" Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir." (Nahl sûresi, âyet 110)
İslam tarihinde, Tevhid aşkına susamış
nice kahramanlar vardır ki, onlar,
hayatları boyunca eziyet çekmişler, açlığı tatmışlar, sanki zebaniler diyarı
olan Mekke cahiliyyesini imana kavuşturmak için, kendilerini feda etmişler,
candan geçmişler, canandan, maldan, servetten ve samandan da geçmişlerdir.
Sadece, gayeleri müşriklere Tevhidi anlatmak, onları puta tapıcılıktan
kurtarmak, vahşeti, zulmü, canavarlığı , kız çocuklarını diri diri toprağa
gömülmekten kurtarmak, Kabe'nin etrafından çırıl çıplak tavaf etmeleri sona
erdirmek, Lat'ın, Menat'ın, Uzza'nın , Hübel'in başlarını uçurmaktı.
İşte, bu kahramanlardan, mücahidlerden birisi de, araya araya Hakk'ı
bulan Süheybi Rumi'dir!.. Kısaca
Suheyb-i Rûmî diye tanınmıştır. İsminin
sonuna eklenen er- Rûmî kelimesi, menşe olarak Anadolu'yu gösterir. Buna göre
O, Anadolu'dan kopup gelen Vahiy Medresesi'ne kayıt olan muhteşem bir sahabidir
tıpkı İran'dan kopup gelen Selman el- Farisi gibi..
Resûl-i Ekrem'in sofrasına Anadolu rüzgâr ve ruhunu taşımıştır Suheyb
er-Rûmî.. Kayıtlara göre, " babası Sinan b. Malik ve amcası, Ubulle
denilen kasabada, Kisrâ'nın İran hükümdarının memurlarıydılar. Evleri ise,
Musul yakınında, Dicle ırmağı kenarındaydı.
Annesi Selmâ, Temîm'li Mâzin kabilesinden idi. Daha küçük yaşlarda
Rûmlar tarafından esir edilip, bizim kelimemizle Anadolu'ya götürülür. Serpilme
ve gelişim dönemi Anadolu'da geçen Suheyb, işte bu sebeple er-Rûmî nisbesiyle
tanınmıştır. Anadolu'da Rûmların dilini öğrenen Suheyb'in, konuşma biçimi
burada bozulmuştur.
Suheyb'in hayatının kahramanlık çizgileri buradan itibaren başlar; kimi
göçler kaçışlar , ayak diretmeler kötülükte kalmayı gösterirken, kimileriyse
kurtuluşu, esenliği seçmeyi gösterir: İşte,şimdi Suheyb, daha sonra Selmân!..
Ayrılıklar, daima bir aksiyon başı olmuştur. İslâm tarihinde, Suheyb'inki de
öyle..
Rivayetlere göre, akıl-bâliğ olduktan sonra Anadolu'dan kaçmış, Mekke'ye
gelmiş, orada Abdullah b. Ced'ân ile "hııf" yoluyla kardeş olmuş, O
ölünceye kadar da Onunla beraber kalmıştır. Mekke'ye nasıl gelmiş olursa
olsun, değişmeyen gerçek : O, Mekke'ye gelmiş, iç ve dış inkılab için aksiyonun
ikinci durağı olarak burayı seçmiştir.
Burada adı geçen Abdullah b. Ced'ân, hılfu'l-fudûl'ün kendi evinde
yapılmış olmasıyla anılır. Hem de öyle bir akit ki, Resûl-i Ekrem'in hazır
bulunması şerefine sahip... Hatırlanacağı gibi, yapılan bu toplantı ile,
Mekke'ye dışardan gelen yabancıların zulme uğramaması, haklarının korunması
amaç ediliyordu. " ( Diy. Dergisi, sayı 4, cilt XX 1984, Dr. S. Kılıç,
sayfa 30- 31 )
Resulullah (sav)'in yanında, Suheyb-i Rûmî'nin ayrı bir yeri , ayrı bir
özelliği ve güzelliği bulunmaktaydı..Arapçadan başka, Rumcayıda güzel
konuşmasıydı. Onun için, Resulullah, bu hususiyetinden dolayı ona görev verir,
böylesi lisan bilme konularında sık sık tavsiyelerde bulunurdu. O zaman ki,
geçer akçe olan İbranicenin, Rumcanın, Farscanın tahsili mevzuunda teşvik ve
tavsiyeleri eksik olmamıştır.
