İslam ve Olgunluk
    Olgunluk Çağı
    " Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben Müslümanlardanım." ( Ahkâf sûresi, âyet 15 )
    Hasretini çekmiş olduğumuz tevhide yönelmek ve İslam'a girmek en büyük arzu ve nimettir. Yüce Allah'ın razı ve hoşnud olacağı davranışları, amelleri yapmaya çabalamak, örneğin, Hz. Ebubekir'in yapmış olduğu gibi müşriklerin, kâfirlerin işkencesi altında kıvranan müminlerin kurtuluşunu sağlamak, yapılması gereken yararlı işlerdendir.

    Ayrıca bütün neslinin sâlih Müslümanlardan olmasını istemek de, insanın yapacağı dualar arasında olmalıdır. Neslin, azgınlığı, canavar olması ne demektir? Hırsızlık, yankesicilik, bütün gayri meşru işler peşinde koşan, yoğrulan bir nesil, anne-babanın olduğu gibi , tüm insanlığın maalesef, yüz karasıdır.

    " .. insanın ruhsal olgunluğuna kırk yaşında erdiği anlaşılır. Bedensel olgunluk başkadır. İnsan erginlik çağına gelmekle mükellef olur ve bedensel gücüne erişir. Fakat kırk yaşı, olgunluk çağıdır. Bu yaşa gelince insan daha salim, daha geniş düşünür.  Fevrî hareket etmez. Ana-babanın ve evlâdın kadrini daha iyi anlar. Ve gerek ebeveynine, gerek evlâdına karşı vazife ve yükümlülüklerini daha iyi kavrar. Kırk yaşı, tam olgunluk yaşıdır. Peygamber (sav)' de bu yaşta peygamber olmuştur ama: "Evlenme çağına erişmelerine kadar yetimleri sınayın. Onlarda olgunluk görürseniz, mallarınıkendilerine verin..." âyetinden mükelleflik, yani sorumluluk çağının, erginlik ile başladığı anlaşılır." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 5, sayfa 2427 )

    Bazen, düşünmeden edemiyorum: İnsan, sanki her gün değişmekte, sanki her gün bir önce ki günden farklı bir pozisyona girmektedir.  Hele, sürekli okuyan, kendini okumaya, araştırmaya veren  bir insan için bu husus mevzubahistir.

    Örneğin, bu cuma günü uzun yıllar görev yapmış olduğum camimde cuma namazı kılmıştım. Namazdan önce ve namazdan sonra, ikindi namazına kadar cemaatımla sohbet etmiştim. Cemaatımdan bir hacı efendi, sohbet esnasında bana şu soruyu sormuştu: " Hocam!.. Siz eskien böyle değildiniz. Zühr-i ahir namazlarını kılar, tesbih namazını cemaate kıldırır, perşembe akşamları da cemaatına toplu nikah kıyardınız, şimdi ise, böylesi amellere karşı çıkıyor, kabul etmiyorsunuz, neden ve ne oldu?"

    Hacı efendi haklıydı. Zikredilen hurafi amelleri yapıyor ve yaptırıyordum. Ama,  bu günlere gelmem de kolay olmadı.. Belki yüzlerce eserleri tetkik ederek, inceleyerek bu günlere gelmiş oldum. Ve hacı efendiye şunu söyledim:

    " Hacı efendi, siz haklısınız. Bahsettiğin o hurafi amellerin tümünü sizlere yaptırdım. Ama, gün oldu şimdi değiştim. Ve hatta, her gün değişmekteyim. Dünkü gün farklı idim, bu gün daha  farklı bir bilgi ile sizlerle sohbetteyim" dedim.

    Onun içindir ki, hayat sürekli değişme, yenilenme halindedir. İnsan vücudundaki organizmalar da yenilenmekte, bebeklik, çocukluk, gençlik evlilik ve olgunluk çağı ile, ölüme doğru yavaş yavaş adım atılmaktadır.  Eğer yenilik, değişme olmasaydı, insanların bu gün uçak yerine deveye binmesi, merkeplerle taşımacılık yapması gerekirdi. Osmanlı dönemi kıyafetlerine giderek, başlarda püsküllü fesler, bellerde hançerler, sokaklarda nara atar olmamız gerekmektedir.

    " Verileni almaya hazır oldukları bir dönemde onlara imanı, ibadeti, Kur'an'ı, dürüstlüğü sevdirmek ne kadar mühimdir. Susmayı öğretmek, gerektiğinde lüzumu kadar konuşmayı öğretmek... Yanlışlarını kırmadan düzeltmek. Yapıcı ve yönlendirici tenkitlerde hatalarını düzeltmesine  fırsat vermek..  Öğretilenlerin tatbik edilip edilmediği konusunda sabırlı, düzenli ve sevimli bir takipçi olmak..

