Kufe, Basra, Musul, Anadolu, Şam, Halep, Mısır, Afrika vb. ülkeler, onların irşadları ile, Kur'an'ı tebliğ etmeleri ile İslamlaşıyordu.
Ya şimdiler de?.. O kutlu ve mutlu insanların nesilleri, ahfatları, torunları bizler, ha bire dinin içerisine bid'at ve hurafe sokuşturmakla meşgulüz. Kur'anî düşüncelerimiz, fikir yapılarımız tembelleşti, düşünemez, hizmet edemez olduk. Sayın Mehmet Aydın hocanın dediği gibi:
"En büyük sıkıntımız şu; dini kendimizce, yüksek bir yerde tutmuş, hayatın içine gelip hayatla cedelleşmesini ( mücadele etmesini) önlemişiz. Bu ilim ve tefekkür ( düşünce ) anlayışı, Müslüman'ı İslam'ın evrensel hareket prensibi olan ' içtihat kapısının kapandığı' kanaatine kadar götürdü." diyor." (Hanifdostlar[.]net)
İşte, problemin, sıkıntının, müşkülatın kaynağını bulmş olduk. Kur'an'dan uzaklaşmak, içtihad kapısını kapatmak, tefekkürsüz, düşüncesiz bir İslam meydana getirmek.. Maşallah (!) bu rezaleti de fevkalade bir şekilde ümmet ve bilhassa milletimiz yerine getirmiş oldu. Bir Müftüler sınıfı, imamlar sınıfı, müezzinler sınıfı meydana getirmemiz sebebiyle, milletimiz ala-bora olmuş gemi gibi bir o yana, bir bu yana sallanıp savrulmaktadır.
Tabii ki, Kur'an'dan koparılmış bir cemaat ne yapacaktır? Tıpkı, dalından koparılmış, kesilmiş bir gül gibi solmaya, kurumaya, atılmaya ve sonrasında da yerlerde tepelenmeye mahkum olacaktır. Oysa, yapılması gereken, elzem olan bir kaç husus vardır ki, bunlar;
- Kur'an'a ve Sünnete dönüş,
- İçtihad kapısının açılması,
- Kur'anî cihad ruhunun diriltilmesi,
- Milletimizin fuzuli, geçici heyacanlardan kurtulup, bir an önce Camilerimizi, mescidlerimizi Kur'an mektebi haline getirmesidir. Söz konusu mektepte, Kur'an meallerinin,tefsirlerinin, yorumlarının ve mütevatir sünnetlerin taliminin yapılmasıdır.
Netice ve sonuç olarak;
Maalesef, gelenekçi mevlid kültürü, yüce Kur'an'ın üzerini kapatmış, okunamaz, anlaşılamaz, yaşanamaz hale getirmiştir.
" Bu kültürde Hz. Muhammed, bütün evren kendisi için yaratılan, Allah'ın nurundan var olan ve her şey onun nurundan yaratılan, Âdem su ve çamur halinde iken yahut ruh ile ceset arasında iken bile kendisi peygamber olan, yasak ağaçtan yediği için günahını affettirmek isteyen Âdem'in başını kaldırıp baktığında gökte
Allah'ın adının yanında adının yazılı olduğunu gören, onun adını aracı yapıp tevessül ettiği için yüzü suyu hürmetine bağışlanan, gölgesi olmayan, dışkısı ve idrarı mucize olan, teri her zaman misk gibi kokan, idrarı ve tükürüğü şifa olan; saç ve sakalının telleri kutsal olan, gözü uyuduğu halde kalbi uyumayan; insanlardan farklı olarak Allah tarafından doyurulan, önden gördüğü gibi arkadan da gören, vücudu toprakta çürümeyen, öldükten sonra da dünyaya gelip insanlarla görüşen ve sohbetlerine bizzat katılan, söylenenleri kabrinde duyan ve selam verenlere karşılık veren, okunan salavatlar meleklerle kendisine ulaştırılan, dört bin erkek gücüne sahip olan ve bir gecede bütün eşlerini dolaşarak onlarla cinsel ilişki kuran, insanların kalplerinden geçenleri okuyan ve niyetlerini bilen, ' ümmetim ümmetim' ..diye göz yaşı döken .."
Bir peygamber algı ve idraki, üzülerek ifade edelim ki, bizleri bu günkü duruma getirmiştir. Kur'an devre dışı bırakılmış, mütevatir hadisler göz ardı edilmiş, avam takımı cemaatleri bir tarafa edelim de, yüksek tahsil yapmış ömür tüketmiş entelektüellerde bu işlere, hurafelere inanmadıkları halde, inanır görümüne düşürülmüştür.
Siz, biz, hepimiz, fetva sahiplerinin bu tür Kur'an dışı şeylere inandıklarını tahmin ediyor musunuz? Ben, inandıklarını zannetmiyorum.. Allah, bu mevzuda yâr ve yardımcımız olsun!.. Selam ve dua ile..
Yorum Gönder