Günümüz dünyasına yani 21 nci
asırda yaşadığımız halde, maalesef, milletimizce, bu husus ihmal edilen bir
eksikliktir. Nice bürokratlar tanıdık, nice ileri derecede Başkan , başkanlık
mensuplarını gördük. Maalesef, yurtdışına çıktıkları zaman, bir misafirleri
geldiği an, tercüman bulundururlar, tercümanda istenilen şekilde görev
yapamamaktadır.
Yedi kişiden biri olmak!..
"... Suheyb, çok önemli bir imtiyaza sahip idi: en önce Müslüman
olduğunu açıklayan yedi kişiden biri olmak!.. Bu hususu, rivayetlere
bırakırsak, umarım ki daha isabet etmiş oluruz: ".. İbn Mesûd ( v.32/652)
şöyle der: Müslüman olduklarını ilk defa açığa vuranlar, gizlemeyenler yedi
tanedir: Allah'ın Resûlü, Ebu Bekir, Ammâr, annesi Sümeyye, Suheyb, Bilal ve
Mikdad...
Hz. Peygamber (as)'i Allah, amcası vasıtasıyla korumuş, Ebû Bekir (ra)'ı
de, kavmi vasıtasiyle korumuştur. Diğerlerine gelince müşrikler onları
yakaladılar, demir gömlekler giydirdiler ve kızgın güneş altına yatırdılar...
"Vâkıdı ( v.207/822)'ye göre," Suheyb ile Ammâr b. Yâsir aynı günde
Müslüman oldular. Otuz kimseden sonra, Peygamber (as) in huzurunda Müslümanlığı
kabul etmişlerdi."
İslâm tarihinde ilk davet merkezi olmakla anıtlaşan Daru'l-Erkam,
Suheyb-i Rûmi'yi de bağrına basmıştı. Müslüman oluşu sahnesini, gözümüzü
kırpmadan, Ammar b. Yâsir'in ağzından dinleyelim: "Suheyb'e Resûlullah
içerde olduğu halde, Erkam'ın Evi'nin
kapısında rastladım. Aramızda şu konuşma
geçti: Ammar: -Sen ne istiyorsun? Suheyb: Muhammed'in huzuruna girip, sözlerini
dinlemek istiyorum. Ammar: Ben de bunu istiyordum. Ammar anlatmaya şöyle devam
eder " İkimiz de Hz. Muhammed (as)in huzuruna girdik. O, bize İslam'ı
anlattı ve, hemen Müslüman olduk. Akşama kadar günümüzü O'nun yanında geçirdik.
Akşam olunca da, gizlice oradan çıktık." (a. g. dergi, sayfa 31-32 )
" Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan pek esirgeyendir."(Nahl sûresi, âyet 110)
İşte, bu ayeti kerime, yukarıda isimleri zikredilen kahramanlar hakkında nazil olmuştur..
Suheyb hicret yolunda !
Suheyb hicret yolunda !
Resulullah (sav)'in Müslümanların Medine'ye
hicret etmelerine müsaade ettikten sonra, herkes Medine'ye doğru yol almaya başlamıştı. Çünkü,
müşriklerin baskıları, cebirleri, kötülükleri, despotlukları Müslümanları
canından bezdirmişti. İşte, Suheyb-i Rûmî, istiyordu ki, Resulullah (sav) ve
Ebu Bekir ile birlikte hicret etmek..
Ama, çaresizliğe bakınız ki, bir kısım müşrikler hicret edeceği bir
sırada, onu yakalamışlar ve hicretine engel olmuşlardı. Ama, Suheyb, bir kere
gözünü Medine'ye hicrete dikmiş, mal, servet, zenginlik, dünya malı onun için
geçer akçe değildi. Bakınız, kendisi bu
mevzuda neler anlatmaktadır:
" Ey Kureyş topluluğu, bana yanaşmayın! Oklarımın tamamını
üzerinize boşaltmadıkça, sonra da kılıcımla size karşı göğüs göğüse çarpışmadıkça
, bana yanaşamazsınız. Ama eğer malımı istiyorsanız alın!.."
Bu hazin durum, Cibril (as) tarafından Resulullah (sav))'e bildirilir.
Resulullah (sav) daha Kuba'da iken ona yetişir. Resulullah (sav) O'nu görünce
tam üç defa şu sözü tekrarlar: " Ey Ebû Yahya, alışverişin kârlı çıktı, der ve bunu tam üç defa tekrarlar." Suheyb
hemen: " Ya Resulallah, benden daha önce sana kimse gelmedğine göre, bunu
sana ancak Cibril haber vermiştir", şeklinde karşılık verir.
Suheyb (ra), Resulullah'ın yapmış olduğu savaşların tamamına katılmış olup, hayatı boyunca Kur'an ve
Sünnetten bir milim bile ayrılmayan bir sahabidir. Onun içindir ki, Resulullah
(sav) onun hakkında şöyle buyurmuştur: " Cennete en önce girecekler
dörttür: Ben, arapların en önde cennete girecek olanı; Suheyb, Rûm (
Anadolu)'nun cennete ilk girecek olanı; Selman, Fars'ın Cennete girecek olanı;
Bilâl de, Habeş'in cennete ilk girecek olanıdır." ( Usdu'l-Gabe , 111, 37;
Mecmeu'z-Zevaid, 1X, 305 )
Netice ve sonuç olarak;
Hz. Ömer (ra)' da, Suheyb-i Rûmî'yi çok sever, her defasında onu bağrına
basardı.. Zalimler tarafından kendisine suikast tertip edildiğinde ise şöyle
der:
"Acele etmeyin, eğer başıma bir iş gelir de ölürsem, size, Suheyb
üç gece namaz kıldırsın. Sonra işinizi yoluna koyun. Sizden kim meşveretsiz
imam olmaya kalkarsa, boynunu vurun" vasiyetinde bulunmuştur.
Hal böyle iken, ne demektir, Hz. Ömer (ra) gibi bir dehanın, bir adalet
ve hukuk timsalinin yerine geçerek insanlara namaz kıldırmak? Demek ki,
Suheyb-i Rûmî, her haliyle, oturmasıyla, kalkmasıyla, yaşaması ile, doğruluğu
ile, nizam ve intizamı ile başta Resulullah (sav) yanında ve Hz. Ebu Bekir (ra)
ve Hz. Ömer (ra) yanında bir mevkii sahibi olmuştur.
Suheyb, Hz. Ömer( ra)'ı çok severdi. Her ne zaman ki, ismi geçse oturur
, ağlar ve ağlardı. Hakikaten, bizler bile, bir Suheyb-i Rûmî olmasak da,
onların izlerinden gitmeye çalışanlar olarak, her ne zaman ki, Hz. Ömer (ra)'ın
adını duysak, ona saygı gösterir, hışım ve öfkeyle bağnazlığı, cedelleşmeyi,
kısır çekişmeyi kınarız.
Suheyb, Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. Ölüm tarihi hakkında bir
kaç rivayet bulunmaktadır. Hicrî 38' de vefat ettiğini söyleyenler olduğu gibi,
Hicrî 39'da, Hicrî 40' da vefat ettiği
de söylenmektedir. Ancak, kuvvetli bir
görüşe göre, Hicrî 38/658 yılında vefat etmiş olduğudur. Vefat ettiğinde
ise, Bakiel Garkad mezarlığına
defnedilmiş olup, tarihçilere göre, öldüğünde 73 veya 75, veyahutta 90 yaşında
vefat ettiğini söyleyenler bulunmaktadır.
Suheyb-i Rûmî'yi rahmetle, dua ile anıyor, makamının cennet, bizlerinde
ona cennete komşu eylemesini Allah'tan niyaz ediyorum. Selam ve dua ile..
ALLAHU TEALA razı olsun.Mubarek zât ları tanımaya vesile oldunuz
YanıtlaSil