    Ve illâki sevmek, sevilmek ve sevgiyle yaklaşmak.. Ne kadar mühimdir. Çünkü sadece sevgi hamuruyla yoğrulan bilgiler kalıcı olabilir. Ve her çocuk kendisine sevgiyle sunulacak temiz şeylere susamıştır. Anne babalar ise, bu sunumu yapmaya memurdur.

    Eğer insan kırk yaşlarından itibaren oturup düşünecekse; muhasebenin esas mevzuunu, geçmişten devraldığı mirası geleceğe sevgiyle taşıma kaygısı teşkil etmelidir. Bir gün bu alemden göçüp gittiğimde seccademi kime bırakacağım? Tesbihimi, takkemi, başörtümü kime emanet edeceğim? Allah'ın adını anmak ve hayır konuşmak üzere bulunduğum meclislerde yerime kim oturacak? Bunları düşünmelidir.

    Kendisinin severek bulunduğu ortamlarda bulunmayı, evladı aynı derecede istiyor mu? Bulunmak istemediği günah ortamlardan sakınıyor mu? Onunla hayata bakışınız örtüşüyor mu? Değilse, aradaki farklılık nasıl telif edilebilir? Dinin mihengine vurmadan bilinçsizce peşine düşülen hevesler, hoş bir üslupla nasıl doğruya yöneltilebilir? " ( altinoluk.com/dergi )

    Aziz peygamberimiz (sav)'in, temiz, duru, berrak hayatlarına gittiğimiz an, görmekteyiz, yaşı 40'a basınca, Hira Cebelinde, düşünüyor ve düşünüyordu.. Ama, her şeyi tefekkür ediyor, dünyanın, semavatın, galaksilerin, yıldızların, ayın, güneşin feveranını, gök gürültüsünü, yağmurların yağışını, bulutların oluşumunu ve insan fizyo-anatomisini düşünüyordu.

    Ve nihayet, gökler ötesinden Cibril  gelerek Tevhidi müjdeyi veriyordu. Şirki, riyayı, bozgunculuğu, vahşeti, put ve putçuluğu yeriyordu. İlmi, okumayı, kalemi methediyor, insanın nasıl yaratıldığının düşünülmesini istiyordu. Ve kan pıhtısı..

    Netice olarak;

    Muhammed sûresi " 23'üncü âyet de Cenâb-ı Hak yeryüzünde bozgunculuk yapıp akraba ile ilişkiyi kesenlere lânet ettiğini, onları sağır, kör yani duygusuz, gerçekleri anlamaz, görmez insanlar yaptığını buyurmaktadır.

    Yani bu kaba davranışları, psişik olarak onları, duygusuz, anlayışsız, dünya çıkarından başka bir şey düşünmez, sevgi ve şefkatten anlamaz soğuk insanlar yapar." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 5, sayfa 2454)

    Yetişen neslimizi, dine, imana, Kur'an'a, vatana, millete ve tüm insanlığa daha faydalı kılmak ve yapmak için, var gücümüzle, bütün imkanları seferber ederek çalışmamız gerekmektedir. Çünkü, gençliği başıboş bırakılmış bir nesil, bir toplum mahvı helak olmuş bir toplum demektir.

    İnsanlar her gün yeniden yeniden değişime uğramalı, kendini bilgiyle, görgüyle, amelle, araştırmayla değiştirmelidir. Monoton bir tip, otomat bir şekil, taklitçilik, hurafi düşünceler içerisinde boğulmak ne demektir?

    Müslümanlar, kalplerindeki tüm vehim ve tereddütleri, şüpheleri aşarak, Kur'ân nasıl bir Müslümanlık anlayışı tasvir ediyorsa öyle bir Müslümanlık, Resulullah (sav), sahabe-i kiram nasıl İslam'a gönül vermiş, nasıl yaşamışlarsa yetişen insanlarda onların izinden gitmelidir. Rabbim!.. Bu uğurda rahmetini, esenliğini, nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Selam ve dua ile..
    Şerafettin Özdemir / Hollanda

İnsanlar her gün yeniden yeniden değişime uğramalı, kendini bilgiyle, görgüyle, amelle, araştırmayla değiştirmelidir. Monoton bir tip, otomat bir şekil, taklitçilik, hurafi düşünceler içerisinde boğulmak ne demektir? Müslümanlar, kalplerindeki tüm vehim ve tereddütleri, şüpheleri aşarak, Kur'ân nasıl bir Müslümanlık anlayışı tasvir ediyorsa öyle bir Müslümanlık, Resulullah (sav), sahabe-i kiram nasıl İslam'a gönül vermiş, nasıl yaşamışlarsa yetişen insanlarda onların izinden gitmelidir. Rabbim!.. Bu uğurda rahmetini, esenliğini, nusretini üzerimizden eksik eylemesin.

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *